“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.” (Tirmizi, Fedailül Kur’an, 15)
Yüce Allah şöyle buyurdu:
“Kur’an’ın ve zikrimin kendisini benden istekte bulunmaktan alıkoyduğu kimseye, isteyenlere verdiğimden daha fazlasını veririm. Allah kelamının diğer sözlere üstünlüğü Allah’ın yarattıklarına üstünlüğü gibidir.” ( Tirmizi, fedailül Kur’an,35)
Sözlerin en güzeli, yolların en hayırlısı, her kelimesi şifa olan, fesahat ve belağat yönünden eşine rastlanmayan en yüce kelam… Yüce Rabbimizin sözleri… Kur’an’ı Kerim… Yüce kitabımız… Dünyada rehberimiz, kabirde yoldaşımız, mahşerde şefaatçimiz…
Çünkü biz bilmiyorduk dini şayet bilseydik
Çare yok gösteremezdik bu kadar sersemlik…
Ya açar nazm-ı celilin bakarız yaprağına
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına…
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için… ( Mehmet Akif Ersoy)
Öyle bir zaman, öyle bir iklim, öyle bir mevsim vardı ki insanlar Kur’an’ı okuma ve hayatlarına Kur’an’la yön verme gayretindeydi… Ve yine öylesine ilginçti ki veda hutbesinde yüz yirmi beş bin sahabeden sadece beş yüz tanesi hafız idi.
Örneğin peygamber efendimizin “Benden sonra bir peygamber gelseydi bu Ömer olurdu.” Dediği üstün şahsiyet adalet makamının zirvesi Hz.Ömer hafız değildi.
Yesrib’i Medine yapan Mus’ab bin Umeyr’in o an ki ezberi on altı veya on yedi ayet idi.
Lakin bu güzide şahsiyetler cehaletin karanlığında bulundukları asrı saadet asrına çeviren kimselerdi. Nasıl mı? Kuran ile amel ederek… Hükümlerini bütün zerrelerinde hissederek… Cihad için sadece bir haykırış bekleyerek… Onlardan biri de Abdullah İbni Mesud’du. Abdullah’ın diğerlerinden farkı hükümleriyle amel ettiği yüce kelama tam manasıyla hakim oluşuydu. Kendisi kurra hafızdı. Ama günümüz hafızları gibi değil… İyileri tenzih ederek…
Bir insan nasıl olur da hafız olup yalan söyler?
Bir insan nasıl olup da hafız olup kandırır?
Bir insan nasıl olur da hafız olur ve aynı zamanda ahde vefasızlık yapar?
Allah kelamının olduğu kalbin yansımaları bunlar olamaz….
Hafız dediğin ağlatmaz… Hafız dediğin incitmez… Aynı şeyler sadece hafızlar için değil namaz kılan Kur’an’ı elinden düşürmeyen herkes için geçerli. Günümüzde hafızlar çoğaldı, kıldığı namazı kendisini kötülüklerden alıkoyması niyetiyle namaz kılanlar azaldı. Hatipler çoğaldı, alimler azaldı. Sözüyle eylemi çelişmeyen kişiler varsa hayatımızda ne mutlu bizlere….
İşte onlardan biri de Abdullah bin Mesud’du. Rabbimiz hafız evlatlarımızı onun gibi eylesin. Kendisi yine kendisinden şöyle bahsetmiştir:
“Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim Allah’ın kitabından hiçbir ayet inmemiştir ki ben onun nerede ve ne hakkında indiğini bilmeyeyim.”
Bir gün ashab-ı kiram Kureyşlilerin şimdiye kadar Allah’ın kitabından hiçbir ayeti sesli olarak açıktan dinlemediklerini söyleyince Abdullah ibni Mesud onlara Kur’an okumak istediğini söyler. Sahabeler Abdullah ibni Mesud’un arkasında onu koruyup kollayacak akrabalarının olmamasından dolayı Abdullah ibni Mesud’u caydırmak isterler ancak o, oldukça kararlıdır. Bir gün bir kuşluk vakti Makam-ı İbrahim’in yanında rahman suresinin şu ayetlerini okumaya başlar:
“ Rahman, O Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı, ona anlamayı ve anlatmayı öğretti. Güneş ve ay bir hesaba göre hareket ederler. Yıldızlar ve ağaçlar secde ederler. Göğü o yükseltti, denge ve ölçüyü o koydu, dengeden sapmayasınız diye. Ölçüyü düzgün tutasınız, eksik tartmayasınız diye. O yeryüzünü canlıların altına serdi. Orada meyveler ve tomurcuklu hurma ağaçları var. Çimlenen taneler ve hoş kokulu bitkiler… O halde rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” (Rahman 1-13)
Kureyşliler Abdullah bin Mesud’un insafsızca , yüzüne gözüne vuruyorlardı. O ise Rahman suresini okumaya devam ediyordu. Kan revan içinde kalıyordu. Hakkı haykırdığı için darb ediliyordu. Aslında olası bir neticeydi bu. Zira hiç bir iyi insan yoktur ki kötülerle söz yarıştırabilsin. Bu Allah’ın kelamıyla Rasulünün hadisleriyle olsa bile… Kötülerle ne yazık ki söz yarıştırılmaz, dünyanın kanunudur bu kötüler tartışmada her zaman bir adım öndedir. Arkadaşlarının yanına geldiğinde Kur’an aşığı Abdullah şu veciz sözleri sarf ediyordu:
“Vallahi Allah’ın düşmanlarını hiçbir zaman şu andaki durumlarından daha zayıf görmemiştim. Eğer isterseniz yarın yine aynısını yaparım.”
Allah Rasulü Abdullah ibni Mesud için şöyle buyuruyordu:
“ Kim Kur’an’ı indiği andaki tazeliğiyle okumak isterse Abdullah ibni Mesud gibi okusun.”
Rabbimiz ilahi çağrıya kulak verenlerden, nefsiyle mücadele edip onu hakir görenlerden, tartıştığında Allah için tartışan, vazgeçtiğinde Allah için vazgeçenlerden ve en önemlisi Kur’an’ı okurken acaba hükümleriyle amel edebiliyor muyum korkusunu iliklerinde hissedebilen nadir kullarından eylesin bizleri…