Hacı olmak zorlu bir ibadettir. Bu yüzden hac ve umreye niyet ederken, Allahım, hac yahut umre yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve onu benden kabul buyur diye niyet edilir. Gerçekten de hac meşakkatli bir ibadettir. Dış görünüş itibarıyla bakıldığında hacı, evini barkını terk edip uzun bir yolculuğa çıkmakta, hac boyunca kolay olmayan bir kısım erkan ve adabı yerine getirmektedir. Bu işin zahiri yönüdür. Bir de işin batınî yönü vardır. Milyonlarca insan hac ibadetini yapmaktadır. Ama bunlardan kaçının makbul bir ibadet yaptığını ancak Yüce Allah bilir.
Adının başına hacı unvanını yazdırmak için bu ibadeti yapanlar… İnsanlar görsünler, desinler diye bu ibadeti yapanlar… Bir türlü ibadete kendini veremeden, ibadetin ruhunu kavramadan bu ibadeti yapanlar… Bir de gerçekten Yüce Allah’ın rızasını kazanmak için, samimiyetle, haccın ruhunu kavrayarak, hac ibadetine kendini vererek bu ibadeti yapanlar. Elbette bunların hepsi bir değildir.
Hacı olmak zordur, ancak bundan daha zor olanı hacı kalabilmek ve hacı olarak ölebilmektir. Bu ise haccın ruhunu hayatımıza taşıyabilmek ve bir ömür boyu bu ruhla yaşayabilmekle mümkün olacaktır.
Yüce Rabbimizin Ey peygamber, inananlara, Rablerinden büyük bir lütuf olduğunu müjdele (33/47) emrine muhatap olan Peygamberimiz müminlere ve özellikle hacılara büyük müjdeler vermiştir. Şöyle ki:
Bir hadislerinde O, Makbul bir hac yaparak memleketine dönen kimse, anasından doğduğu gün gibi günahlarından arınmış olarak döner, buyurmuştur. Bu müjde, hiçbir hacıyı, nasıl olsa kilometreyi sıfırladık, günahlardan arındık diyerek yeni günahları işlemeye sevk etmemelidir.
Medine’deki peygamber mescidinde kılınan bir namaz, başka yerlerde kılınan namazdan bin kat daha faziletlidir. Ka’be’de kılınan bir namaz ise, başka yerlerde kılınan namazdan yüz bin kat daha faziletlidir.
Bu peygamber müjdesini duyan bir hacımız, hac dönüşü namazı bırakmış yahut arada sırada kılar olmuş. Niçin böyle yaptığını soranlara ise şöyle cevap vermiştir: Ben Mekke ve Medine’de o kadar çok namaz kıldım ki onlar yedi sülaleme yeter!
Elbette bu anlayış sakat ve yanlış bir anlayıştır. Zira bu sözlerin sahibi olan Peygamberimiz, ömrünün son anlarına kadar namaz kılmayı terk etmemiş, üstelik ömrünün sonlarına doğru tesbih, istiğfar ve ibadeti daha da artırmıştır. Onun ashabı da öyle. Nitekim aşere-i mübeşşere başta olmak üzere, ashabından pek çok kişiyi cennetle müjdelemiş, ancak bu müjdelere nail olanlar, kullukta hiçbir gevşeklik göstermemişler, üstelik bu müjdelere layık olabilmek için daha fazla ibadet ve taatlerine dikkat etmişlerdir.
İbadetleri yapmak kadar, onları korumak, onlardan kazandığımız sevapları, günahlarla kaybetmemek de son derece önemlidir. Nitekim Kur’ân-ı Kerimde, namazı ikame ediniz emirleri yanında namazları koruyunuz emri de vardır. Aslında bu, tüm ibadetler için geçerlidir. Namaz kılmak kadar, kılınan namazı korumak da önemlidir. Oruç tutmak kadar, tutulan orucu muhafaza etmek de önemlidir. İnfak etmek kadar, yapılan infakı korumak da önemlidir. Hac ibadeti için de durum aynıdır.
Evet, hacı olmak da kolay değil, hacı kalıp hacı olarak ölmek de. Haccın ruhuyla diri kalanlara müjdeler olsun.