Haldun Üstel

Muhacir Pazarı’nda büyüyen ve Konya futboluna 43 yıl sporcu, teknik adam ve menajer olarak hizmet eden, profesyonel futbol oynarken tatlı sert yapısıyla spor kamuoyunda ‘kemik kıran’ olarak nam salan Haldun Üstel

Konya'nın meşhur ve meçhul yüzleri


 


Haldun Üstel


 


Üstel ailesi 1916 yılında Saraybosna’dan Konya’ya gelerek Muhacir Pazarı’nın bulunduğu bölgeye yerleşir. O yokluk yıllarında berberlik yapan Baba Şevket ve doğumevinden ayrılan ebe anne Rabia Üstel çiftinin Sedat, Kamil ve Haldun isimlerinde üç erkek evlatları dünyaya gelir. Konuğumuz Haldun Üstel ailenin en küçük çocuğudur. 16 Nisan 1952 yılında dünyaya gelir. Haldun Üstel’e çocukluk yılları dediğimiz zaman ‘Babam rahatsız olduğu için zaman zaman da çalışamıyordu ve bu yüzden rahmetli annemin bizim üzerimizde emeği çoktu. Bir Osmanlı kadınıydı’ diyor.   


MUHACİR PAZARI BİR MOZAİK İDİ


Bizim doğduğumuz, büyüdüğümüz bölge Muhacir Pazarı’ydı. Burası bir mozaikti. Zaten adı üzerinde de muhacir. Dışardan Konya’ya gelen insanların toplandığı bir mahalleydi. Burada herkes kendi kültürünü yaşamaya çalışıyordu. Elbette olumsuz etkilenmeler oldu. Rahmetli babam ve annem bu vurdulu kırdılı yaşam tarzından adeta kaçmak adına daha sonraki yıllarda 1955’de Aksinne’de ev yaptırdı, Aksinneli olduk. Bu evin arsasını da Kerim Sargın’ın babasından almışlardı. Büyük abim bu vurdulu kırdılı ortamdan etkilenmiş olacak ki en sonunda milli boksör dahi oldu.


BENİ AĞLATMAK İÇİN


HER ŞEYİ YAPARLARMIŞ


Muhacir Pazarı’nda herkesle iç içeydik. Güzel dostluklarımız vardı. Benim küçüklüğüm de tabiî ki oranın yapısına uygun tarzda gelişti. O tarzda büyüdük. Hatta oranın sakinleri beni ağlatmak için çok uğraşırlarmış, ama ben bir türlü ağlamazmışım.


AKSİNNE’DEKİ EVİMİZİN


BAHÇESİNDE HER YER FOSEPTİK ÇUKURDU


Aksinne’deki evimiz kerpiçten yapılmış iki odası bir mabeyni olan klasik bir Konya eviydi. Küçük bir bahçesi de vardı. Ama o yıllarda bahçenin her tarafını hep foseptik çukurlarıyla doldurmuştuk. Bir de nedendir bilmem diktiğimiz ağaçlar çok çabuk büyürdü.


BABAMDAN GÜNDE ÜÇ


POSTA DAYAK YERDİM


Annem babam Saraybosna’dan çocuk yaşta göç ettikleri için anne ve babalarını hatırlamıyorlardı bile. Anne babasız büyüyen bir aileden de çocuk psikolojisini anlamaları beklenmezdi. Dolayısıyla babamızın çocuk eğitiminden anladığı dayaktı. Bizi eğitmesi günde üç posta dövmesiydi. Bu nedenle evdeki baskıdan son derece bunalmış olacağım ki çok zeki olmamıza rağmen sırf bu uyuşmazlıklarım nedeniyle çok okul değiştirmek zorunda kaldım.


Okula Mümtaz Koru’da başladım. 3. sınıfta Karaciğan İlkokulu’na geçtim, Çaybaşı’ndaki 27 Mayıs İlkokulu’nu bitirdim.


