Aman aman aman boyu güzelim ! Askerliği yap da gel , öyle gezelim.Hacıbektaş yollarında kalsın mezarım... Türküsü dudağımda dergaha doğru yürüyorum . Ve sonunda bir Eylül sabahı , bağ bozumu , hüzün şarkıları , şiir mevsiminde Hünkar Hacı Bektaş ‘ın eteğinin dibine oturuyorum .
Charles Dickens’ın Fransız İhtilalini anlattığı İki Şehrin Hikayesi isimli romanın o unutulmaz girişi geçiyor zihnimden :
Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana - sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece daha sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.
Bu cümleler son zamanlarda sürekli bir geçiş töreninde sanki. Evet öyle bir devirdeyiz doğru. Ama belki her zaman böyleydi. Nihayetinde burası dünya , cennet değil...Ve biz şikayet ve beklentileri bırakıp, benim iyiliğe nasıl katkım olabilir diye bakmalıyız meselelere ...
Kişisel hayatımız ve ilişkilerimizde de böyle toplumsal sorumluluklarımızda da...Ülkemizin en sevdiğim yönü milli bir sorunumuz varsa şahsi problemleri bir anda unutma arkaya atma özelliğimiz.Bu bazen hepimizin canını sıkıyor olsa da biliyoruz ki aslında en büyük avantajımız.Birbirimizden binbir çeşit farkla ayrılsak da ortak paydamız bu ! Daha güzel ve güçlü bir ülke istiyoruz ve ancak bu şekilde insanlığa daha fazla faydalı olabileceğimizi biliyoruz. Kimse neme lazım ya da benim büyük çaptaki olaylarda ne etkim olabilir vurdum duymazlığında değil.Cürmüm kadar yer yaksam ışığımın gittiği yere kadar aydınlatırım ki bu da az bir şey değil farkındalığında...
İyi ya da kötü fark etmez, diyor Dıckens ve bu devir sadece daha sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ediyorlar. Diye tamamlıyor. Oysa ‘daha’ sözcüğü bana daha çok Ruhsati’nin :
Daha senden gayrı aşık mı yoktu ,
Nedir bu telaşın hay deli gönül ?
Hele düşün Devr-i Adem ‘den beri
Neler geldi geçti say deli gönül !..
Deyişini hatırlatıyor .Ve sayıyorum yukarıda bahs ettiğim manada , daha bizden aşık ve bizden daha deli pek göremiyorum açıkcası . Böylece dönemimizi ve milletimizi kendimce daha sözcüğü kullanarak diğerleriyle karşılaştırmış yazarı da kırmamış oluyorum. İşin şakası bir yana kafam epeyce karışık.
Ve herkesin düşünmek için tercih ettiği sığınaklar var mekanlı, mekansız...Ben bu konuda şanslılardanım takip edenler bilir . Sevdiklerimin mekanlarını tercih ederim. Bunun sebebini uzun boylu açıklamak niyetinde değilim . Güncel dil kullanalım aurası yüksek insanlardan pozitif enerji alıyorum diyelim . Biliyorsunuz eskiden bizim tekkelerde uygulanan yöntemleri , uzak doğu sosuna batırıp biraz da Amerikan sunumu ile servis ederseniz fazla eleştirilmezsiniz. Mesela zikir ayini değil nefes teknikleri, grup terapisi filan diyeceksiniz , Nur yerine ışık , şükür yerine olumlama gibi çok zor değil yani ... Böylece maddi ve manevi bir aydınlanma süreci yaşayabilirsiniz ve çağdışı falan görülmezsiniz .
