İŞTE O YAZI:
Bir haftalığına Amerika'dayım. Uzun süredir muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'yi ziyaret etmedim. Kendisi, demokrasinin ve ülkemizin geleceği adına "evet" verilmesi için çağrı yapmıştı.
Onu sevenler büyük bir ihlasla "evet" için çalıştılar. Uzakdoğu'dan, Amerika'dan, Avrupa'dan binlerce insan uçaklara binip sınır kapılarında oy kullanmaya geldiler. Ülke içinde gevşek davranmaya niyetli olanlar, bu fedakârlık karşısında harekete geçtiler.
Demokratikleşme referandumdaki "evet"le yeni bir heyecan ve cesaret kazandı. Bu olumlu havayı dağıtmak isteyenlerin, Hanefi Avcı meselesini dillerine, kalemlerine doladığını görüyoruz. Yargıya müdahaleyi en çok eleştiren bu çevrelerin, konunun yargıda olduğunu bir anda unutmaları bir ibret vesikasıdır.
Gülen Hareketi'ni çok yakından tanıyan isimlerin bile, durmaları gereken yerde neden duramadıklarını merak edenler çıkabilir. Zamanında, Hanefi Avcı'nın onlara haber kaynaklığı yaptığını biliyoruz. Bu yüzden kendilerini ona borçlu hissediyorlar. Hanefi Avcı'nın tutuklama sürecini başlatan savcı ve hâkimler meslek hayatlarını tehlikeye atan bir sorumsuzluk içine böylesine paldur küldür girebilirler mi? Ya ellerinde kuvvetli deliller varsa, bugün Hanefi Avcı'ya göğsünü siper edenler acaba nasıl bir utancın içine düşerler?
Muhterem Fethullah Gülen, rahatsızlıklarına rağmen zaman zaman namaz kıldıracak kadar sıhhatli. Referandumdan çıkan yüzde 58'lik "evet" sonucu, onu çok sevindirmiş. Sevincini şöyle ifade etmiş: "Bana deseler ki, son iki yüzyılda milletimizin geleceği adına yaptığı iyi bir şey söyleyin; ben bu referandumdaki "evet"i söylerim. Demokratikleşme adına bu referandum yirmi seçime bedeldir..."
Muhterem Gülen'in sevenleri tarafından Mehtap TV'de yayınlanan "İkindi Sohbetleri" de salı günü yeniden başladı. Burada zaman; tesbihatla kılınan namazlar, belli vakitte yapılan toplu dualar, sohbetler ile geçiyor. Muhterem Gülen'in her gün talebeleri ile yaptığı yaklaşık iki saatlik ders başka bir atmosferi yansıtıyor. Bu dersleri birkaç kişi ve bizler de takip edebiliyoruz.
Buraya her geldiğimde, hemen her gün duyduğum bir ikaz yine tekrarlanıyor. "Biz yapmıyoruz, Allah yapıyor." diyor Hocaefendi. "Samimi arkadaşları başarılarından dolayı alkışlayalım, ama "onlar" yapıyor gibi görülmemeli..." diyor ve ekliyor:
"Sevk-i İlahi var. Ben elli küsur yıldır bu işin içindeyim. Bana bu işin onda biri bırakılsaydı, yüzüme gözüme bulaştırırdım. Mesela okul açmaya gidenler, yokluğa yelken açmışlar ama hiç geri gelen yok. Her şeyi Allah'tan bilelim. Şahsî, ferdî iradeler o işin üstünden gelemez."
"Çetin bir dönemde yaşıyoruz. Kışta geldik, hep bahar rüyaları görürdük. Bahara ait bu kadar emareyi görebileceğimizi de ummadık. Karların eridiğini kardelen çiçeklerini gördük."
"Toprak olmak çok önemli çünkü topraktan başka gül bitiren olmaz."
Hanefi Avcı olayını açmak istemedim. Muhterem Fethullah Gülen'in şahıslarla işinin olmadığını biliyorum. Üstü örtülü, "Yine bir jurnalleme dönemi başlatmak istiyorlar." diye sitem etti. "Ben kimseye zarar vermem, veremem ki." dedi. Hüzünlü bir sesle odasına giren arıyı anlattı.
"Uçamıyordu, felç geçirmiş gibi bir hali vardı. Belki açlıktandır deyip bir kaşık balın içine bıraktım olmadı. Yanına su koydum iyileşmedi. Ne yapsam düzelmiyordu. Aldım, bahçeye bıraktım. Sonra oturdum yarım saat ağladım. Ben kimseye tokat vuramam..."
Yargıya sızma, emniyete sızma konusu, kendisini en çok rahatsız eden konuların başında geliyor. "Bu yalanların mumu yatsıya kadar da yanmaz." diyor. "Asıl sızmayı değişik yerlerde ağını kuranlar yapıyor." diyor.
Uzaklardan bakınca Hanefi Avcı konusu, 1999 haziran fırtınasını hatırlatıyor. O gün bir kasetle düğmeye basanlar, bugün başka aktörleri kullanarak bir kitapla sahne alıyorlar. Dün millete komplo kurmaya kalkanlar başarılı olamadılar. Bugün de başaramayacaklar.
HÜSEYİN GÜLERCE-ZAMAN