Konya'da oturduğum mahallenin cami imamı - Allah hayrını versin - çocuk sesine karşı o kadar titizdir ki asla en küçük bir çocuk sesine müsaade edemez. Özellikte teravih namazlarında her selamda bu konuda sertçe bir uyarı yapar. Hatta bu titizliği nedeniyle, bir namazda caminin dışında gürültü yapan çocuklara bile müdahale ettiğini hatırlıyorum.
Yanında küçük çocuğuyla camiye gitmeyi düşünen komşular, genellikle bir başka camiyi tercih etmişlerdir. İmam Efendi, cami içindeki basit bir çocuk gürültüsüne tahammül edemez ve sert bir dille uyarır.
Burkina Faso’da bir köyde namaz kılarken bizim mahalle camisindeki imam aklıma geldi. Ne alaka diye soracağınızı tahmin ediyorum. Ama merakınızı gidereceğim. Müsaade buyurun.
Düz ve geniş bir ova düşünün. Evlerini, bizim Karadeniz köyleri gibi herkes arazisinin içine yapmış. Alan geniş. Yağmur mevsiminde giderseniz, gerçekten gözleri doyuran ve “Acaba burada insanlar neden aç kalır ki?” Diye sizi düşündürecek yeşil bir alanla karşılaşacaksınız. Yeşil örtü yoksa toz toprak içinde hayatlarından memnun, acı ve yokluğun pişmanlığını ya da kaygısını taşımadan yaşarlar.
İşte böyle bir köy meydanında tozların içine serilmiş plastik hasırlarda ikindi namazı kılmak için safa durduk. Biz misafiriz diye bize yetecek kadar plastik hasır temin edilmişti. Lakin köylülerin hepsinde böyle bir seccade yoktu. Cemaatin büyük çoğunluğu, ilk kez yönünü kıbleye çevirip safa durmuştu. Mesela ben çok ilerlemiş yaşında ilk kez kıbleye teveccüh edip, ilk kez kıyama durmanın tadını bilemem. Müslüman bir artama doğmanın, imanı bir miras gibi bumaının tesiriyle namazı çocuk yaşlarımızla oynayarak tanıdık. Ama burada ilk kez “Allah-ü Ekber – Allah en büyüktür!” diye namaza niyet etmiş olanlar vardı. Bugüne kadar elleriyle imal ettikleri putlar en büyüküt. Bu gün onlar gitti ve Allah en büyüktür dediler.
Onların hislerini, şaşkınlıklarını ve yeni hayatlarına olan uyum sürecinin zorluğunu -onlar adına- namaz esnasında duyduğum gülüşmelerden anlamak mümkün. Namaz kılarken mi güldüler? Namazları bozulmadı mı? Diye soruların gelmesi muhtemel. Tamam, ben de biliyor ve inanıyorum ki; Namaz Allahın huzurunda kıyam etmektir. Dünyadan geçip, dış dünya ile alakayı kesmektir. Namaz kılan bir kişi elbette konuşmak ve gülmek gibi davranışlardan uzak duracak.
İşte tam da burada bizim mahalle camisindeki imamı hatırladım. Hayatı boyunca Hz. Yusuf’un (AS) tanımlamasıyla; “Bir olan Allah yerine birbirinden farklı rableri memnun etme çalışmış” insanların bir anda bakışları değişiveriyor.
Bizim fıkıh bilgimiz, namaz kılan bir insanın namazda konuşmayacağını ve gülmeyeceğini söyler. Bu durum namazı bizim gibi idrak edenler için geçerlidir. Günün birinde, yeri, göğü ve âlemleri yaratan, biz insanoğlunu önce yaşatıp, sonra da öldürecek ve akabinde de hesaba çekecek bir Allah'ın önünde buluştular. Allahın huzurunda eğilmek, yüzünü yere koyup secde eylemek ve her defasında Allah’ın büyüklüğünü ikrar etmek onlara ilginç gelmiş olmalı.
Belki de asıl sorulması gereken onların namazda gülmesi onların namazını mı bozdu? Yoksa bizim yıllardır kıldığımız adetleşmiş namazlarımıza mı helal getirdi? Tertemiz bir sayfaya sahip olan bu insanlar, geçmiş cehaletlerine mi güldüler, kendilerine bu güne ulaşmayan tebliğ elinin başına gelecekler için VEYL anlamına mı gülmüşlerdir bilmiyorum. Ama ağlaması gerekenler biz… Gülmesi ve mutluluğun tadını çıkarması gerekenler onlardı. Bundan eminim.