Balyoz davası kararları üzerinde ulusalcıların, Ergenekon dostlarının, onlara destek veren medyanın sürdürdüğü tartışma nâhak yere bir çabadır, boşunadır, beyhudedir.
Sergilenen öfkeler, şaşkınlık, darbe davalarına itibar kaybettirme uğraşı, hepsi güzel bir sözü hatırlatıyor; harç bitti inşaata paydos... Vesayetin her sahada harcı bitti, artık yeni statüko binaları yapamazlar, eski yapıları da ayakta tutamazlar. Çürük zeminde inşa ettikleri yapılar, yerinde dönüşüm ile çağa, adalete, değerlerimize uygun hale getirilecek.
Balyoz davası kararları karşısındaki şaşkınlık, öfke, hâlâ "geri geleceğiz, size göstereceğiz, bugünün yarını da var..." tehditlerine, rövanşist intikam çığlıklarına bakıyorum da, vesayetçiler anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar; eski Türkiye yok artık. Geri gelmeyecek. Eski payeler, eski konumlar, eski güçler eridi, eriyor... Vesayetin afra tafra dönemi bitti. Bir önceki dönemin Genelkurmay Başkanı, kendini emekli eden Işık Koşaner Paşa, inkâr etmediği ses bandında ne diyordu: "Yasaların dışına çıktık ve bunu yol yaptık, hep öyle olacak zannettik..." Pekiyi bu itiraf, bu zihniyete değişmek gerektiği hakikatini kabul ettirebilmiş miydi? Maalesef hayır. Zira General Koşaner, aynı konuşmasında şöyle diyordu: "Hani bize diyorlar ya, '35. maddeyi kaldır da bilmem ne maddeyi koy...' İster koy ister koyma. Biz Silahlı Kuvvetler olarak bunun için varız. Bu bizim doğal görevimiz ve bu konuda kimse bize akıl veremez." Anlamı ne bu sözlerin; "Cumhuriyeti koruma gerekçesiyle biz demokrasiye her zaman müdahale ederiz arkadaş..."
Hatalı olduklarını, suçlu olduklarını bildikleri halde, kendi içlerinde bunu birbirlerine itiraf ettikleri halde, dışarıya karşı hâlâ vatansever, ne yaptıksak ülke için yaptık havasındalar. Onları alkışlayan, sarıp sarmalayan, koruyup gözeten medya da öyle. Onlar da vesayetçilerin cuntacı, darbeci olduklarını biliyorlar. Birbirlerinin ciğerini biliyorlar. Ama onlardan vazgeçemiyorlar. Çünkü nemalandıkları, itibar ve güç kazandıkları askerî vesayet rejiminin devamı için cuntacıların gücüne, himayesine, sırt sıvazlamalarına ihtiyaçları var. Bir de aralarındaki hukuk dışı irtibatların açığa çıkması, asla göze alabilecekleri bir şey değil...
Darbe ve darbeye teşebbüs davalarında, yargılama devam ederken sanıklara sahip çıkmaları bu yüzden. Savcıları, hâkimleri yıpratmaya çalışmaları bu yüzden. Davaları özünden saptırmaya, itibarsızlaştırmaya çalışmaları bu yüzden... Mahkeme kararlarına şaibe düşürmek için, davaların özünü, cuntacıların aleni darbe teşebbüslerini görmezden gelmeleri bu yüzden. Mesele, şunu görebilmek; AK Parti, 3 Kasım 2002'de iktidara geldiği günden itibaren darbeciler neden hemen harekete geçmiş? Plan semineri adı altında hükümeti devirme planlarına neden sarılmışlar? Bu darbe planları her ay, her yıl neden güncellenmiş, yenilenmiş?
Şimdi asıl soruyu soralım: AK Parti iktidarı güçlenerek devam ettiğine göre, bu iktidara tahammülsüz olanlar niyetlerinden, çabalarından vazgeçmiş midir? Vazgeçer mi? Geçmezler, çünkü bütün mesele AK Parti iktidarından kurtulmaktır.
Kaç haftadır; "hükümeti zora sokmak için vesayetin elinde sadece PKK terörü kaldı" diye yazıyorum. Beş gün önce Sayın Başbakan şöyle dedi: "Terör, AK Parti dönemine kadar, Türkiye'de siyasete, idareye, sosyal hayata, ekonomiye ve uluslararası ilişkilere etki etmiştir. Maalesef, geçmişte iktidarlar bu oyunu bozamamıştır. Muhalefet partileri de buna göz yummuş, iktidarların terör üzerinden yıpranmasına, hatta görevi bırakmasına katkı sağlamıştır. Biz, bizden önce olduğu gibi, terörün siyaseti şekillendirmesine, yönlendirmesine asla ve asla göz yummayacağız."
Balyoz kararlarına tepkileri, belli çevrelerin reaksiyonlarını değerlendirirken bir kenarda hep yazılı dursun: Birileri için bütün mesele, AK Parti iktidarından kurtulmaktır...