BENİ ETİM KEMİĞİMLE


ÖĞRETMENLERE TESLİM EDERLERDİ


Benim yaramazlığım yüzünden annem babam okula, öğretmenlere teslim ederken ‘Eti sizin kemiği bizim bile demezlerdi. Eti de kemiği de sizin’ derlerdi. Bu yüzden ben okul çağları denildiği zaman beni en çok seven öğretmeni değil de beni en çok döven öğretmenimi hatırlarım. O da 27 Mayıs İlkokulu’ndaki Durmuş Gedik hocaydı.


AKILLANAYIM DİYE SOBACIYA


VERDİLER, ONLAR DA ELİMİ YAKTI


Annem akıllanayım diye beni sobacıya vermişti. Sobacıya girdik, oradaki kalfalar bir gün şaka yapacağız diye ateşte ısındırdıkları demiri ucundan bana tutturarak elimi yaktılar. Avucum parçalandı. Bu da benim oraya gidişimin sonu oldu. Elim parça parçaydı. Elimi yine annem tedavi etti. Elbette yazları ufak tefek işlerde çalıştık. Abim mısır satardı, ben de onun yanına giderdim. Herkesin çektiği gibi yoklukları bire bir yaşadık.


BENİ TOPLUMA MAZHAR VARDAR HOCA KAZANDIRDI


Devrim Ortaokulu’na geldik. Devrim Ortaokulu’nda hiper aktifliğimi sezen Beden Eğitimi hocası Mazhar Vardar oldu. Beni en azından topluma kazandırmak adına jimnastik sporuna başlattı. Aynı zamanda Mazhar Vardar hocam benim veliliğimi de üstlendi.1966’da Türkiye Yıldızlar Şampiyonu oldum.


MAZHAR HOCA ARTIK


BENİ HAFTALIK DÖVÜYORDU


Artık benim her şeyimden, davranışlarımdan o sorumluydu. Şimdi beni hiç bir hoca dövmüyordu, ona şikayet ediyorlar, o da beni haftalık dövüyordu. Pazartesi günleri öğretmenler odasına çağırır, şikayetleri yerine getirirdi. Yine de beni o hocalardan kurtarırdı. Bunun yanında da beni boş sınıflara göndererek onlara, yani öğrencilere jimnastik öğretmemi söylerdi. Ben de bir öğretmen edasında bildiklerimi öğretirdim. Çok gururlanırdım.


Fen derslerini ders çalışmadığımdan sevmezdim. Ama her hocanın benim için birleştiği görüş ‘Çok zeki ama çok yaramaz’ sözleriydi.


MAZHAR HOCA SİYASETEN SÜRÜLÜNCE


BEN DE OKUL DEĞİŞTİRMEK ZORUNDA KALDIM


Mazhar hoca siyasi nedenlerle Bolu’ya sürülünce beni de Mevlana Ortaokulu’na gönderdiler. Oradaki hocalarımız yeniydi. Okul da yeni açılmıştı. Bir türlü uyuşamadık. Oysa okul evimizin karşısındaydı. Sonra oradan da Karma ortaokulu. Gece bölümünü bitirdim. Tabii bu arada da futbol oynamaya başlamıştım. 1967’de ilk lisansımı Demirspor çıkardı. Genç takımda ilk hocam da Mehmet Köseler’di.


ABİM BENİ ALMANYA’YA


YANINA ALDI


1968 yılında Almanya’ya abimin yanına gittim. Abim okula yazdırdı. Goethe Lisan Okulu’na yazıldım, Bu okul öncesi bir hazırlık dönemiydi. Bu arada bir Alman takımı olan DJK Ludwigsburg’a transfer oldum. Orada bonservisimiz çıktı, eyalet liginde oynuyorduk. Burada iki sene forvette santrfor oynuyordum, daha sonra Grosssachsbenheim takımına geçtim Ancak tahsilimi yarıda bıraktım. Çünkü artık yarı profesyoneldim. Babam da Aksine Mahallesi’nin muhtarı olmuş. Babam çok milliyetçi birisiydi. Bana mektup yazarak askerliğimi yapmam için çağırdı. Bir asker kaçağı evladın babası olamayacağını söyledi ve 1972’de beni tekrar Türkiye’ye getirdi.


