Geçen yazımda vefatının yıldönümü dolayısı ile Konya’mızın manevi mimarlarından Hacı Veyiszade Mustafa Kurucu hoca efendiyi kaleme almıştım.
Bugünkü yazımda da Kurucu ailesinin temel taşı, Hacı Veyiszadeler Mustafa ile İbrahim Kurucu hoca efendilerin babaları, Ali Ulvi Kurucu üstadın dedesi Hacı Veyis Efendi’yi yazmaya çalışacağım İnşallah…
Hacı Veyis Efendi 1858 yılında Konya Karatay Yarma Bucağı, Şatır köyünde dünyaya geldi. Köy eşrafından Mustafa Efendi’nin oğludur.
İlköğrenimini ve hıfzını Sedirler Sibyan Mektebi’nde Bekir Efendi’den tamamlayarak hafız oldu. Daha sonra da, Konya’nın meşhur âlimlerinden Aladağlı Hoca’nın derslerine devam etti ve ondan icazet aldı. Aşere, takrip ve tecvit derslerini de Hacı Fettah Kabristanı’nda metfun Kazanlı Medresesi müderrisi, Büyük Çimili Hoca olarak tanınan Şeyhü’l-kurra Ahmet Efendi’den aldı.
Hacı Veyis Efendi, gereken imtihanları vererek, Hacı Adil Efendi’nin kurmuş olduğu Adliye Medresesi’ne müderris oldu. Adil Efendi’nin oğlu Mehmet Zari Efendi’nin 1904 yılında ani vefatı ile medresenin idaresi tamamen kendisine kaldı. Burada, başta oğulları Mustafa Efendi ile İbrahim Efendiler olmak üzere Dülgerzade Mevlüt Efendi ve Hattat Mustafa Efendi gibi pek çok talebe yetiştirdi.
Bir ara da Islah-ı Medaris’te oğulları Mustafa ve İbrahim Efendilerle birlikte Kur’an-ı Kerim hocalığında bulundu.
Medreselerin kapatılmasından sonra, o zaman ki adıyla Dolav Camii, bugünkü adıyla Hacı Veyis Camii imam hatipliği görevini üstlendi. Vefatına kadar bu göreve maaşsız olarak devam etti. Kur’ân ve din dersleri okutmanın yasak olduğu dönemlerde merhum, gizli gizli çocuk okuttu ve bu yüzden de, zaman zaman takibatlara uğradı.
Karakolda ifade verme sırasını beklerken, görevli komisere gel sana Fatiha’yı öğreteyim de benden sana bir hatıra kalsın dediği meşhurdur.
Ahlâk-ı Muhammedî ile muttasıf olan merhum, züht ve takvasıyla tanındı, örnek bir hayat yaşadı. Geçimini köylerindeki tarlaları ekip kaldırarak sağladı, kimseye muhtaç olmadı.
Hacı Veyis Efendi, torunu Ali Ulvi beyin söylemi ile; ihlasın, irfanın, aşkın, feragatin, dürüstlüğün, Allah’a kul olmanın, hülasa kamil bir mü’min ve müslimin timsali idi.
Ahlâkını, örnek yaşantısını ve kerametlerini ortaya koyan pek çok hatırası hâlâ nesilden nesile aktarılır. Bunlardan bir kaçını yazmak faydalı olacaktır.
Abdesti çok yavaş alır, sebebini soranlara şöyle derdi: “Ben abdest suyunu semadan inen manevi bir bulut olarak kabul ederim. Semadan bir manevi bulut geliyor, günahlarımı yıkıyor.”
Abdest aldıktan sonra şu sözleri söyleyerek namaza geçerdi: “Rabbim ne güzelsin. Sana kul olmak ne güzel şey. Mü’min kullarına farz kıldığın vecibelerin her biri birer bahar, her biri birer kâr, her biri birer vakar…”
Namaz kılarken veya kıldırırken öyle huşû içinde olurdu ki, yine Ali Ulvi beyin söylemiyle evin veya caminin bir tarafı yıkılsa haberi olmazdı.
Camiden eve dönünceye kadar caddeden geldiğini gören herkes ona selama durur, esnaflar, dükkânlarının önüne çıkarlardı. Vefatından sonra, Konyalılar bu hürmet ve sevgiyi, oğlu Mustafa hoca efendiye göstermeye devam ettiler.
