Biz, kriz seven bir toplumuz. Ülkemizde ortaya çıkan her kriz, bazılarının işine yarar. Bu ülkede böylesi dönemlerde batan bankaları ve orası aracılığıyla giden paraları görmesek de biliriz. Bunun inkârı mümkün değildir. Ortaya çıkan siyasi bir krizden birçok insanın özel metotlarla nemalandığını bilmek için uzaya karargâh kurmaya gerek yok.
Yine böylesi bir kriz dönemini yaşıyoruz. Ama bizi asıl vuran kesinlikle ekonomik kriz değildir. Asıl problem; insan krizinde, insanlık krizinde… Ahlaki kriz, hepsini dozer gibi ezip geçiyor. İmanın hayata aksedememiş hali, olaylara “bir gün hesap vereceğim” gözlüğüyle bakamamak, kardeşin omuzuna basarak yükselme hırsı… Eğer kalbinde sorun varsa, her yer açık demektir. Düşmanın saldıramayacağı yer yoktur.
Böylesi gelişmeler, insanlık kalitemizin ölçülmesi açısından elverişli durumlardır. Hz. Peygamber’e (AS) bir adamın namazından ve ibadetlerinin güzelliğinden bahsederler. O da “alışveriş yaptınız mı? Komşuluk yaptınız mı? Yolculuk yaptınız mı?” Diye sorar. İşte dayanışma duygularının artacağı bir zaman olmalı… “O kazanırsa ben de kazanırım, o kurtulursa ben de kurtulurum…” algısı, bu dönemde insanının kalibresi hemen su yüzüne çıkarıyor.
İflas etmeden etmiş gibi gösteren şirketler, bir gecede her şeyi tahliye edip kaçanlar, yatırımların seyrini hemen değiştirip sözlerini unutuverenler… Hepsi bu memleketin insanı ve hepsi de Müslüman... Bu konuda bir yarışma açılsa önce onlar katılmak isterdi. Böylesi bir durumda kesiklikle geri kalmazlardı. Kaç defa umreye gittiklerini, hacda yaşadıklarını veya yardımlarını anlatırlardı... Onların araba modelleri değişmez ama işçilerine aylardır ücret ödeyemezler(!). Kendilerinin tanışamadığı sabrı, onlardan beklerler.
İmanın söylemden öte şeyler ifade ettiğini bilmemiz gerekiyor. Sahabe hayatının sadece mistik hikâyeler olmadığını anlamak lazım. Bu devirde bulunabilecek her türlü insan için örneklik teşkil edecek mutlaka bir sima var onların arasında... Parayla ilk kez tanışan bizim toplum değildir. Makamla ilk kez sınanan da siz değilsiniz… Kendini yönetim kademesinin vaz geçilmezi sayan çok kişi şimdi mezarda hesap veriyor. Başkalarına tasarrufu öğütlerken kendi zevk ve takıntılarından ödün vermeyenler, krizin hem başı hem de sonudur. Buradaki asıl kriz; kasalarda değil... Kafalarda ve kalplerde daha büyük ve tehlikeli bir kriz var. Bu krize çözüm bulunmadığı müddetçe, belirli aralıklarla tekrar edecektir.
İnsanlar paralarını bireysel veya toplumsal haysiyetlerinden daha çok düşünüyorlarsa… Kendi kazancının önünde gördüğü herkesi ve her şeyi kolayca ezmeye azmetmişse… Benden sonrası tufan anlayışıyla meseleye yaklaşıyorsa… Bu krizi çözmek için doların düşmesini falan beklemeyin. Hazır ortada bir karmaşa var, bundan kendime ne çıkarabilirim? Düşüncesiyle hareket eden ve gözü kapalı dalan insanların kazanacakları dünya, cennete götürmez onları.
Başkalarını ahlaksız bulmak mümkün… Onlara kızmak kolay… Lakin böylesi bir durumda bir ahlak abidesi olarak kalmak ve bazı şeyleri kaybetme pahasına bile olsa dik durabilmek asıl marifettir. “Kendi nefsi için istediklerini kardeşleri için de istemeyen gerçekten iman etmiş olamaz…” hadisi şerifi sadece duvarlara süs olsun diye yazılmaz. Her yerde işlerin iyi gittiği günlerde bir adamın “onlarda kazansın” talebi, iyi Müslümanlık ölçüsü olamaz. Asıl mihenk taşı, zor zamanlarda kardeşlerini düşünmek ve bencillikten uzak durmaktır. Böylesi dönemde fedakârlık yapabilmek, nefsinin ve kişisel zevklerinin peşine düşmemektir hüner… Lüks lokantalar dolu, markalı kafelerde yer yok… Ama kriz var... Bu yükü sadece altta kalmış garipler çekecek galiba…
Sakın sonra garipler için verilen “Müjdeler olsun o gariplere…” hitabı da sizi kıskandırmasın.