Bugünkü konuğumuz siyaset ve emlak sektöründe şehrimizde marka olan, sevilen, sayılan duruşu ile de takdir gören bir isim: Halil Harman…
BABAM ALMANYA’YA GİDEN
İLK TÜRK İŞÇİLERİNDENDİ
1953 yılının baharında Karaman ili Yollarbaşı kasabasında dünyaya geldim. O yıllarda Almanya Türkiye’den işçi alıyordu. Babam da Almanya’ya giden ilk işçilerdendi. Babam Hacı Abdi bölgede Keçeliler olarak bilinen bir çiftçiydi. Annem Emine ise tipik bir Anadolu kadınıydı. 4 kardeşin 2’incisiyim. Ablam Ayşe ve benden küçük kardeşlerim Hasan ve Fahriye ile yokluk, yoksulluk yıllarında mutlu bir çocukluk geçirdik. Her köy ailesinde olan o arı gibi çalışma temposu bizim ailede de mevcuttu. İlkokulu köyümde bitirdim. Annemin, babamın ve öğretmenlerimin isteği benim okumam yönündeydi. O yıllarda okumak iş gücü kaybı sayılır, okumak boşa geçen zaman kabul edilirdi.
HARMAN SONRASI RAHMETLİ BABAMLA YEDİĞİMİZ BEYAZ KÖPÜKLÜ HELVA RÜYALARIMI SÜSLERDİ
Evimiz bir oda bir salondan oluşan, ahırı samanlığı olan, avlu içinde bahçeli bir evdi. Evimizde büyük köy camisinin yakınında, merkezde sayılırdı. O yıllarda çok sıkıntı çektik. Çocukluk işte, boş kaldık mı eşeğe binerdik. Ayrıca hayvanla bağa, bahçeye, oduna giderdik. Yaz aylarında ekine harmana gider, harman sonunda at arabasıyla saman ve buğdayı satmak için babamla Karaman’a giderdik. Malı sattıktan sonra en çok hoşuma giden Karaman’daki beyaz köpüklü helvacı dükkanına gitmek, helva yemek, reçelleri tabaklara koyup yemekti.
NACİYE ÖĞRETMENİN BAŞARILI
BİR ÖĞRENCİSİYDİM
Ailem de istediği için okula severek, koşarak giderdim. İlkokulumuz Yollarbaşı İlkokulu’ydu. Başarılı bir öğrenciydim. Öğretmenimiz ise Naciye Bardakçı’ydı. Halit Bardakçı’nın eşi.
İlkokulda bütün derslerim pekiyiydi. Ama Naciye hocanın da hakkını vermek lazım. Çok iyi bir öğretmendi.
HARMAN YERİNDEKİ
LOLO BİİİİİİŞ
Yazın harmanda çalışır, sap sürerdik. Harman yerinde unutamadığım bir olay vardır. O gün gene çok çalışmış, harman yerindeki yatağıma yatmış, sızmış kalmışım. Arkadaşlar muziplik olsun diye yatağın dört ucundan tutup yatağı sürükleyerek beni başkasının harman yerine bırakmışlar, ben o derin uykuda yatak hareket edince akşama kadar hayvana söylediğim lolo bişşş diye gayri ihtiyari sayıklıyormuşum. Bugün bile arkadaşlarım hala zaman zaman lolo biş diye bana takılırlar.
EN BÜYÜK LÜKSÜMÜZ BEZDEN TOPLA MAÇ YAPMAKTI
Çocukluk işte, o zamanlar da top oynamayı çok severdik tabii. Ama böyle top yoktu ki. Bezden yapılmış bir topumuz vardı. En büyük lüksümüz bu bezden topla maç yapmaktı. Maçın en heyecanlı yerinde eve çağırırlardı. Bir gün gene çağırmışlar, ama oyunu bırakıp gitmeyi istememiştim. Babamın arkadan gelip bana vuruşunu hiç unutamam.