Hacı Veyis efendi, Van civarından Konya’ya sürgün edilen muhacirlerle yakından ilgilenir, onların bütün ihtiyaçlarını karşılamak için çırpınırdı. Eşi bir gün Veyis Efendiye; “Efendi, sen bu muhacirlere pek çok acıyıverdin, niye ki?” diye sordu.
Veyis Efendinin cevabı şu oldu: “Muhsine sen ne diyorsun? Bunların içinde Peygamber sülalesi var, sâdâttan olanlar var. Bunların içinde dün aziz iken, bugün zelil olmuş olanlar var. Muhsine, siz Allah’ın, Peygamber’in emrini yalnız namaz, oruç, hac, zekâttan ibaret mi zannediyorsunuz? Bunlara hizmet benim din borcumdur. Namazım neyse bu odur. Ah Muhsine, zengin olsaydım da bunlara maaş bağlasaydım. Bu zulmün sonu, bu millete neye mâl olacak. Bu işleri başımıza kimler açıyor?”
Bir Ramazan günü görev yaptığı Caminin bütün halı ve kilimleri çalınır. Bu bahaneyle Cami mühürlenir. Hacı Veyis Efendi bu olaydan sonra 10 gün boyunca eve kapanır ve gözyaşları içinde dualar eder. 10 günün sonunda Kadir gecesinin sabahında bütün halı ve kilimler eksiksiz olarak Caminin önüne bırakılmıştır.
Caminin önünde, takkeyle dolaştığını gören bir kurmay albay, “sen niçin şapka giymiyorsun?” diye Veyis Efendiye musallat olur. Aslanlı Kışladan çıkan bu zabit, her defasında hoca efendiye sataşır. Bir gün yine atı ile geçerken hoca efendiye şöyle der: “Bir daha bu takkeyle görürsem, seni bu atla çiğnerim.” Bunu söylerken ayağındaki nallar kıvılcımlar çıkartacak şekilde atı da şaha kaldırır.
Hoca Efendinin gönlü kırılır, mahzun olur ve şu sözleri mırıldanır: “Allah’ım, Nemrud’un köşkü bu attan büyük idi. Kahru Celalin önünde eridi gitti. Celaline sığınıyorum Allah’ım. Cemaline değil, Celaline sığınıyorum.” Hoca efendiyi atıyla ezecek olan o albay, üç gün sonra bir buğday kamyonunun altında ezilerek ölür gider.
Hoca efendi bir gece üçler mezarlığında, meyhaneden çıkan sarhoş bir adama kim olduğunu bile sormadan, “oğlum gel seninle Sıtkı Dede’yi ziyaret edelim” diyerek peşine takar götürür. Kabrin yanında dualar eder ve “oğlum bir de filan hoca var, filan var, filan var. Gelmişken onları da ziyaret edelim” der. Sarhoş adam evine döndüğünde uyuyamaz, boy abdesti alır ve camiye gider. Hoca efendi onu görünce, “oğlum gece ben sana çok dua ettim. Dinimiz öyle güzel bir din ki, tövbe eden günahsız kimse gibi olur” der. O sarhoş adam, hoca efendinin elini öper, bir daha namazı bırakmaz.
Zulmedeni affeden, gelmeyene giden, vermeyene veren bir ahlâka sahip olan Hacı Veyis Efendi, suyu serin tutan bir testiden su içtikten sonra, “ Munsine, herkesin bağı var, bahçesi var, bizim de suyu buz gibi yapan testimiz var. Bu nimetin şükrünü nasıl eda edeceğiz?” diyebilen bir yapıya sahiptir.
Yağmur kıtlığında ne zaman duaya çıkılsa Hoca Efendi gözyaşları içinde dua eder, hemen arkasından şakır şakır yağmur yağardı.
Başta oğulları Mustafa ve İbrahim Efendiler ile torunu Ali Ulvi bey olmak üzere pek çok değerli ilim adamı yetiştiren bu büyük âlim ve evliya zat, 1935 yılının son ayında vefat etmiş ve Üçler Kabristanı’nda toprağa verilmiştir. Rabbimiz rahmetiyle muamele etsin. Mekânı cennet olsun. Şefaatine nail olalım İnşallah… Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.