Siz hiç;
- “İki elimi kullanarak dondurma yiyebildim” diye sevindiniz mi?
( 24 Ağustos,2011: Bugün hayatımda ilk defa sağ ve sol elimi kullanarak dondurma yedim.)
- “Bu gece rüyamda yürüyordum ” diye sevinçle uyandığınız, (16 Kasım 2006,Cumartesi)
-” Annemle denizin kaldırma kuvveti sayesinde de olsa el ele tutuşarak , kol kola girerek ilk kez yürüdüm, artık dünyaya veda etsem de gam yemem..,bambaşka, anlatılmaz, yazılmaz, çizilmez, muhteşem bir şeymiş atım atmak, ayaklanmak” şeklinde hissettiğiniz oldu mu? (16 Eylül 2011)
Şaşırdınız mı sorularıma?. Şaşırmamalısınız; çünkü bunlar gerçekten yaşanılan, hissedilen ve yazıya aktarılan, bu sayede de benim bugün sizlerle paylaşabildiğim duygular…
Başka insanlarda normal olan şeylere sahip olamamak, imrenmek, özenmek, başkaları için sıradan bir şey olan yürümenin sadece birkaç adımına bile günlerce sevinç duymak, ümitlerini bağlamak, bu hayalle yaşamak…
Zamanın ve şartların insanı nelerle karşılaştıracağını kimse bilemez. İnsan hiç beklemediği bir anda umulmadık acı sürprizlerle de karşılaşabilir. Yarınımız ne olacak kim bilebilir?. Ve vaktiyle sıradan olan, aslında sıradan olmayıp da bizim için o şekilde algılanan, olağan hale gelen günlük rutinler, yukarıda da bahsettiğim gibi, birer imkânsızın hayali olabilir…, Şu anki fiziksel şartlarıyla sonuna dek gideceği hiç kimse için garanti altına alınmamıştır … O yüzden, diyebiliriz ki, her birimiz birer engelli adayıyız yeryüzünde…
Fiziksel anlamda engeli olan insanların maddi ve manevi anlamda yaşadıklarını, duygu dünyalarını az da olsa kavrayabilmemiz içindi yazımın başında sorduklarım… Engelli bir insanın yaşadığı sıkıntıları anlamak için, engelli ya da engelli yakını olmak gerekmemeli aslında…
Sorularımdaki cümleler, Konyalı yazar Hande Dağ’a ait. Onun hayatından kesitler…
Kalem ne büyük, ne mübarek bir araç, bir güç, bir yoldaş… Kimileri için geçim kaynağı, kimileri için bir zevktir yazmak. Lakin bundan çok daha önemlisi, kişinin kendini ifade edebilmesinin en büyük aracıdır yazmak… Sadece yakınınızdakilerin değil tüm evrenin şahit olmasıdır size, sizin yazdıklarınız.
Bu yüzden Hande Dağ önemli bir misyonu da yerine getirmiş oluyor yazarak. O kendi hikâyesini kaleme alırken aslında bizim kör kaldığımız, engelli insanlarımızın tümünü anlatıyor yazdıklarıyla.
1998 ‘de bir internet gazetesi olan “Huzur Sitesi’nde köşe yazarlığına başlamış olan yazar, ilk kitabı “Yaşam Savaşım”ı 2012’de, ikinci kitabı “Dağ Yürüyüşleri”ni de 2015 yılında çıkartıyor.
“İnsanın kendini kaleme dökmesi ne zor bir işmiş” cümlesi ile başlıyor ilk kitabı… Bebekliğinde beyin felci geçirmiş biri. Ve pek fazla konuşmadığı için de kendini en iyi ifade etme yönteminin yazmak olduğu kararı ile yola çıkmış. Üç hikâyesi ve seksen altı adet şiiri var.
“Bunu en başta şahsım için, kendime kendimi ispat etmek için, benim de bu dünyaya bıraktığım bir eser var diyebilmek ve annemle aileme bana verdikleri o muhteşem desteklerinden ötürü teşekkür etmek için yazıyorum ”diyor.