ORTAOKULU OKUMAK İÇİN
12 YAŞIMDA ANNEMDEN AYRILDIM
Köyümüzde ortaokul olmadığı için 12 yaşındayken ailemden ayrılarak birkaç köylümüzle birlikte Karaman’da ev tutarak burada ortaokulu okumaya başladım. Kiraladığımız evde parasızlıktan elektrik ve suyumuz yoktu. Annemin arada bir gönderdiği erzaklarla hem evi hem okulu idare ediyorduk. Köy yakın olduğu için annem sık sık Karaman’a gelenlerle bize erzak gönderiyordu. Erzak torbasının içinden çıkan bazlama o gün bize bayram sevinci yaşatırdı. Anamın sıcacık bazlamasını ısıtıp içine bir de peynir, zaman zaman da kıyma koyarak kendimize nefis ziyafet çekerdik.
ELEKTRİĞİ, SUYU OLMAYAN EVDE
GAZ LAMBASI YORGANIMI YAKINCA
Unutamadığım bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Parasızlıktan sobayı yakamadığımız için geceleri hem ısınayım hem çalışayım diye yorganın altına girer, görmek için de yanıma gaz lambasını alırdım. O gece nasıl oldu bilmiyorum ders çalışırken uyumuş kalmışım. Gaz lambası devrilmiş, yorgan tutuşmuş. Uyandığımda üzerimdeki yorganın alev alev yandığını ve alevlerin yükseldiğini gördüm. O anı hiç unutamıyorum. Karaman’da kiraladığımız ev Devlet Hastanesi’nin yanında Kale mahallesindeydi. Karaman’da Yunus Emre Ortaokulu’nu yine başarılı bir dereceyle pekiyiyle bitirdim.
EKMEĞİN İÇİNDE ÇEMEN YEMEK TOST GİBİ BİR ŞEYDİ
Bir de Karaman’da öğrenciyken bana en tatlı gelen şey belki de bugünün tostu, ekmek ile çemen yemekti. Çemen harika bir şeydi, ekmeğin arasına sürer ve onu yerdik. Bunun tadını hala ağzımda yaşarım.
TÜRKÇE HOCAMIZ HALİT YARIMCA
Ortaokulda unutamadığım hocalarımızdan birisi de Halit Yarımca’dır Halit hoca daha sonra Mevlana Ortaokulu’nda öğretmenlik yaptı. Karaman’da bizim Türkçe dersimize giriyordu. Türkçe imtihanında ‘onun için’ yerine, konuştuğum gibi ‘onun uçun’ yazmışım. Ertesi gün hoca sınıfa girdi ve bana ‘kalk bakalım onun uçun’ dedi. Halit hoca bugün hala arada bir büroma gelir ve ‘ne haber onun uçun’ der.
ANNEM ÇOK AYDIN BİR KADINDI, LİSEYİ OKUMAM İÇİN KONYA’YA GÖÇ ETTİK
Yaz tatillerinde her eve gelişimde yine aileme yardım eder, koyunları otlatır, tarlada çalışır, hatta evin en büyük erkek çocuğu sıfatıyla en ağır işleri bile yapardım. Çünkü babam Almanya’da olduğu için ailenin en sorumlu kişisi bendim. Köyümüzde de fazla okuyan yoktu. Annem aydın bir insandı. Benim okumam için Konya’ya taşınmamıza karar verdi.
Konya’ya taşınacak, ben de okuyacaktım. Ancak yokluk yakamızı bırakmıyordu.
1969’DA HAVZAN’DAN MERAM YENİ YOL’A
PATİKA YOLDAN YÜRÜYEREK ÇIKARDIK
1969 yılında Konya’ya geldik. Gazi Lisesi’ne kayıt oldum Havzana geldik bahçeli bir evimiz oldu. Artık ailecek Konya’ya göçmüştük, o zamanlar Havzan’da sadece 3-5 tane bahçeli ev vardı. Meram Yeni Yol’a, meteorolojinin oraya çıkabilmek için sadece patika bir yol vardı. Bu yoldan yürüyerek Meram Yeni Yola çıkardık.
