Son günlerde yaşananlar; şike yasası, emekli milletvekillerine veto edilen zam, terörle mücadele yaşanan olumlu gelişmeler, son olarak Kuzey Irak sınırında yaşanan olay, ülke çapında yaşananlar. Bölge çapında ise Selçuk Üniversitesi ikiye bölündü, ordu evi kaldırılıyor, Mavi Tünel’in bitirilmesi, Seydişehir- Antalya arasına yapılacak tünel bunlardan bazıları. Gündem hakkında herhangi bir değerlendirme yapmayacağım. Zaten Türkiye’de birileri bunu fazlası ile yapıyor. Son olaylar göstermiştir ki Türkiye’de gündem sadece büyük kentlerden değil Anadolu’nun en ücra köşesinden bile saniye saniye takip ediliyor. Vatandaş imkânlarının elverdiği şekilde olaylara kilitlenmiş durumda. Pekala, nasıl yapıyor dersiniz? Sabah namazı ile başlayan gündemi takip etme gece yatıncaya kadar devam ediyor. Neler oluyor, nereye gidiyoruz son zamanlarda yakalanan istikrar bozuluyor mu? AK Parti son zamanlarda çıkardığı yasalarla niye halk ile karşı karşıya geliyor, ülkemde kimler şimdiye kadar neler yapmış şimdi birileri ne yapmaya çalışıyor anlamaya çalışıyoruz. Vatandaş sabahın körü ile başlayan “internetten, televizyonlardan, gazetelerden” gelişmeleri, açıklamaları takip etmekten bir hoş oluyor. Nasıl mı sabah işyerine açılışı ile hemen nette başlayan yeni gelişmeleri anında takip etmekten yorulup akşam eve kendini zor atan vatandaş evde ise haber kuşağında ana haber bültenleri. Geçmişte Nasıl ortamın gerildiğine kimler tarafından gerildiğine ne entrikalar çevrilediğini esefle izliyoruz. Yarabbi bu nasıl iş bu ne menem bir şey ve her zaman söylenilen o klasik lafı mırıldanarak “Türkiye’de ne zaman işler iyiye gitmeye başlasa birileri hemen devreye girip nasıl ülkeyi bu hallere getiriyor” diyerek gece bülteni bitmiş oluyor. Gece bitmiyor ama gündem bitmiyor, günler bitiyor, haftalar aylar derken yıllar bitmiş. 2011 yılını bitirdik, 2012 giriyoruz; aklımın erdiği zaman diyeyim rahmetli dedemin radyoyu açın da ajanları dinleyenimle başlayan gündem o gün bugündür devam ediyor. Geriye dönüp baktığımızda yıllar geçmiş, ömür bitmiş ama gündem yeni olaylarla devam ediyor. 2012 yılının ülkemize, milletimize ve insanlığa güzel gündemler getirmesi dileği. Bu tespitten sonra bir fıkrayla konuyu kapatalım.
KAÇAN DELİLER
Olay gerçektir. Elazığ'da geçer. 1960’lı yıllar! Elazığ akıl hastanesinden personelin bir ihmali sonucu bütün deliler kaçar, Elazığ’ın cadde ve sokaklarına dağılırlar. Toplam 423 deli kaçmıştır. Mülki makamlar panikler, Başhekime koşup; “Doktor bey ne yapalım” diye sorarlar. O zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey hastanenin başhekimidir. Mutemet Bey; “Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin” der. Doktor önde birkaç personeli arkasında kara trencilik oynayarak bütün Elazığ’ı “çuf çuf” nidalarıyla dolaşırlar. Başhekimin tahmini tutmuştur, bütün deliler bu kuyruğa girer vagon olurlar. Lokomotif, yani başhekim Mutemet Bey yönünü hastaneye çevirince tüm kaçan deliler hastaneye geri dönmüş olurlar. Sorun çözüldüğü için hem mülki makamlar ve doktorlar, hem de trencilik oynayıp hastaneye döndükleri için de deliler hallerinden çok memnundur. Olayın en enteresan yanı akşam sayımında ortaya çıkar çünkü hastaneye trencilik oynayarak gelenlerin sayısı 612 kişidir.