ASKERLİĞİ ÖNCE İZMİR’DE,


SONRA DA İSTANBUL’DA YAPTIM


Önce İzmir Narlıdere’de acemiliğimi yaptım. Sonra iyi derecede yabancı dilim olduğu için İstanbul askeri istihbarata gönderdiler. Daha sonra da askeri cezaevinde önemli bir görevle Selimiye kışlasında vatani görevimi tamamladım.


SİYAH BEYAZ KONYASPOR’LU HALDUN,


NASIL YEŞİL-BEYAZ İDMANYURD’LU OLDU


Askerlik sonrası Demirspor’da top oynamaya başladım. Yarım sezon oynadım ve Almanya’ya gitmeye hazırlanıyordum. Bu arada Konyaspor bana talip oldu. Ben de aslında o siyah-beyazlı Konyaspor’u tutuyordum. Sarı Mehmetler, Tuncay Bilgeler, Baha, Çetin ağabeyler küçükken izlediğim, kendime idol olarak aldığım oyunculardı. İdmanyurdu’ndan kimseyi görmemiştim. Hep bildiklerim Konyaspor’luydu. Hatta beni Sarı Mehmet’in kardeşi olarak bilirlerdi. Altı ay Konyaspor’da idmanlara çıktım. İlhan’ların, Kuşçu Nuri’lerin Nihat’ların geldiği dönemdi. Bana maaş filan da verilmiyordu. Sezon sonunda beni resmen Konyaspor’lu yapacaklardı. Doğrusunu söylemek gerekirse altı ay içinde çok büyük hayal kırıklıklarına uğradım. Kulübün yönetilişi hiç hoşuma gitmemişti. Yöneticilerin tutumu da beni üzmüştü. Futbolcuların pek çoğu alacaklarını alamamış, ellerinde makbuzlar, paralarını almaya çalışıyorlardı. Devreye İdmanyurdu girmiş, ısrarla beni çağırıyorlardı. Bizim mahallenin çocuğu olan Mıcık Ali’yi devreye soktular. Çok ilginçtir Mıcık Ali beni İdmanyurdu Başkanı Mehmet Şan’a götürdüğünde Başkan Şan ‘Bunda futbolcu olmasına futbolcu tipi var, ama eğer bizim camiamıza davranışları uymazsa seni de kovarım, bunu da kovarım ‘deyiverdi. Mıcık Ali bana kefil oldu ve İdmanyurdu’na girdik. Yıl 1974’tü. 1975’de profesyonel imzayı attım. Ve o gün 20 bin lira aldım.


TEK VE İLK ÇIKTIĞIM TÜRK KIZI İLE EVLENDİM


Eşim Zerrin Hanım ile 1977’de evlendim Eşimin annesi babası Sivas Çimento’dan Krom Mağnezit Fabrikası’na teknik eleman olarak gelmişler. Bu bir kader. Onu da liseye giderken tanıdım. Benim tek çıktığım Türk kızı ve evlendiğim eşim oldu.


KONYASPOR BAŞKANI BENİM DÜĞÜNÜME GELİNCE


Düğünümde ilk defa Konyaspor ve İdmanyurdu çekişmesinin sona ereceğini anladım. O dönemin Konyaspor Başkanı Veysel Büyükmumcu ve o dönemin futbolcuları kaptan Fethi benim düğünüme çıka geldiler. Hem de düğünüm İdmanyurdu lokalinde yapılıyordu. Beni onurlandırdılar. Bu iki camia arasında ilk defa görülen bir şeydi.


