Yaratıcının iradesi ile tecelli etmekteyiz. Gizemli bir âlemde halk edildik. Canlılığa ana rahminde ilk nefesle birlikte adım atarız, dünyalı olmak için Rabbimizin iznini bekleriz.. Sırlar âleminde vakit saat dolar. Ağlayarak doğuşumuzla, etraftaki bizi bekleyenlerin sevinç çığlıkları içinde merhaba deriz dünyaya.
Rabbimizin bahşettiği cennet kokulu ruhani bir melek gelmiştir. Tüm ilgi ondadır artık. Gün gün biyolojik, fiziksel güzellikle serpilir. Etrafı tanıma, keşfetme, konuşma, gülme ve hareketlenmeler başalar. Ailenin neşesi, ebeveynlerin tek gözdesi ve her şeyidir artık çocuk. Her duyulanı, her görüleni ve konuşulanı kayıt etmektedir. Sorma sorgulama ve öğrenme hızla ilerlemektedir. Ebeveynler geleceğe güvenle bakan, sorumluluk sahibi çocuklar yetiştirmek ister. Anne babaların çocuk yetiştirme tutumları, çocuğun ileriki hayatının şekillenmesinde önem teşkil etmektedir. Her ailenin kendine özgü bir çocuk yetiştirme stilinin olduğunu biliyoruz.
Çocuğun her yaşta kazanması gereken bazı yetileri vardır. Ailenin rolü ve tutumu; çocuğun, kişiliğinin ve karakterinin gelişmesindeki en etkili yollardan biridir. Anne ve babaların iyi birer rol model olmaları gerekmektedir. İlk eğitim ailede başlar ve en önemlisidir. Dedeler ve ninelerin torunlarına ilk öğretisi Allah bir, dinimiz İslam, kitabımız Kuran, peygamberimiz Muhammed (s.a.v) dir. Anne babalar ise evlatlarının edep, adap, ahlak, temizlik, güzellik, iyilik ve karakter oluşumda emek harcarlar. Altı yedi yaşında okul ile dışa açılır. Anne baba yerine öğretmen, kardeş yerine arkadaş. Ailede şekillenen çocuk artık gençtir. Şimdi ise karar ve sorumluluk zamanıdır.
Sınav burada başlıyor. Fani dünyada iyi bir meslek, makam, para, şöhret mi? Pozitivist bir düşünle tercih mi? Yoksa hem bu dünya , hem ahiret için fıtratının çizgisinde Allah’ın sevgisine uygun bir yaşam mı idealim olsun.?
Aileden Allah’a iman ve ahlakı alan çocuk, manevi hayatın zirvesindedir. İslami kültür, bilgi ve birikimle donatılmışsa sıkıntı yoktur. Kulluk bilincinden bi haber ebeveynler tarafından ihmal edilmiş gençler için ise dünya karanlık ve cahillikler deryasıdır.
Gençlerin çevresini kuşatan sayılamayacak cazibeli tuzaklarla doludur. Ya Hak’tan güzellikten, ahlaktan yana, bir yaşama dâhil olur. Ya da Allah var tamam ama deyip, şeytanın peşinde dünyanın heva heves ve ihtişamına kapılır. Yaşamında her şeyi ile ikilemde bulur kendini. Ailenin fani dünyada çizdiği yol devrededir. Yaşamımız dünyevi mi, uhrevi mi? Bizce ‘Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya, hemen ölecekmiş için ahirete çalış.’, seçeneği mükemmel bir tercihtir. Hem geçici olan bu dünyada hem de uhrevi hayatta saadet ve huzur.
‘’Cenâb-ı Hak biz kullarını, meccanen (hiçbir bedel ödemediğimiz hâlde) “ahsen-i takvîm”, yani en güzel kıvamda ve İslâm fıtratı üzere yarattı. Fakat bizleri imtihan etmek için; “takvâ”ya da “fücûr”a da, yani hayra da şerre de, sevâba da günaha da meyledebilecek vasıfta bir “nefs” ile donattı.’’
Allah’ın razı olduğu gençlik;
Rabbine karşı daima sabır ve şükür içindedir.. Vatanı, dini, insanlığın huzuru ve kardeşçe yaşaması için çalışan, koşan hizmet eden gençliktir.
Kendisinden çevresinin ve insanlığın emin olduğu genç. İşinde gücünde doğru, hilesiz ve helal rızık peşinde ülkesinin hizmetinde koşandır. Mağdurun yanında, evini gönlünü mazluma açan Ensar’dır genç. Allah’ın emrine göre haram ve helal çerçevesinde bir ömür sürenlere ne mutlu.
Allah’ın razı olmadığı gençlik;
Hayat rüzgarında sağa sola savrulan acınası gençlik. Külli iradeye karşı, cüz’i iradesine güvenir. Ben ‘Özgür bireyim her şeyi küçücük zekâmla çözerim.’ der. Hayatınız şeytanın neferliğine soyunan eşkıyaların elinde farkında mısınız? Akıllarınca ürettikleri beşer ideolojisi felsefelerle boş beyinlerinizi doldurdular. Etnik köken, din, renk, eşitlik, özgürlük vs. diyerek duygularınızı çaldılar. Yabancılar adına çalışan şer odaklarının gönüllü ve zorunlu köleliğine kapıldınız, farkında mısınız? Rabbinizin verdiği Ahsen’i Takvim sıfatını terk ettiniz. Kendinizi hayvandan daha aşağı esfel-i safilin çukuruna attınız .Sizi vatanına, dinine, bayrağına, milletine anne babasına asi bir nesil olarak mankurtlaştırdılar. İhanet ettirip kardeşi kardeşe öldürttüler. Bu şer yollarda hızla ilerlediniz. Sizler güzel insanlara karşı kötülük ve ihanete başladınız.
Güzel insanlarımıza uydurma mahkemelerle suçlar isnat ettiniz. Binlerce alim, evliya, okur yazarı dar ağaçlarında sallandırdınız. Bir sizden bir bizden deyip gençleri ipe çektiniz.
Vahşette sınır tanımadınız. Bu kutlu milletin askerini, polisini, öğretmenini katlettiniz. Cennet Karadeniz’de melek yüzlü masum Eren’e kıydınız acımasızca.
‘Yaratandan ötürü yaratılanı severiz’, takvası ile kurban eti dağıtan Yasin Börü’yü katlettiniz. Bu mübarek Ramazan ayın da Vefa destek grubunda, hayırda koşan iki vatandaşı katlettirdiler size. 15 Temmuz’ da kıydınız vatan sevdalılarına, Ömer Halis Demir’e.
Mavi Marmara şehidi Furkan’larımız vardı. Mazlum coğrafyalarda, ülke tarihimizde vatanına, milletine, dinine, ümmetine ve insanlığa kendini vakfetmiş, can vermiş milyonlarca şehidimiz vardı. Şehitlik mertebesine yükselen tüm şehitlerimiz ile;
Hoşgörü şehri Konya’ mızdan görevli olarak Mayıs 2002 tarihinde İstanbul’a belediyeler toplantısına giderken trafik canavarına şehit verdiğimiz üç gönül insanı, dava adamı, memleket sevdalısı;
Alâeddin Kap, Ahmet Hamdi Göğüş, Ahmet Güzel kardeşlerimiz ve geçmişlerimize Allah rahmet eylesin. Amin. Amin..
‘Ölümsüzlük davasının senedini hayatıyla ödeyenler, şehitler.’ ( N.F.Kısakürek )