HANGİ MEVLÂNÂ
17 Aralık 2012... Hz. Mevlana’nın 739. Vuslat yıldönümü. Bu münasebetle, dünyanın gözü kulağı Konya’da. Konya, manevi bir çekim merkezi. Her sene farklı ülke, coğrafya ve medeniyetlerden, farklı din ve kültürlerden binlerce insan şeb-i arus törenleri için Konya’ya akıyor, adeta. Burada nefsani arzuları kışkırtacak ya da tatmin edecek bir festival yok. Öyleyse bu insanları buraya çeken cazibe nedir? Öyleyse ne arıyorlar? Acaba aradıklarını bulabiliyorlar mı? Salt ilahi ve kaside dinlemek ve sema ayinini izlemek için mi geliyorlar, bu diyara? Yoksa Mevlana üzerinden hayatın anlamını aramak için mi bunca yol kat ediyor, bu insanlar? Akl-ı evvellerimizin bu sorular üzerinde salt düşünmeleri değil, sahaya inerek araştırma yapmaları ve bu araştırmanın sonuçlarına göre ciddi anlamda çalışmalar üretmeleri gerekmektedir.
Eğer hayatın anlamını Mevlana öğretisi üzerinden kavramak adına Konya’ya geliyorsa bu insanlar, şayet aradıklarını, aradıklarını bulmak için ehil ellere ulaşamıyor ve sadece turistik eşya tüccarlarında arıyorlarsa, vay başlarına gelenlere!..
Samimi bir Müslüman olan Mevlana’nın dinine inanan insanlar, onu sadece maddi değerlerin markası olarak görmemelidirler. O, asıl manevi değerlerin markasıdır. Ortaya koyduğu din anlayışıyla hem insanların hidayetine vesile olmakta ve hem de ölçülü samimi bir dindarlığın temsilciliğini yapmaktadır.
Hz. Mevlana’nın seküler bir marka olması için çok ciddi yatırımlar yapılmasına rağmen, aynı performans, onun irfani alanda bize ve tüm insanlığa kazandırdığı değerlerin tanıtılması için gösterilmiyorsa, vay başımıza gelenlere! Eğer, Hz. Mevlana’nın ortaya koyduğu manevi değerler,
popüler kimliği kadar kıymet görmüyorsa, bir daha, bir daha ellerimizi başımızın arasına alıp düşünmemiz gerekmektedir.
Ne acı gerçektir ki, bugün, Hz. Mevlana hakkında yapılan araştırma ve çalışmalar daha çok edebi alanla sınırlı kalmaktadır. O, temel İslami ilimleri tahsil etmiş bir bilge insandır. Bu zamana kadar İslami ilimler alanında ortaya koyduğu çalışmalar, hak ettiği kadar ele alınıp incelenmemiştir. Bunda onun hakkında, bir-kaç nefsin halleriyle ilişkili söylediği hikâyeler üzerinden geliştirilen yıkıcı tenkitler kadar, selefi İslam anlayışının yıpratıcı propagandalarının da aynı derecede etkisi vardır. Yeniden özellikle ilahiyatçılarımızın İslami ilimler alanında Hz. Mevlana’nın geliştirdiği din anlayışları üzerine araştırmalar yapmaları önemli bir görevdir.
Bir Konyalı olarak hep kendi kendime şu soruyu sormuşumdur. Konya dindarlığı üzerinde Hz. Mevlana’nın ve Mevleviliğin etkisi var mıdır? Bu konu üzerinde birkaç makalenin haricinde ciddi bir çalışmamız yoktur. Benim gözümde Hz. Mevlana bu topraklarda hala bir yabancı bir öteki gibi durmaktadır. O, yaşarken de hep böyle olmuş. Bu konuda Hz. Mevlana’nın bizzat eserlerinden yola çıkarak ortaya koyduğu sufi İslam yorumu ile Konya ahalisinin dindarlığı arasında örtüşme ve ayrılma noktaları belirlenebilir. Bunu kim yapacak? Elbette bunu İslam’ı ve Hz. Mevlana’nın İslam’la yoğrulmuş düşünce dünyasını ve hayat tarzını çok iyi bilebilen din sosyologları yapacaktır.
En çok sorulan bir soru var, bizim çevrelerde. Neden Mevlana da başkası değil? Efendim bu alanda başkaları da var. Mevlana zorla tanıtılmaya çalışılmamaktadır. Nice zorla tanıtılmak istenenler geri teperken, Mevlana gibi zatlar revaç buluyor. Bunu doğrudan onun evrensel İslam yorumunda aramak gerekmektedir. Kaldı ki o, kendi eserlerinde samimi bir dindar kimliğiyle karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada biz onu tam olarak ortaya koyabilmiş değiliz.
Onun dindarlığını, tefekkürle sentezlediği inancını, tutum ve davranışlarına yansıtan ve çevresiyle uyumlu bir hayat tarzında aramak gerekmektedir.
“Namaz, oruç ve cihad, itikadın şahitleridir” diyen bir Mevlana var, karşımızda.
İşin daha da ötesi, sosyal yelpazeli bir dindarlık öneren ve ömrü boyunca da bunun mücadelesini veren bir Mevlana var, karşımızda.
“İhsanda bulunmak, açları doyurmak, misafire ikram etmek Allah’ı sevmenin göstergesidir” diyen bir Mevlana durmaktadır, karşımızda.
“Diliyle Müslümanım diyen ve gönlüyle Allah’ı inkâr eden, tenine güzel koku süren adama benzer” diyen, samimi dindar olmanın gerekliliğini vurgulayan bir Mevlana var, karşımızda.
Gelin bir de Mevlana’yı böyle okuyalım.