AYAĞINDAN AKSAK ŞAHİN BEY
DEPREM OLUYOR SANINCA
Lisenin Müdürü Şahin beydi. Şahin bey aynı zamanda coğrafya hocamızdı. Coğrafyayı çok iyi anlatırdı, bir gün dışarıda çok şiddetli bir rüzgar vardı. Öyle bir fırtına çıktı ki bütün kapı pencere açıldı. Bizim sınıf en üst kattaydı, birkaç arkadaş ‘deprem oluyor’ diye bağırınca ayağı aksak olan yürümekte dahi zorlanan Şahin hoca deprem korkusuyla öyle bir sınıftan fırladı ki kimse ona yetişemiyordu.
LİSE YILLARINDA SİYASETLE TANIŞMAYA BAŞLADIM
Lise yıllarında siyasete de yavaş yavaş ilgi duymaya başlamıştım. İlk ve ortaokulda başarılı bir öğrenci olmama rağmen evimizin iaşesini sağlama endişesinden de olsa gerek lisede okurken zorlanmaya başlamıştım. Lisede de hiç sınıfta kalmadım, ama eski başarım da yoktu doğrusu..
PAZARCILIK, GARSONLUK YAPTIM,
LASTİK FABRİKASI’NDA ÇALIŞTIM
Derslerden fırsat buldukça çalışıp aileme yardım etmek durumundaydım. Bu arada Muhacir pazarında sebze meyve satmaya, Karaciğan Fabrikası’nın oradaki lastik fabrikasında çalışmaya başladım. Hatta bu arada garsonluk da yapıyordum.
LİSE SON SINIFTA BABAMI KAYBETTİM,
EMLAKÇILIĞA BAŞLADIM
1972 yılında babam vefat etti. Lise son sınıftaydım. O yıllarda anarşi kol gezmeye başlamıştı. 1 yıl 6 ayı çıraklık olmak üzere emlakçılık işine girdim. Yani emlakçılığa 1972 yılında başlamıştım, şu anda ikisi de rahmetli olan Hasan Güzel ve Şakir Bayındır ile 1976’ya kadar ortaklık yaptım. Emlakçı da çalışırken müşterinin olmadığı zamanlarda soru çözüp hedef bulmaya çalışıyordum. Çünkü üniversite sınavlarına girecektim.
ÖNCE EĞİTİM MATEMATİĞİ SONRA DA
MİMARLIK MAKİNE BÖLÜMÜNÜ KAZANDIM
1 yıl sonra üniversite sınavlarına girdim. Eğitim Enstitüsü Matematik bölümünü kazanmıştım. Ama okula devam edemedim. Çünkü çalışmak zorundaydım. Babam da yoktu artık, gelirimiz de yoktu. Daha sonraki yıl tekrar üniversite imtihanlarına girdim. Yıl 1974’tü. Cıvıloğlu’ndaki Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi Makine Bölümü’nü kazandım
1974’TE MHP GENÇLİK KOLLARI YÖNETİMİNDE YER ALDIM,
HAMLE GAZETESİ’Nİ ÇIKARDIK
Akademiye girdiğim yıl, yani 74’te Milliyetçi Hareket Partisi Gençlik Kolları Yönetim Kurulu Üyeliği’ne girdim. Kasım kongresini kazanmıştık. Akademide 1 ve 2. sınıflarda çok başarılı oldum. 3. sınıfa geçtiğim zaman alt sınıflardan hiçbir dersten kalmamıştım. Ama son iki yılı ise ancak 4 yılda bitirebildim. Çünkü o yıllarda matbaa işine girmiştik. Günlük olarak yayınlanan Hamle isimli gazeteyi çıkarmaya başlamıştık.
EVLENİRKEN EŞİMİN AİLESİNE YALAN SÖYLEDİM
1980’de okuldan mezun oldum. Ama ben yine bu arada 1979 yılında evlendim. Eşim Süheyla hanımla evlendim, evlenmeden önce de kendisine ve ailesine okulu bitirmeme sadece 1 ders var dedim, yani yalan söylemiştim. Çünkü okulu bitirmek için tam tamına 8 dersim vardı. Bugün bu mutlu evliliğimden Mustafa, Merve ve Yasin isimlerinde 3 çocuğum var.
