Bulut’un tartışma yaratan ve sansüre uğrayan bu yazısına ulaştık. İşte o yazı...
Yiğıt Bulut/Gazetehabertürk
Türk medyasının ‘yapılanalım birlikte hareket edelim’ sorunsalı
Reha Muhtar, Cumartesi Günü bana göre medya tarihine geçecek bir yazı kaleme aldı ve son dönemde kendilerine uymayan herkese “saldırıları gittikçe artan medya yapılanmasını” köşesine taşıdı. Bütün kalbim aklım ve imkanlarımla onunlayım.
Sevgili dostlar, Türk medyasında özellikle son 8 yıl içindeki, daha doğrusu 2003 sonrasında Ak Parti tezlerine karşı olma bahanesiyle “nasırlaşan bir yapılanma” ortaya çıktı.
Bu yapı doğrudan siyasi otoriteyi ve Türk basınını hedef aldı. Kendi tarafına çekmek, susturmak , etkisizleştirip, itibarsızlaştırmak istediklerine, köşe yazarı oldukları gazetelerde kurdukları internet odalarında “yalan haberler” eşliğinde saldıran bu yapılanma, son yıllarda sayısız yalan habere imza attı.
Açık söyleyeyim; bunlarla uğraşma gücü ve isteği, olmayan bir çok yazara dayatılan-iftira kampanyası ile yanlarına çekmeyi başardılar. . Bu yapılanma defalarca Habertürk Grubuna da sızmaya çalıştığı gibi medyamızın bir çok noktasında da aynı girişimi yaptı. Biz engelledik, sızma varsa “bulduk” ve gereğini yaptık! Bundan sonrasında da “kimse şüphe etmesin” kimsenin kendi amaçları doğrultusunda “medyamızı” kullanmasına izin vermeyiz. Bir de not düşeyim; bazıları bulamadılar veya buldular ama ayıklamaya güçleri yetmedi...
Sevgili dostlar diyeceksiniz ki amaçları ne?
Amaç çok açık ve net: Kamuoyunu kontrol etmek köşe yazarlarını baskı altına almak, yönlendirmek. Bu arkadaşların kullandıkları yöntemler ile üzerinde başarılı oldukları bir çok isim oldu. Bugün bu arkadaşların “kontrolünde” olan gazete genel yayın yönetmenleri bile var.
Dostlarım işin “Kontrol” kısmı da aslında o kadar masum değil. En önemlisi; bu yapılanmanın mensuplarının daha önce “yaymaya çalıştıkları” Türkiye’de her şeyi “Museviler” kontrol eder, ‘hepimiz aslında köken olarak yahudiyiz’ tezlerine bakarsanız; amaçlarının “farklı” motivasyonlarının “başka devletlerin” gizli servislerinden gelmiş olabileceğini rahatlıkla anlayabilirsiniz. Psikolojik savaşın tezi çok açık: Karşıt görün ama toplumu karşıt göründüğüne hayran bırak!..
Sonuç: Türk medyasında “kendi kendini doğuran, besleyen” bu yerleşik yapılanmanın “sırrı” çözülmeden “kamuoyunda” sır gibi duran bir çok yumak çözülemez…
Son söz: Türkiye denklemi sırlarla dolu. Başka örnekler vereyim. X Çözülmeden Ergenekon’un Almanya’dan İsrail’e Irak’tan Amerika’ya bağlantıları deşifre edilemez. Bu grafik çizilemeden “Ergenekon” ne kavramsal ne de fiilen anlaşılabilir… Bütün bu “hücreler” aydınlanmadan da sadece “dış kabuğa” yapışan gider ana yapı yerinde kalır. Anlayana çok ama çok önemli detayları paylaştım. Sorgulamaya devam edeceğiz.
Not 1: Yazıda hiç isim vermedim ama anlayana her şeyi anlattım. Bu yapılanmanın “başındaki” arkadaş “En çok satılan” gazetelerden birinde çörekli ve başbakan Erdoğan’ın haklı olarak eleştirdiği “411 El Kaosa Kalktı” manşeti dahil “Her saptırılmış algılamada" imzası var. Bu gazetenin başına yeni gelen ismi yıllardır tanırım. Mükemmel bir insandır ve en önemlisi meslek namusu sonsuzdur. Bu “çöreklenenlerin” gazetesini kullanmalarına izin vermeye devam etmeyeceğini düşünüyorum. Bir de not düşeyim. Bu çeteye karşı vereceği mücadelede dostuma destek olmamız Türkiye adına zorunluluk. Unutulmasın ki; bir gazete patronun değil halkın malıdır ve halka rağmen “var olanları” barındıramaz…
Not 2: Bir patron sahibi olduğu gazeteyi, televizyonu kontrol edemezse; başkaları kontrol etmeye başlar ve o başkaları “Değişik güçlerle” organik ilişkiye girerek, bulunduğu makamı ve imkanlarını pazarlar. O andan itibaren o gazete ve televizyon artık ““o patronun” değildir ve “orayı kontrol” etmesi gereken patron, kontrol edilir hale gelir. Sonunda ne olur? Onun gazetesi veya televizyonu “kendini devlet için devlet sanmaya” başlar. Sonrası malum, gerçek devlet gereğini yapar.