Hadi Özışık, internethaber.com. sitesindeki köşesinde şunları söyledi:
Yüreklerimizi ağzımıza getiren 5.8'lik depremi konuşacağımıza Ekrem İmamoğlu'nu konuşuyoruz. Dün aynı masada oturduğum AK Partili üst düzey bir isim, "Helal olsun adam kendisini konuşturuyor!" dedi. Hakikaten öyle, İmamoğlu mazbatasını aldığı günden bugüne kadar her fırsatı değerlendiriyor ve gündemde kalmayı başarıyor.
Ve fakat...
Toplum nezdinde bu davranışın kabul görmediğini sağımızda solumuzda konuşanların ağzından duyuyoruz. İmamoğlu'nın "güç kaybı" telaşı yaşadığını ona oy verenler de görmeye başladı. O yüzden, kendinden söz ettirmesi lehte değil aleyhte işliyor.
Hiç lafımı eveleyip gevelemeden söyleyeyim; Ekrem İmamoğlu doğru konuşmuyor ve yanlış yolda hızla ilerliyor. Gazetecinin "Toplantıya davet edilmediniz mi?" sorusuna doğru cevap vermek yerine lafı eveleyip geveliyor İmamoğlu... Çünkü o da biliyor ki, bir gün sonra yapılacak toplantıya çağrılmıştı.
Efendim bunun belgesi var mı?
Yazılı bir davet yapılmadı doğru... Ama, o gün 269 kişinin katıldığı toplantıyı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay şu sözlerle bitiriyor:
"Arkadaşlar bugünlük bu kadar. Yarın şu saatte hepimiz burada tekrar buluşalım."
Fuat Oktay, İBB Başkanı İmamoğlu'nu diğer kişilerden ayırmıyor yani. Ya da, "Ekrem Bey, diğer arkadaşlar gelsin ama size yazılı bir davetiye göndereceğiz" demiyor.
Bir gün sonra... Toplantı başlamak üzere. Herkes yerini almış bir kişi eksik. Toplantıda olmayan kişi, Ekrem İmamoğlu'ndan başkası değil. Ekrem Bey'in bir başka toplantıda olduğunu İstanbul Valisi Ali Yerlikaya'dan öğreniyoruz...
Sonrasını biliyorsunuz, 5.8'lik deprem unutuluyor ve Ekrem İmamoğlu gündemdeki yerini alıyor. "Davet edilmedi" diyen gazeteciler bir bir özür mesajı yayınlıyor. Ekrem Bey vaziyetin kötü bir hal aldığını görünce, daha önceki "hık mık" dilini bırakıp, "Çağrılmadım" diyor. Özür dileyen gazetecileri de "Zavallı" ilan ediyor.
Peki tüm bunlar neden oluyor?
"Güç kaybı" dedim ya....
İmamoğlu'nun derdi bu...
Gündemden düşmek istemiyor...
Gündemden düşmek istemediği içindir ki, 4 milyon seçmenin oyuyla seçildiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı gömleğini bir türlü üzerine geçirmiyor. Bu gidişle o gömleği bir süre daha kenarda tutacak gibi. Kendini İBB Başkanlığı'ndan daha üst bir rütbede konumlandırıyor çünkü.
Kâh Diyarbakır'da, kâh Sivas'ta...
İstanbul'un sorunlarından çok, ülke gündemiyle ilgili.
Güneydoğu'daki Kürt oylarını hanesine yazdırmak için, terörle arasına mesafe koymayan, ya da teröre lojistik destek sağlayan belediye başkanlarının sorunlarıyla ilgileniyor daha çok. Belediyenin önündeki işçiler ilgili değil. HDP'nin önündeki anneleri umursamıyor. Selahattin Demirtaş'ın cezaevinde olması Ekrem Bey'in canını daha fazla yakıyor. Diyarbakır, Mardin ve Van Belediye Başkanları'nın görevden alınmasına en az HDP'liler veya PKK'lılar kadar üzülüyor.
İstanbullu onu belediye başkanı seçti ama o Cumhurbaşkanı edasında Erdoğan'la yarışıyor... 2023'te yapılacak seçimlerde Cumhurbaşkanlığı gömleğini giymek istiyor.
Ekrem İmamoğlu bir çok politikacı gibi, güç zehirlenmesi yaşıyor. Farkında mı değil mi bilmiyorum, medyanın gündeminde kalmayı başarıyor ama kendine büyük zarar veriyor. Sadece kendisine değil, CHP'yi de alaşağı ediyor.
Ekrem Bey'in güç zehirlenmesinin faturasını da ne yazık ki ona oy veren vermeyen İstanbullu ödüyor.
Habertürk'te benim de olduğum "Enine Boyuna" programında, Ersan Şen ile Nagehan Alçı tabiri caizse birbirine girdi. "Katil Devlet" sözüydü tartışmayı kavgaya dönüştüren sebep!
Nagehan Alçı, benim de katılmadığım bir suçlamada bulundu; 90'lı yıllardaki faili meçhul cinayetleri... 12 Eylül rejiminin cezaevindeki işkenceleri, gencecik insanların katledilmesi... örnek göstererek sözünün arkasında durdu. Ersan Şen ise, izlediniz mi bilmiyorum adeta stüdyoyu ayağa kaldırdı... Hülya Hökenek, programın moderatörü olarak durumu sakinleştirmek için acil reklama gitti.
Program bitti, Ersan Hoca ile Nagehan Alçı el sıkıştı, gece tatlı bir şekilde bitti.. Nagehan'a programda ben de karşı çıktım ve devletin dönemsel katil olamayacağını anlattım ama sesimi duyurabildim mi emin hâlâ emin değilim.
Bir gün sonra, Nagehan Alçı linçi başladı şu sıralar lağım çukurundan beter hale gelen twitter'da... Dün de Mesut Barzani'nin fotoğrafını Hülya Hökenek'in yanına iliştiren sosyal medyanın teröristleri, hem Habertürk'ü hem de Hülya'yı hedef aldı...
Hem de o fotoğrafın mazisini bilmelerine rağmen!
Çözüm sürecinin o yıllarında... Tayyip Erdoğan otel odasında istirahat ediyor. Mesut Barzani ile o zamanlar Türkiye'nin kapısı hep açıktı. Barzani'nin PKK'yla veya bir başka terör örgütüyle ilgisi de yoktu. İşte öyle bir dönemde Barzani ile röportaj yapmıştı Hülya Hökenek... Biz gazetecilerin o röportajı gerçekleştirmek için takla attığımız bir dönemden söz ediyorum.
Bugün o fotoğrafı kullanarak Hülya Hökenek'i bölücülükle suçluyor twitter'daki şerefsizler. Hadi onlar şerefsiz, ya bu ülkenin kelli felli siyasetçileri... onlara ne demeli? Aytun Çıray dostumun linç harekatı başlatan şerefsizlere attığı twitle arka çıkması da ayrı bir felaket.
Bu kız tırnaklarıyla kazıyarak bir yere gelmiş, başarılı olmuş ama etnik kimliği birilerine fena batıyor. Habertürk üzerinden Kenan Tekdağ'a mektup yazan bu güruhun yaptığına Hülya kardeşim hiç üzülmesin. İt ürüyor kardeşim, sen yürümeye devam et... sakın ola ki durayım deme. Hem vallahi hem billahi bunların üç kuruşluk değeri yok, sana zerre miskal zarar vermedikleri gibi, seni aklı selim düşünenlerin nazarında büyütüyor.
Ayrıca...
Twitter'daki çakallar şunu bilsin ki, Hülya Hökenek'i yedirmeyeceğiz!