HAMLE GAZETESİ, KERKÜK ÖĞRENCİ YURDU
OTEL ÜLKÜ PALAS VE EMLAKÇILIK
Bu arada çok yoğun bir çalışma tempomuz vardı. Günlük Hamle gazetesini noter olan Mustafa Üstün, Necati Yavuz, Hikmet Şahin, Nebi Karaduman ile birlikte çıkartıyorduk. Matbaa ve gazetenin yanı sıra ben ayrıca Kerkük Öğrenci Yurdu’nu, Otel Ülkü Palas’ı çalıştırıyordum. Ayrıca bir taraftan okulu, emlakçılığı, yani hepsini ama hepsini bir arada yürütüyordum.
HAMLE GAZETESİ KURŞUNLANDI
1978 yılında Hamle gazetemiz kurşunlandı. O gün TÖBDER’den çıkan bir grup gazetemizin olduğu yeri, yani Eski Belediye binasının arkasındaki yıkama yağlamanın bulunduğu 3 katlı binayı kurşunlamışlardı. O yıllarda Eğitim Enstitüsü’ndeki gece bölümünde okuyan öğrencileri sırayla gazetede çalışırlar, aynı zamanda harçlıklarını paralarını kazanırlardı.
SÜHEYLA HANIM: BİZ HEP ZARAR ETTİK. HER AY BİR BİLEZİĞİMİ SATMAK İÇİN HAZIR TUTARDIM’
Bu arada kenarda sessizce bizi dinleyen eşi Süheyla Hanım burada söze giriyor ve ‘Ticarette hep zarar ettik. Hiç unutmuyorum evlenirken taktıkları burma bileziklerin hepsinin sıra ile bir bir gideceğini biliyor ve ona göre hazırlık yapıyordum. Para sıkıntısı çekiyorduk çünkü gazete ve matbaa para kazanmıyordu ki. Gazete ve matbaa partiye çalışıyordu. Ülkü Palas’ta kalan öğrenciler ülkücü oldukları için zaten onlardan para almıyorduk. Kerkük öğrenci yurdunda kalan öğrenciler de ülkücü oldukları için parasız kalıyorlardı. Otele gelenler Konya dışındaki Milliyetçi Hareket Partililer’di. Onlardan da para almıyordu.
1979’DA ÜLKÜ PALAS KURŞUNLANDI, KERKÜK ÖĞRENCİ YURDU
SOLCULAR TARAFINDAN BASILDI
1979 yılında Uncular içindeki Ülkü Palas kurşunlandı. Kerkük Öğrenci Yurdu yine solcular tarafından basıldı. O yıllarda çok sıkıntılar çektik. Ama hepsini sineye çektik.
EŞİNE DÜNÜRCÜ GİTTİKLERİ GECE BİLE KAVGADAN KAÇMIŞ
Artık bizi kenarda sessizce dinleyen eşi de dayanamıyor sık sık söze giriyordu. Ve tekrar Süheyla Hanım anlatıyordu: O gece beni ailemden istemeye gelmişlerdi. Bizim evin önünde arabadan inerken karşı taraftan gelen bir grup solcu Halil’i tanımışlar. Halil de annesini hemen aşağıdan apartmana sokmuş ve kendisi ters yönden koşarak kaçmış.
BEDENTEN İÇİNDE BİZİ
ÖLÜMDEN ESNAF KURTARDI
1979 yılında Ecevit hükümeti iktidardı. Bedesten içinde 3 arkadaş Adil Ural ve Tevfik Boştan ile yürüyorduk. Meğer solcular bize pusu kurmuşlar. Bir anda kalabalık bir grup tarafından saldırıya uğradık. Bizim imdadımıza esnaf yetişti, sopalarla çok kötü dayak yedik. O gün ölümden dönmüştük.
ASKERE GİTTİĞİM ZAMAN BİR ÇOCUK BABASIYDIM
1981’de askere gittim. Önce İstanbul Halıcıoğlu Personel Okulu ardından da Adana Saim Bey Askerlik Şube Başkanlığı yaptım. O zaman evli ve bir çocuk babasıydım.
