Şu bendeki aşk olmasa… Atatürk, Latife Hanım ile İzmir’de evlendikten sonra Bursa’ya geçer. Halkın kutlama sözleri arasında, sürekli karşılaştığı bir soru da vardır. “Paşam Latife Hanım güzel mi?”… Sonunda “Ben çok kıskanç bir erkeğim, güzel kadınla evlenmem” diye cevap verir. Bu cümleyi ilk okuduğumda çok incinmiştim. Latife Hanımın üstün meziyetleri yanında dış görünüşünün lafı mı olur diye düşündüğümden. Ki bence ilk anda fark edilmeyen, kendine has anlamlı bir güzelliği vardı. Bu yüzden soruyu soranı mı cevap vereni mi eleştirmek lazım bilemedim yıllarca ama içimde bir ukdeydi. Şimdi ise Başbakan’ın eşi Semiha Yıldırım Hanımefendi ile ilgili başlayan ve aynı düzeysizlikte yayılarak devam eden sosyal medya paylaşımlarına bakıyorum. Bir kesime duyulan nefretin bir kadın üzerinden tatmin edilmesi ne kadar üzücü olsa da ben konuya o açıdan bakmayacağım şimdilik.
Eşi önemli bir göreve gelen ve sadece bu sebeple de olsa göz önüne sık çıkacak bir kadın her toplumda merak edilir. Her yönü araştırılır, gündeme getirilir, beğenilir, eleştirilir, mizaha konu edilir. Tüm bunlar ve ilk tepkiler bir yere kadar normaldir. Yakın zamanda modellik geçmişinden ve dış güzelliğinden dolayı, cumhurbaşkanı olan eşinden daha çok haber konusu olmuş Avrupalı first ladyler gördük. Ama onlar kendi toplumlarının gelişmesine Semiha Hanım kadar bir katkı sağladılar mı hiç bilmiyoruz.
Güzellik, güzel bedenden değil; güzel eylemden doğar.
Yunan Atasözü
Zaten böyle konular sıkıcıdır dikkatimizi çekmez. Oysa o first ladynin, bir dış gezide tişörtünün yukarı sıyrılıp belinden iki santim açılması manşetlik olay olmuştu. Üstelik modellik döneminden kalma, hala internet ortamında bulunan fotoğraflarında kapalı alan iki santim iken, medyanın, işi gücü bırakıp beli açıldı diye bunu haber bültenlerine taşıması yüzünden görüntüleri iki gün izlemiştik. O gezide hangi lider kiminle görüştü, dünya için hangi önemli kararlar alındı. Suriye olayı ondan sonra mı patlak verdi. Hatırlayan varsa beri gelsin! Allahtan bizim medya o kadar değil. Ya da ben bu konularda daha olumlu bilinçli ve duyarlı davranıldığını düşünüyorum.
O olaydan sonra “Atatürk haklı mı?” diye düşünmeye başladığımı da itiraf edeyim. Eş tercihinde elbette kendi özel kıstaslarının dışında birçok şeyi hesap etmiş olması doğal gelmeye başladı. Yukarıdaki hoşuma gitmeyen sözü ise Latife Hanım’ı sadece dış görünüşü ile değerlendirecek seviyedeki tüm yorumların önünü kesmek için söyledi. Ve eğer bir eleştiri gelecekse bunu kendi üzerine çekti. “Ben çok kıskanç bir erkeğim” dedi. Yani bu benim tercihim, buradan söz gelecekse bana gelsin…
Her şeyin bir güzelliği vardır, herkes görmese de…
Confucius
Daha sonra ise eşinin, hepimizin bildiği üstün meziyetlerini, Türk kadının örnek almasını istediği taraflarını yeri geldikçe dile getirmiştir ki dünya tarihinde Latife Hanım ile boy ölçüşecek bir lider eşi hala göremiyorum. Boşanma ile bitmiş evliği hakkında olumlu veya olumsuz hiç konuşmayarak asaletini taçlandırdığı da tarihe geçmiş eşsiz bir örnek olarak hatırlanacak.
Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür.
Mevlana
Kalıcı güzelliğin ne olduğunu ise hepimiz çok iyi biliyoruz aslında: Semiha Hanım, tam otuz yıl öğretmen olarak bu memlekete hizmet vermiş 1973’den 1993 ‘e kadar. Ondan sonra da eğitim ile ilişkisini kesmiyor derneklerde gönüllü çalışmalara devam ediyor. Bu süre zarfında ne kadar emeği geçti gençlerimize bir düşünelim. Kim bilir öğrencileri ile ne anıları ne yaşanmışlıkları var. O çocuklar şimdi kim bilir nerede hangi konumda çalışıyor. Eminim çoğu, çok güzel şeyler yapıyor. Bir tane çocuğun gözlerini aydınlatacak bir ışık yaktı ise buna paha biçilemez.
Bu yüzden, hanımefendi kendisini kimseye beğendirmek zorunda değil. Sadece plastik, estetik ve kozmetik kaygılara ya da dayatmalara sahne olan bir güzellik yarışmasında podyuma çıkmış, izleyiciden oy dileniyor değil. Kendisi için seçtiği yol yaptığı işler ortada iken onun yarışmaya tenezzül etmediği bir alanda, önemsemediği ölçülere vurmak insaf ve vicdan dışıdır. Hele yaşı, yaşadıkları, rahatsızlıkları hiç hesaba katılmadan değerlendirmek anlaşılır bir şey değil. Evet, güzellik görecelidir. Kimse kimseyi güzel bulmak zorunda değil. Ama bunu ulu orta hele de bir kesimi aşağılamak için kullanırsa ona atalarımızın bu konudaki önerisini sumaktan başka diyeceğimiz yoktur: Yani görmek istemiyor beğenmiyorsa, dönüp güzel bulduğu yere bakabilir… Toplumu kendi yüzeysel çirkin algısı, düzeyine çekmek hakkı yoktur.
Fakat şunu da söylemek lazım, Semiha hanımın yüzündeki doğallık, sadelik, huzur ve tebessüm de eleştirenlerin yüzünde yok.
Güzellik, görenin gözündedir.
Margaret Hungerford
Artık popüler kültürün ya da tepeden inmeci geleneğin dayattığı beden-kimlik ilişkisini top yekûn reddetme zamanıdır. Bu kalıplarla zihinleri esir edilmiş kişilerin yaptığı aşağılık saldırılara ortak olmak gelecek nesillerimiz de etkileyecek bir psikolojik kuşatılmışlığa doğru gidiyor. Medeniyetler prototip bedenler üzerinden kurulamaz ve yürütülemez. İnsan doğuştan getirdiği ve değiştiremediği özellikleri sebebi ile övülemez, yerilemez yaptıkları ile değerlendirilir.
Güzelliği bulmak için tüm dünyayı dolaşsak da onu içimizde taşımıyorsak, asla bulamayız.
Ralph Waldo Emerson
Öz kültürümüzün bize öğrettiği güzellik anlayışına ihtiyacımız var. Yoksa dış güzelliği iki tıbbi operasyonla sağlayabiliriz. Fakat kötü kalbe, kem bakışa estetik yapılamıyor. Eskiden düğünde dernekte “kızınız çok güzelmiş” diye bir iltifatla karşılaştığımızda büyükler “Sağ olun, Allah huy güzelliği, baht açıklığı versin “ der konuyu esasa bağlardı.
Ve halk şairlerimiz konuyu temelden sağlam kurardı:
Güzelliğin on par'etmez
Şu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Tâbirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yâreme
İsmin yayılmaz âleme
Âşıklarda meşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk'olmasa
Güzel yüzün görülmezdi
Bu şavk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Âşık ve maşuk olmasa
Senden aldım bu feryâdı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı
O sana âşık olmasa…
O sana âşık olmasa!..