BEŞİKTAŞ’TA İSMİM GEÇİNCE


İDMANYURDU TARİHİNİN EN


YÜKSEK TRANSFER PARASINI ALDIM


Ancak iki sene sonra Beşiktaş ile yaptığımız kupa maçı nedeni ile ismim Beşiktaş ile anılır oldu. O dönemde belki de İdmanyurdu tarihinin en iyi transfer ücreti bana verildi. Murat 124 o zamanlar 105 bin lira idi. Bana 140 bin lira transfer parası verdiler. 105 bin lirası ile hemen bir Murat 124 aldım. O zamanlar parmakla gösterilen bir arabaydı. En iyi transferi o dönemde yapmıştım. Gündüz Tekin Onay hoca Milliyet gazetesine verdiği bir röportajda benim ismimi vermişti.


FORVETTE ÇOK ADAM OLUNCA


BEN DEFANSTA OYNAMAYA BAŞLADIM


Baki Korkut hoca döneminde forvet çoktu, hoca da herhalde benim savunma yönümü çok iyi görmüş olacaktı ki iki ayaklı olduğum için de tuttu beni sol beke koydu. Herkes önden arkaya doğru gider, biz tersine önden arkaya geliyorduk. Orhan Yüksel hoca da Konyaspor ile birleştiğimiz yıl beni orta sahada oynattı.


İKİ KULÜP BİRLEŞTİĞİ ZAMAN


TAKIMIN HEPSİ KONYALI’YDI


Birleşme öncesi Konyaspor ile yaptığımız maçların ikisinde de yer aldım. Her iki takımın oyuncularının tamamı Konyalı’ydı. Aramızda en ufak bir sürtüşme kavga olmadı. Hatta ikinci maçta biz Konyaspor’a yenildikten sonra hepsinin en büyüğü ben olduğum için herkesi toplayıp hatıra fotoğrafı bile çektirdik. Bu fotoğrafta belki de gizlice birleşmenin temeli yatıyordu. Birleştiğimiz zaman da bir Konyalı ordusu vardı. İki sene sonra Ereğlispor’da, sonra da Kırşehirspor’da, en son olarak da Akşehirspor’da top oynadım. 1986 yılında futbol yaşantımızı noktaladık.


FUTBOLDAN PARA KAZANMADIM,


AMA TURİZM YÜZÜMÜZÜ GÜLDÜRDÜ


Futboldan çok para kazanmadım, yatırım yapamadım, iş yapamadım. Fakat sermaye olarak iki dilimiz vardı, yönelebileceğim sektör turizm oldu. Önce bir yıl rehber olarak, daha sonra da turizm ile ilgili halıcı dükkanı açarak bu işe girdim. Eğer 1990’daki körfez krizi çıkmamış olsaydı belki de futbol camiasına tekrar dönmeyecektim.


BİRÇOK TANINMIŞ


TEKNİK ADAMLA ÇALIŞTIM


Böyle bir süreçte 1990’da rahmetli Faik Özköksal, Hüseyin Oğuz, Algun Tunçalp yönetimindeki 1.lig takımı Konyaspor’dan genel menajerlik teklifini getirdiler. 1990’da girişimizle iki yıl l. ligde genel menajerlik yaptım.1 993’te aldığım A diploma ile, 1999’da aldığım teknik direktörlük diploması ile Konya futbolunda antrenör olarak yerimizi alıyorduk. Franz Smuda ile başlayan antrenörlüğümüzde Çolakoviç, Ömer Duran, Ömer Zengin, Kemal Kılıç, Ali Hoşfikirer, ile çalıştım Daha sonra Karaman’da, Akşehir’de antrenörlük yaptım. Geçen sezon da Konyaspor izleme komitasınde görev verdiler. O çalışmalarda Konyaspor’a Erkan Sekmen, Eray, Gökhan Çakır’ı kazandırdık. Yurt dışında kulübümüzü çok iyi temsil ettik. Ama bu sene mükâfat olarak da çalıştırılmayarak ödüllendirildik.