Ama ben Hacıbektaş türbesinde tamamen farklı bir şey yaptım . Oturdum güncel bir olayı Hünkarın huzurunda olmuş gibi hayal ettim. Neden mi ? Özellikle 15 Temmuz sürecinden beri tasavvufi kişileri konu alan bir roman yazdığım için fetö ile ilgili çok soru alıyorum. Bizim bildiğimiz ve sevdiğimiz Anadolu erenleri ve onların aşkla bağlı müridleri ile kıyası isteniyor. Konu o kadar kapsamlı ve derin ki bir çırpıda anlatmak mümkün değil. En azından birkaç açıdan yazmayı düşündüğüm bir mesele bu ama acil ihtiyaçlar için kendimce hap niyetine bir formül buldum:
Fetönün yaptığı bir şeyi Şems , Mevlana , Yunus , Hacı Bektaş veya başka bir sevdiğiniz İrfan ehli üzerinde hayal edin. Fazla bir şey bilmenize gerek yok bunu deneyin onlara uyar mı , yaparlar mı sizce diyordum .
Bu sabah, ziyaretten önce gazetedeki bir haber : Yelpazeci çocuk da fetöcülükten göz altında..Hani şu ünlü video fetö gözle görülür netlikte fenalaşma numarası yapıyor. Arada kameraya göz altından bakıp rol kesiyor fakat yanındakiler gerçekten perişan vaziyette . Gazeteyi yelpaze yapan bir genç ağlaması ve çabası ile özellikle dikkat çekiyor. O da bir başka açıdan gösteride olabilir mi bilinmez. Ama bana samimi geldi. İnanmış bağlanmış olabilir .
İnsan, hayatının önemli aşamalarına ışık tutmuş yol göstermiş veya öyle sandığı kişilere sevgi ve vefa duyar. İşte Sandukanın ayak ucunda puşideyi okşayıp otururken bunu düşündüm. Bir sohbet anında Hacı Bektaş ‘ın yanında olsaydım o da bir ara rahatsızlansaydı. Endişe etmez miydim? Saçımı başımı yelpaze yapmaz mıydım? Yapardım. Ama asıl soru şu : Peki o nasıl davranırdı ?
Veya fetö gibi sebeplerden yani hep kendinden bahs ederken ağlar mıydı ? Aşırı fakirlik gösterişinin , zenginlikten farkı olmadığını söyleyen , aşırı alçak gönüllük göstermenin aşırı kibirden kendini beğenmişlikten kaynaklana bileceğine işaret eden Hacı Bektaş sevenlerini ilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır diye uyarıyordu sürekli . İnsanları özgür düşünmeye davet ederken kendi de dahil tüm etkilerden bağımsız kılmaya yönelik eğitimler uyguluyordu.
Ve en sevdiğim sözlerinden birinde adeta insan ilişkilerini özetliyordu : Gözü ileride gönlü geride olanla yola gidilmez .
Fetöye uyarlarsak gözü ileride , çok yükseklerde ama gönlü geride , yerde sürünen kendi enesine egosununa benliğine bağlanmış kalmış canının rahatı için Canları alıp satan, yakan, kan akıtan diye yorumlaya biliriz. Eğer bir parçacık samimiyeti olsaydı. “Sizin huzurunuzda ölmeye layık değilim “ dediği insanlar işinden atılır, tutuklanır, yargılanır idam ihtimalleri bulunurken gelir , beni alın onları bırakın derdi en azından...
Hala aramızda ve bizimle yaşayacak olan tüm Yelpazeci çocukların uyanmasını diliyorum.Biliyorum onlara başka kitap okutulmadı. Ama yine de bir düşünsünler Yunus, Mevlana ,Hacıbektaş sevenlerinin başına kendileri yüzünden bir şey gelseydi ne yaparlardı ?
Hepimiz yolumuzu her an gözden geçirmeliyiz . Ben, hayatıma kararlarıma ipotek koyacak değil beni benden bile azade kılıp kurtaracak yolları bilgeleri arıyorum. Bunlardan biri de Hacı Bektaş bu yüzden oradan ayrılırken de türküme devam ediyorum :
Aman aman, aman boyu güzelim
Hacıbektaş yollarında kalsın mezarım...