83’TE MUHAFAZAKÂR PARTİ’NİN
KURUCU YÖNETİM KURULU ÜYESİ’YDİM
İhtilalden sonra 1983’te o zamanki Muhafazakâr Parti’nin Kasım ayındaki kongresinde kurucu yönetim kurulu üyeliği yaptım. Aynı zamanda inşaat yapımına başlamış, müteahhitlik yapıyor, diğer taraftan da emlakçılığa devam ediyordum.
BAŞBUĞ’U ZİYARETİMİZDE YANIMDAKİ ARKADAŞIM ASKERİN ALEYHİNDE
KONUŞUNCA ÇOK SİNİRLENDİ
Başbuğ cezaevindeydi, kendisini ziyarete gitmiştik. Bir ziyaret sırasında bana ‘çaresiz kalırsanız, seçilmeyeceğinizi bilseniz de seçimlere gir’ dedi. Ben de 29 Mart 1984 seçimlerinde bağımsız Belediye Başkan Adayı oldum. İl Yönetim Kurulu üyeliğim devam ediyordu. Abdülkerim Doğru ve Adil Koç dönemlerinde de Merkez Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundum. 1986 yılında Başbuğ cezaevinden yeni çıkmıştı. 4–5 arkadaş kendisini ziyarete gitmiştik. Hiç unutmuyorum, arkadaşlarımızdan birisi askerlere bilhassa da o günkü kurmay heyete, darbe yapanlara ileri geri konuşmaya başlamıştı. Başbuğ birden ellerini havaya kaldırdı ‘Duuur bu tür lafları bir daha söyleme. Asker bizim askerimiz, orası peygamber ocağı, oraya laf söylenmez. 3-5 çapulcu yüzünden bu onurlu camia karalanmaz, asker de bizim, devlet de bizim’ demişti.
SİYASET TAKVİMİMİZ HIZLANIYORDU
1987’de Başbuğ Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanı seçilmişti. Ben de MKYK Üyesi ve Konya İl Yönetim Kurulu üyesiydim. 29 Kasım 1987’de MÇP’den milletvekili adayı oldum. 14 Haziran 1990’da MÇP İl Başkanı oldum. 29 Ocak 1993’te MÇP, MHP oldu. 15 Haziran 1993’te de MHP İl Başkanlığı’ı Muzaffer Onüçyıldız’a bıraktım.
BAŞBUĞA ARABAŞI ÇORBASINI İLK KEZ İÇİRDİK
Bir gün İl Başkanı’yken Şubat 1991 seçimlerinden önce bir Pazar sabahı çok hastalanmıştım. Dışarıda da çok kötü kış vardı. Eşim sobayı yaktı, kan ter içinde çok ateşliydim. Akşam ezanları okunuyordu, telefon çaldı. Eşim baktı, bana ‘seni koca sesli bir adam arıyor’ dedi. Eşime ‘yattığımı görmüyor musun’ deyince ‘ısrarla seni istiyor’ dedi. Arayan Karaman İl Başkanı, daha sonra da milletvekili olan Osman Sevimli idi. Telefonda Başbuğ’u Silifke’den aldıklarını, kardan Sertavul’u geçemediklerini, kendisinin yardım ettiğini ve Başbuğ’u karşılamamız gerektiğini söyledi. Hemen kalktım. Hiç hastalığım filan kalmamıştı. Hemen partiye geldim, yönetim kuruluna haber verdim. Daha sonra Başbuğ’u karşıladık. Eve gidelim dedim, bana ‘oğlum ben Ankara’ya gideceğim’ dedi. Ben de yolların kapalı olduğunu, Konya’da kalırlarsa daha rahat ve güvenli olacaklarını söyledim. Başbuğ Ankara’ya gitmekte ısrarlı idi. Bunun üzerine Muzaffer Onüçyıldız Ankara yolunun açık olup olmadığını öğrenmek için yanımızdan ayrıldı. Muzaffer biraz sonra geldiğinde Ankara yolunun kapalı olduğunu söylüyordu. Başbuğ’un kulağına eğildim ‘Başbuğ’um arabaşı içmeye gidelim’ dedim. 2.Başkan Muzaffer Altınok’un abisi Mehmet Altınok’un evine gittik. Başbuğ kulağıma eğildi ‘oğlum arabaşı da neymiş?’ dedi. Ben de hamurdan olduğunu, çorba olduğunu ama kaşıktan hamurun düşmemesi gerektiğini filan anlatmaya çalıştım. Ama Başbuğ ilk kaşığında hamuru çorba tasının içine düşürmüştü. Düşürünce hep birlikte gülüştük. Karnı da acıkmış, o gece arabaşı çorbası da çok hoşuna gitmişti. Ne zaman Ankara’ya gitsem ilk sözü hep ‘Beni bir daha ne zaman arabaşı içmeye davet edeceksiniz?’ olurdu.O gece saat bir gibi bizim eve geldik.
