Demirel’in tutumu Ehl-i Kitab’ınkinden farklı mı?
Ehl-i Kitap deyince akla genellikle Hıristiyanlar ve Yahudiler gelir. Gerekçesi ise onların, Kitabın bir kısmını alıp uygulamaları bir kısmını da bir kenara koymalarıdır. Şimdi bu bilgiler doğrultusunda Ertuğrul Özkök’ün yazısından Demirel’in ifadelerine bakalım: "Ben 40 yıldır meydanlarda söylüyorum. Bütün İslam dünyasında, insanların dini vecibelerini en rahat yerine getirdiği ülke Türkiye’dir. 40 yıldır meydanlarda bu ülkenin mütedeyyin insanlarına soruyorum: Ey halkım, dini vecibelerini yerine getirememekten şikâyetin var mı? Bu halkın devletinden şikâyeti yoktur. Tekrar ediyorum. Bu ülkenin 80 bin camisi açıktır. Günde 5 vakit ezan okunur. Öyleyse geriye ne kalıyor? Şeriat. Zaten biz de ona itiraz ediyoruz." Bu ifadelerden yola çıkarak şöyle diyebiliriz: “Türkiye’de yaşananın en güzel İslâm olduğu ifadesi aslında Demirel’in anladığı/yaşadığı İslâm tarzıdır ve Kur’an’ın sadece bir kısmıyla uyumludur.”
Şimdi (Başörtülü öğrenciler için "Arabistan'a gitsinler" sözünün de sahibi olan) Demirel Kur’an ile ilişkisi açısından Ehl-i Kitap’tan farklı bir tutuma sahip mi değil mi? Sözün bu kadarı yeter, karar sizin.
Dinî özgürlük sorunu
Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın, Avrupa Parlamentosu'nda sarf ettiği, "Türkiye'de Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerde sorun yaşıyor." sözlerini destekler nitelikte Başbakan Erdoğan da: "Bu ülkenin yüzde 99'unu oluşturan biz Müslümanların da sorunları var." dedi ve bu konunun Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan öğrenilebileceğini de sözlerine ekledi. Ne var ki, konuyla ilgili sorulan soruya Bakan Ali Bardakoğlu adeta bir devlet refleksiyle: “Ülke nereye gidiyor, tereddütlerine yol açacak tartışmalar tarihimize haksızlık.” şeklinde cevap verdi. Anlaşılan Bardakoğlu Türkiye’nin muhtelif illerinde devam eden feryatları (Konya’da geçtiğimiz cumartesi 38. başörtüsü eylemi yapıldı.) duymuyor. Halbuki hem Müslümanların hem de gayr-ı Müslimlerin özgürlükleri noktasında yaşanan problemleri inkâr ya da göz ardı etmek mümkün değil. Sorunu “yok kabul etmek” onu bitirmez, büyütür.
Halil Cin neymiş meğerse
Gazetemizde, “Selçuk Üniversitesi’nde bitmek tükenmez enerjisi, çalışkanlığı, disiplini ve azmi ile Mevlana’nın engin hoşgörüsünü, Yunus Emre’nin insan sevgisini kendisine düstur edinerek çalışan ve Konya’da rektör olarak görev yaptığı 11.5 yılda üniversiteye yeni bir kimlik kazandırmaya çalışan kişi” olarak takdim edilen Prof. Dr. Halil Cin, 1988’de Üniversite’ye başladığımda bende öyle bir izlenim bırakmadı doğrusu.
O dönemde Konya Büyükşehir Belediyesi, şehir dışında inşa edilmiş olan Selçuk Üniversitesi yerleşkesine az sayıda otobüsle hizmet götürüyordu. Bu nedenle “kendine dikkat eden” bay ve bayan öğrenciler tıkış tıkış binilen otobüste epeyce rahatsız oluyordu. Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Halil Ürün, bu sorunu çözmek niyetiyle günün belli saatlerinde bayanların binebileceği bir otobüs tahsis etti. Tabii kızılca kıyamet koptu. Laik bir ülkede bu nasıl olurdu (Halbuki Japonya, Filipinler, Brezilya, Rusya Federasyonu, Hindistan, İtalya, Mısır, Amerika ve Güney Kore gibi ülkelerde sadece kadınlara ait, tren, otobüs vb. toplu ulaşım araçlarının, ayrı lokantaların ve otellerin hizmet vermesi sıradan bir iştir.)?
Olaya anında müdahale eden engin hoşgörülü (?) rektörümüz medya mensuplarına bu uygulamayı çağdışı ilan eden laik bir söylev verdi ve hınca hınç bayan öğrencilerle dolu otobüse çağdaş (!) erkek öğrencilerle birlikte bindi ve rektörün makam aracı da otobüsü takip etti. Sahne, otobüsün içinde sıkışıp kalan bayan öğrenciler ve olaydan daha sonra haberdar olan babaları ve ağabeyleri için oldukça inciticiydi.
Ne dersiniz Halil Cin o dönemde bayan öğrencilerle dolu otobüse uygar erkek öğrencilerle birlikte binerek Yunus Emre’nin insan sevgisini sunmuş olabilir mi?
Son olarak röportajda Cin’in: “Konya’ya hizmet edenler hizmeti Allah rızası için yapılan bir görev olarak görürler. Ben de bu görevi huzur içinde yaptım. Bunun şahidi gazeteci olarak da sizlersiniz.” şeklindeki ifadesine de değinmeden geçmeyeyim: “Sayın Cin, beni şahitlikte hariç tutun, yoksa aleyhinizde şahitlik ederim.”