Kendini ve hastalığını tanıtıyor kitabının başlarında ve hayatındaki en önemli insanları, yani ailesini. Dedesinden, “ Öyle bir adamdı ki… Haram lokma asla yemez, yedirmez, kimse hakkında kötü düşünmez, kimseyi kıskanmaz; kendisine kötülük edene iyilikle mukabele ederdi.” diye bahsediyor.
Eseri okudukça siz de Hande Dağ’ın yaşamına yavaş yavaş dâhil olduğunuzu hissediyorsunuz.
Hastalığı için gördüğü tedaviler ile doğal bitki ve yiyeceklerle kendi kendisine uygun tedavi metotları geliştirme gayretlerini, istem dışı hareketleriyle mücadele etmesi sürecini birlikte yaşıyor ve hatta rüyasında ilk defa yürüdüğünü görmesinin sevincini paylaşıyorsunuz. Annesi Şükran Hanım’ın metanetine, anneanne ve dedesinin sıcacık şefkatlerine de şahit oluyorsunuz.
İkinci kitabı ise kendi zihin dünyası, özellikle dedesi başta olmak üzere büyüklerinden duyduğu hikâyeler ile hayatındaki kesitlerden derlenmiş 20 ayrı öyküyle oluşturulmuş bir eser…
“Kızı çalıştığı için çocuğunun peşinden gitmek Nadide’ ye düşmüştü. Ama gurbet ellerde bir çocuğu evinden ve ailesinden uzaklarda avutmak çok sorunluydu. ‘Torunu herkesin ziyaretçisi var benim neden yok’ diye her ziyaret gününde ağlıyordu. Daha sonra baktılar… Daima ağlıyor, Konya ya dönmek zorunda kaldılar.” şeklinde anlattığı Anahtar adlı hikâyede aslında kendi yaşadıklarını anlatıyor yazar.
Yine “Mektup” adlı bölümde ise babasına duyduğu derin özlemin, çaresizliğin dile getirilmesine şahit oluyorsunuz. Bebeğim hikayesi ile, down sendromlu olarak doğacak çocuğunu istemeyen ama sonrasında bu durumu kabullenip, engelli insanların da başarılı olabileceklerinin farkına varan bir ebeveyn olgusuyla karşılaşıyorsunuz.
Misafir hikâyesi ile hayatın aslında bir film şeridi gibi aktığını; dedesinden dinlediği Pekmez hikâyesi ile de aslında yazarın kendi şifa arayışları ve ümidi ile tevekkülünün ne güçlü boyutta olduğunun farkına varıyorsunuz.
O, hayatı olduğu gibi kabullenmiş, yaşamayı öğrenmiş, inanmış ve başarılı olmuş bir yazar. Yenilmek, pes etmek, küsmek, sitem etmek yok O’nun dünyasında. Sınavının farkında ve sonunda kazanacağının da…
Hangi şartlarda olursa olsun hayatla olan mücadelelerinde, zor koşullarına ve yaşama savaşına rağmen daha nice azimli ve başarılı Hande Dağ’lar görebilmek ümidi ile…
Teşekkürler- soyadı da olan- dağ gibi koca yürekli insana…
Selametle, ihsanla kalınız…
Kitap ve Yazar Hakkında Bilgiler
Yaşama Savaşım
YayınYeri ve Tarihi: Konya,2012
Yayınevi: Esra Yayınları
Baskı Sayısı: 1.Baskı
Sayfa Sayısı: 162
Temin Adresi: Esra Basın Yayın Organizasyon
Dağ Yürüyüşleri
Yayın Yeri ve Tarihi: Konya,2015
Yayınevi: Romantik Kitap
Baskı Sayısı: 1.Baskı
Sayfa Sayısı: 136
Temin Adresi: Nüve Kültür Merkezi
Yazar Hakkında
1977 Eskişehir doğumlu. 1998 yılında bir internet gazetesi olan Huzur Sitesi’nde köşe yazarlığı yaptı. 8 Mart 2012’de ilk kitabını çıkardı. Henüz yayınlanmamış üç hikâyesi ve seksen altı tane şiiri var.