Geçen hafta “hayat gailesi”nden dolayı beni yok yazdığınızı biliyorum. Bazen zamansızlık, bazen yorgunluk, bazen hiçbir şey yapmak istememe hali…
Neyse. Anlayışınızı bekliyorum.
Malum olduğu üzere bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Yani… Ne anlamalıyız bundan?
Bence önce ne anlamamamız gerektiğini anlamalıyız;
Bu günü kapital sistemin bir dişlisi gibi anlamamalıyız mesela, marketlerde, mağazalarda sadece bu güne özel indirimleri sanki bize gökten gönderilen iyilikler silsilesi gibi anlamamalıyız.
Kadınlar sanki o gün değerli de, 9’unda değersizlermiş gibi de anlamamalıyız.
Kadını sadece bir bedenden ibaret, sadece bir obje gibi de anlamamalıyız.
Evin yemek yapanı, çay demleyeni, misafir ağırlayanı olarak yani bir nevi gönüllü hizmetçi gibi de anlamamalıyız.
Hele hele “bayanlar güldür ma çiçektir” gibi hiç anlamamalıyız.
Şimdi Dünya Emekçi Kadınlar Gününden ne anlamalıyız’ı daha net okuyabiliriz sanırım.
Anlamalıyız ki evdeki, işteki, çarşıdaki çarkı döndürmeyi beceren kadın. Anlamalıyız ki, çekip çeviren, koruyan gözeten, merak eden araştıran, öğrenen kadın… Anlamalıyız ki, ötelenmemesi gereken, saygı duyulması ve çoğu zaman hoş görülmesi gereken kadın…
Yahu evin faturasını bile neredeyse ödeyen kadın… Daha ne olsun?
Esas soruma geleyim hangi kadınların günü? Boğaza karşı kahvaltısını edip, kuaförü evine gelen, manikürünü yaptırıp akşam da süslenip püslenip önemli(!) organizasyonlara giden kadınlar mı?
Yoksa memleketin en uzağındaki bir yerde karda, kışta engelleri aşıp genç yaşına rağmen tek başına bir yerlerde yaşam mücadelesi veren, bir harf öğretmenin derdinde olan kadınlar mı?
Ömrünü bağına, bahçesine adamış ama yine beğenilmemiş, hor görülmüş kadınlar mı yoksa yarınki davette ne giysem, nasıl caka satsam düşüncesindeki kadınlar mı?
Çocuğunu tek başına büyüten, hem çalışan kazanan hem analık babalık yapan kadınlar mı bahsettiğimiz yoksa kendini dünyanın merkezinde gören sürekli sevilmeyi, övülmeyi bekleyen kadınlar mı?
Hepsi mi?
Hiçbiri mi?
Aslında hepsi. Ya da hiçbiri de olabilir.
Kadınlar günü falan iyi, hoş… Ama tacize uğrayan da kadın, yolda yürürken rahatsız edilen de kadın, tecavüze uğrayan da kadın… İstemediği evliliğe zorlanan da kadın, sözde kocasından, dayak yiyen, hırpalanan da kadın. Psikolojik şiddetin her türlüsünü gören de kadın iş yerinde her işi yaptırılası olan da kadın. Bir adama satılan da kadın, bir başka kadın tarafından en hassas yerinden vurulan da kadın. Kırılan, üzülen, dökülen de kadın…
Yani bu mesele öyle “Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun” falan meselesi değil. Bir de önemli firmalar, şirketler reklam filmleri çekiyorlar, şak şak için. Dalga geçer gibi…
Kadınların hem hemcinsleri hem karşı cinslerince nelere maruz bırakıldıklarını bilmesek ayağa kalkıp biz de alkışlayacağız. Ama öyle kokuşmuş ki… Yani artık ne söyleyeceğiz, neyi eleştireceğiz şaşırdık.
Öyle 8 Mart falan filan çiçek böcek işleri değil bunlar…
Hala öldürüldükleri, hor görüldükleri, başlarına her şeyin gelebildiği, tesadüfen hayatta kalmayı başarmış kadınların günü falan değil. Yani artık biraz dürüst olun, hem topluma hem kendinize…
Bence bu gün biraz; hasta çocuğunu her gün bıkmadan tedaviye götüren annenin, özel harekâtçı kadın polisin, köyde torunlarına ekmek yapan anneannenin, uçakla kıta değiştirebilen kadın pilotun, anadan babadan uzak farklı bir şehirde yaşam mücadelesi veren kadının günü… Eğer emekten bahsediyorsak gerçekten emekçi kadının gününü kutlamak gerek.
Gerçekten emek veren, alın teri döken, gerçek emekçi kadınların kadınlar günü kutlu olsun.