BAŞBUĞU BİZİM EVDE
YER YATAĞINDA YATIRDIK
Burada eşi tekrar söz alıyor ve heyecanla anlatmaya devam ediyordu: Konya’da kaldığı için bize özgü rahat yatmasını düşündüm ve kendisine yer yatağı hazırladım. Seccadesini de başucuna koydum. Sabah kalktığı zaman ‘kızım eline sağlık, yatak çok güzeldi. Anamın evinde yatar gibi rahat yattım. Çok teşekkür ederim, hakkını helal et’ dedi. Akşam yatmadan önce de bir bardak ballı süt içmişti. Ertesi sabah kahvaltısını hazırladım. ama ev öyle dolu idi ki sanki ev aşağıya göçecekti. İnsanların bir adım atma şansları dahi yoktu. Oldukları yerde ayaküstü duruyorlardı.
BAŞBUĞ BİZİ SİGARA İÇERKEN YAKALAYINCA
1989’da Başbuğ, İl Başkanı Muhsin Deligöz’ün evinde yattı. Biz sabah kalktığında arka odada arkadaşlarla tek tek toplanmaya başlamıştık. Ankara’dan gelen misafirler de vardı. Sohbet ilerledikçe sigara üstüne sigara içmeye dalmışız. Birden kapı açıldı. Başbuğ kapıda duruyordu. O anda kimi pencereye koştu, kimi eli ile dumanları kovalamaya çalıştı. Bu arada Başbuğ içeri girdi ve anlatmaya başladı.‘Kışlada görev yaparken askerlere hep sigara içmemeleri gerektiğini, sigaranın zararlarını anlatırdım. Bir gece eğitimi sırasında Mehmet isimli asker karşıma dikildi ve ‘Komutanım siz sigara içmeyin diyorsunuz ama biz Osmanlı askeri gibi göğsümüz iman dolu, başımız dumanlı olmalıyız’ deyivermişti’ dedi ve güldü.