OTOBÜS MUAVİNİNİ NASIL İŞLETTİK


İdmanyurdu ile Aydın deplasmanına giderken her zaman olduğu gibi çeşitli şakalar yapıyorduk. O günkü otobüsün muavini futboldan bihabermiş birisiymiş. Her durduğumuz yerde molalarda bizim çok yemek yememize şaşırmış. Bize kendi yöresinin şivesi ile ‘ya siz amma çok yiyorsunuz. Bu paraları kim veriyor’ dediğinde Metin Altınay ile biz malzememizi bulmuştuk. Biz de adama dedik ki biz aslında esas maçın devre arasında da çok yiyerek oynarız. Ama bu yemeği sadece oynayanlar yer’ dedik. Bu arada Metin söze girerek ‘Abi kaleciyi getirmemişiz, arkadaşı kaleye koyalım’ diye teklifte bulundu. O da hemen tepki vererek ‘Yaaa ben sizi mahcup ederim. Gerçi köyde biraz da kalede durmuştum’ dedi. Ben de bizim müdafamız çok iyi sana top bile gelmez’ dedim O ise ‘Ya ben şoförden korkarım, beni döver, beni işten atar’ dedi. O istemese de biz ona yiyecekleri hatırlatarak kabul etmesini sağladık. Hatta devre arasında bir buçuk kebap, etli ekmek vs siparişini bile aldık. Aydın’a geldik. Bir gün yattık dediklerimizi unutmuştuk. Maç günü Erdoğan Gürhan hoca maç konuşması yaparken soyunma odasının sessizliğinde pat diye muavin içeriye daldı. Gözleri ile beni aradı ve bana ‘Yav kaptan ben nereye soyunacağım’ Hoca şaşırdı ‘ne soyunması lan. Sen kimsin?’ deyince ‘Ben sizin kalecinizim abiler rica etti kalede ben duracam’ demez mi?  Hoca çok sinirlendi ve oğlanı tekme tokat dışarı attı


SPORCUNUN ÖNCE AHLAKİ


DURUŞU OLMALI


Biz Aydın Sümeralp’lerden, Mıcık Ali’lerden, İsmail Elkatmış’lardan bir futbolcunun ahlaki duruşunun nasıl olmasını öğrendik. Bizden sonraki nesle de özellikle Konyaspor-İdmanyurdu birleşme öncesindeki gruba, bunların içerisindeki Mevlüt Ataseven, Metin Altınay, Salim Dalyan, Ahmet Aksoy, Mustafa Karalar, Nurettin Başbahçıvan gibi daha nicelerine iyi bir idol olduğumu sanıyorum. Bugünlerde bu arkadaşlarımızın duruşlarına da bakıldığı zaman iftihar etmemek mümkün değil.


DEMEK Kİ GERİ ZEKALI DEĞİLMİŞİM


Futbol tahsilimi sekteye uğrattığı için futbolu bıraktıktan sonra Yüksekokul diplomamı aldım. Yüksek okul mezunu diplomalı teknik adam oldum. Demek ki geri zekalı değilmişim


TÜFAD Başkanlığı yaptım.


HOLDİNGLERİN ZARARI BÜYÜK OLDU


Holdinglerin Konya futbolunda etkili olması ile Konya antrenörleri ve sporcusu sekteye uğradı. En azından beş yılını kaybettirdi. Dışarıdan yüksek ücretlerle isimli teknik adamlar tercih edildiği için onların amaçlarına uygun çalışıldı. Çünkü bu kurumların da toplumda reklama ihtiyaçları vardı. Öyle olmamış olsaydı aşağı yukarı 12 hoca ile çalışmış bir Haldun Üstel’e de bir çalışma imkanı verilebilirdi. Bu benim ayıbım mı yoksa Konya futbolunu yönetenlerin ayıbı mı?