Haydi, buyurun şu üç noktalı yeri herkes kendi kişiliğine göre dürüstçe doldursun. Birde gelin, yazdığınız söylemlerinizi alıp, şöyle birlikte test edelim. Gerçekten hayatınızda yaşadığınız eylemleriniz ile o üç noktalı yere yazdığınız eylemleriniz tutuyor mu? Yoksa ağzı olan konuşuyor, eline klavyeyi alan yazıyor misali mi oluyor?
Kitaplarda yazan ve ortaokul dönemlerinde insanlara öğretilen teorik anlamada yaşamda uyulması gereken güzel eylemlerin neler olduğunu, -Neyi nasıl ve ne zaman nasıl yaparsak dünyanın daha huzurlu ve yaşanılır olacağını kitaplardan hemen hepimiz okuduk ezberledik.
Oysa gerçek hayat öylemi? Yada şu adına dünya denilen, ‘Hayat’ filminin artistlerini ve figüranlarını oluşturan bizler, senaryodaki oynamamız gereken rolümüze acaba ne kadar sadık kalabiliyoruz. Benim asıl dikkati çekmek istediğim konu, hadi söyleneni yapamıyor ya da yapmıyoruz. Bari yapanları niye dışlarız ve haksızlık karşısında eyvallah etmeyip dik durarak, onurlu bir duruş sergileyenleri takdir edip, yüreklendirmek yerine, dışlama ve karalama yoluna gideriz kii?.. Oysa her birimiz öncelikle yaradılışımızın gereği ve Müslüman Türk olmanın verdiği ahlak ve fazileti gereği, sağlam bir kişilik altyapısına sahibiz ve şunu çok iyi biliyoruz. “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır.” Bu söz bir duvar yazısı değil, hadisi şeriftir. Öyleyse bu hadisi şerife göre, şuanın dünyasında büyük bir çoğunluk, Şerefsizce mi yaşıyor? Yada, haksızlık karşısındaki tepkinin yollarımı değişti? Yada Şerefin tanımı mı değişti? Bizim gerçekten bu 3 soruya acilen bir cevap bulmamız gerekiyor. Öyle ya kim dost, kim düşman, yada kim hakkı savunuyor, kim batılda yana, birbirinden ayrılamaz oldu. Yoksa tüm bunlar kıyamet alametleri de, ben boşuna mı kafa yoruyor ve kendi kendime Donkişotluk mu yapıyorum? Ben, onu-beşi bilmem ama bildiğim bir şey var ki; oda toplumumuzda artık, doğruyu söylemek ve savunmak öyle zorlaştı ki. İnanın söylediğim ve savunduğum resmen ve resmen hani o kitaplarda yazan ve özünde hepimizin kalben inandığı doruları savunmamdan dolayı birçok insanın bana sırf bu doğruları savunmam ve kral çıplak dediğim için dışlama ve haksız gösterilme çabası içerisinde olmalarını görmek beni derinden üzmekte ve yaralamakta. Ama üzüntüm ve yaram kendi adıma değil. İnanın karşımdaki zavallı beyinlere. Oysa onlarda çok iyi biliyorlar ki benim söylediklerimin doğru olduğunu. Fakat klasik birkaç deyimi dillerine dolayarak “Doğrucu Davut mu kesildin!.. Her doğru her yerde söylenmez!.. Düzeni sen mi değiştireceksin!.. Böyle gelmiş böyle gider!.. vb. sözleri duydukça içimdeki, bu haksızlık karşısındaki susmamak ve şeytanın safında olmamak için verdiğim mücadele azmi kırılmakta. Bir takım dünyalık menfaatlerine kısa yada uzun vadede aracı olacağını umduğu insanlara karşı yapılanan yalakalık ve yağcılık ise mide bulandırır cinsten ve diz boyu. Şer ve batıl olduğu şüphe götürmez kişi ve söylemlerin arkasından yazılan methiyeler inanın yazanın karakterini ele vermekten öte kimseye faydası olamaz. Yaratanına tam anlamıyla kulluk etmeyenlerin, Kul’a kulluk yapmaları nereye kadar acaba?
Neyse mevzuu derin ve ben gene gerilmeye başladım. İnanın kahroluyorum, çevremde ve toplumuzda bu tür fırıldak ve taklacı insanların itibar görmesine ve makbul insan sıfatıyla arzı endam edip, Adam gibi adamlara tepeden bakma, adiliklerine… Sonuç olarak aşağıdaki söz benim tam duygularıma tercüman olacağını umuyorum.
Ebu Müslim Horasani ne güzel demiş, “Onlar şerlerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Düşmanlarını dost kazanmak için kendilerine yakın tuttular. Yakın tuttukları düşmanları dost olmadı, lakin uzak tuttukları dostları düşman oldu. Herkes düşman safında toplanınca yıkılmaları mukadder oldu…”
ADAM GİBİ*************
Haksızlığı Hak belleyenlerden,
Hak’kı beklemek,
Hak’ka karşı haksızlık olur.”
*********HİKMETLİ SÖZLER