BAŞBUĞ SİNİRLENİNCE NE TEK KELİME ETTİ
NE DE TEK LOKMA YEMEK YEDİ
7 Haziran 1992 mahalli seçimleri vardı. Konya’da 2–3 Haziran’da mitinglerimiz vardı. 2 Haziran’da 6, 3 Haziran’a ise 3 miting yapılacaktı. O gün Seydişehir Bostandere’de miting vardı. Bozkır İlçe Başkanı Servet Turgut. Servet Turgut da vekilimizdi. Bozkır’dan geçerken Bozkır İlçe Başkanı Başbuğun arabasının yolunu kesti. Arabadan indik, partiye çıktık. Oradan da Hadim Bolat’a geçecektik. Zamanımız dar, yolumuz uzundu. Bu arada çay gelmedi, gecikti. Benim kulağıma eğildi ve ‘Oğlum burada programımız var mı?’ dedi. Ben de ‘yok efendim’ dedim. Sinirlendi, o zaman birden ‘Beni niye arabadan indirdiniz?’ diye çıkıştı. Ben de ‘ben söylemedim efendim, ilçe başkanı indirdi’ dedim. İlçe başkanına döndü ve ‘beni sen ne hakla arabadan indiriyorsun’ dedi. Vatandaşlar da toplanmıştı çay içmeden onlara seslendi ve yola koyulduk, hiç konuşmuyordu. Eğiste çıkışına kadar ağzını hiç açmadı. Bolat’ta da akşam yemeği hazırlanmıştı, öfkesinden yemek yemedi. Bir lokma dahi almadı, gece yarısı Konya’ya geldik. Arabanın içinde ben, Servet Turgut, Musa Erarıcı ve Sami Cezeroğlu vardı. Ağzını bıçak açmıyordu. Biz de korkumuzdan tek kelime edemiyorduk. En sonunda ben Dinek yokuşuna gelirken ‘Efendim MHP mi MÇP’nin içine yoksa MÇP mi MHP’nin içine alınacak?’ dedim. O da bana ‘sen ne düşünüyorsun?’ deyince ben de kendi düşüncelerimi anlatmaya çalıştım. Ama sırf ağzından tek kelime çıksın diye bunu sormuştum. Otele geldik, otelde de yemek yemedi. Odasına çekildi ve yattı
ERTESİ SABAH KORKUDAN KENDİSİNİ
KİMSE UYANDIRAMIYORDU
Ertesi sabah yine mitingler vardı. Sabah 7’de kalkacak, yola çıkacaktık. Ben saat altıda otele gittim. Diğer arkadaşlar da geldi 6. 30’da Sami Cezeroğlu’na kahvaltı yapması için Başbuğu uyandırmasını söyledik. O ‘ben uyandıramamam’ dedi. 15 dakika kala tekrar söyledim. O yine ‘Ben kapıyı çalamam’ dedi. Saat 7’ye artık 2 dakika kalmıştı. Sami Cezeroğlu kapısını çalamıyordu, ben tüm cesaretimi topladım ve kapısını tıklattım. Kapıyı açtı. Duşunu almış, tıraşını olmuş, giyinmiş ve valizi yanında bekliyordu. Kendisine ‘Efendim kahvaltı yapalım’ dedim. ‘Oğlum program kaçta?’ dedi. Durumu anlattım ‘Yok, geç kalırız o zaman, yola çıkmalıyız, geç kalmayalım’ dedi Yolda ekmek, pohaça yedik. Ve o gün üç miting yaptık.
BAHÇELİ’NİN GENEL BAŞKANLIĞI’NDA
MERKEZ DİSİPLİN KURULU ÜYESİ
Alparslan Türkeş’in vefatından sonra MHP Genel Başkanlığı’na Devlet Bahçeli’nin geçmesi ile parti yönetimlerinde görev almaya devam eden Halil Harman MYK üyeliğini 2000 yılına kadar yaptıktan sonra halen Merkez Disiplin Kurulu Üyeliği görevini sürdürüyor
HARMAN EMLAK TÜRKİYE’DE İLK VE TEK
Bugün siyaset gibi ömrünü verdiği, tam tamına 35 yılını adadığı emlak sektöründe Harman Gayrimenkul Müşavirliği’nin şu anda Türkiye’de ilk ve tek görüntülü emlak satışını yaptığını hatırlatarak ‘Konya, Antalya, Karaman ve Aksaray illeri ile bu illerin ilçelerinde çalışmalarımız sürüyor. Zindankale’den dünyaya açılan bir pencere durumundayız’ diyor.
FELSEFEM İNSAN KAZANMAK
İNSANA HİZMET ETMEK
Bunca çileli yıllara, ömür adadığı davaya ve gelinen noktadaki duruşuna ilişkin bir değerlendirme yapmaya çalıştığımız zaman konuğumuz ‘Felsefem insan kazanmak, insana hizmet etmektir ve bunu devamlı kılmaktır. Kazanılan para sonradan gelir. Ben yorgunluğumu kitap okuyarak, özellikle de tabiata açılarak atıyorum’ diyor ve zor gülen yüzünde tatlı bir gülücük oluşuyordu.