Dünyada öyle önemli gelişmeler oluyor ki insan bu olayların hangisini kaleme alacağını veya hangisine öncelik vereceğini kestiremiyor.
Son birkaç gün içindeki gelişmelerin her biri inanın insan aklını zorluyor.
Ben şimdi her biri birbirinden önemli bu gelişmelerin hangisini yazayım?
Tamamen ABD’nin uşağı konumuna giren Suudi Arabistan yönetimi, İsrail ile ilişkilerini geliştirmek adına dini hüviyeti olan kişileri de kullanmaya başladı.
Son gelişmelerle, Suudi Arabistan’ı, ABD’nin yönettiği gün gibi açığa çıkmış durumda…
Onun için bu ülkeye rahatlıkla Suudi Amerika diyebiliriz ve diyoruz.
Suudi Amerika Müftüsü, “İsrail’e karşı savaşmak caiz değildir, Hamas terör örgütüdür” şeklinde bir fetva vermiş.
Daha önce de, Kâbe imamı, “Biz, ABD ile birlikte dünyayı çok güzel yönetiyoruz” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Ben şimdi bu akıllara ziyan fetvayı mı yazayım, Kâbe imamının açıklamasından sonra gelinen noktayı mı yoksa Suudi Amerika yönetiminin ABD telkiniyle İslâm dünyasını yeni bir ateşe sürükleyeceği hazırlıkları içinde olduğunu mu?
Ben şimdi, “Allah, sizi, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Mümtehine 9) Ayetini yazsam, bu ve bunun gibi birçok Ayet, Suudi Amerika yöneticilerine, ABD’nin telkini kadar fayda eder mi?
Suudi Amerika yönetimi kısa zaman önce, “ılımlı İslâm” a geçtikleri yönünde bir açıklama yapmıştı.
Ben şimdi, “ılımlı İslâm” diye ortaya atılan şeyin, FETÖ’nün yıllar boyu üzerinde çalıştığı “Dinler arası diyalog” la aynı şey olduğunu mu yazayım yoksa bunların her ikisinin de ABD tarafından uşaklarına verildiğini ve asıl amacın İslâm’ı bozmak olduğunu mu?
İsrail’in eski savunma Bakanı, Suudi Arabistan’la ortak çıkarları olduğunu her iki ülkenin İran’ı ortak düşman olarak gördüklerini söyleyerek, “bizim İbranice söylediklerimizi, Suud yetkilileri Arapça söylüyor” diyor.
Bu gelişmeler üzerine bir açıklama yapan İsrail Genelkurmay Başkanı, "İran'a karşı Suudi Arabistan ve diğer ılımlı Arap ülkeleriyle tecrübe ve istihbarat paylaşmaya hazırız" demiş.
Ben şimdi, Suudi Amerika yönetiminin ABD uşaklığında işi, İsrail ile şer ittifakı kurmaya kadar vardırdıklarını mı yazayım yoksa bütün bu olup bitenlerin, İsrail’in Arz-ı Mev’ud (Vaad edilmiş topraklar) hayalini gerçekleştirmek için yapıldığını mı?
Yoksa lanetlenen ve yıllardır Filistin topraklarını işgal ederek Filistinli kardeşlerimize kan kusturan Siyonist İsrail Devleti yöneticileri ile Suudi Amerika yöneticilerinin dilleri farklı olsa da, kafa yapılarının ve zihniyetlerinin aynı olduğunu mu kaleme alayım?
İsrail ile Suudi Amerika arasındaki gizli siyasi görüşmelerin yankıları devam ederken, İsrail'in ünlü blog yazarı Ben Tzion Medine’yi ziyaret etmiş ve Mescid-i Nebevi'de çektiği fotoğrafları Facebook ve Instagram üzerinden paylaşmış.
Ben şimdi, bu şer ittifakı neticesinde, Bir Yahudi’yi Mescid-i Nebevi’ye sokan Suudi Amerika yöneticilerinin ileride Mescid-i Haram’a da sokabileceklerini mi yazayım, bunun Allah’ın kesin yasak emrine muhalefet etmek anlamına geldiğini mi?
Yoksa ABD talimatlarının, Suudi Amerika yöneticileri nezdinde Allah’ın ayetlerinden daha etkili, daha tesirli ve daha önemli hale geldiğini mi kaleme alayım?
ABD’nin oyuncak gibi oynadığı bir diğer sözde İslâm ülkesi olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) yönetiminden bir zat, “İsrail kardeşimiz, ABD abimiz” diye açıklama yapmış.
Buyur işte bir densizlik daha…
Ben şimdi, Suudi Amerika ile Birleşik Amerika Emirliği’nin ABD uşaklığında yarıştığını mı yazayım yoksa bu gidişatın her iki ülkenin de hayrına olmayacağını, ABD’ nin imkân bulduğu ilk fırsatta en başta bu ülkeleri karıştıracağını mı?
Yoksa İsrail’in Arz-ı Mev’ud hayalinin, bu ülkelerin topraklarını da içine aldığını mı kaleme alayım?
Türkiye bilindiği gibi Rusya’dan S-400 Füze Savunma Sistemi almak için anlaşma yaptı. Bu anlaşmadan itibaren hem ABD hem Avrupa ülkeleri Türkiye’yi tehdide başladı.
Son olarak bizim de içinde yer aldığımız NATO, Türkiye’yi düşman ülke ilan etti. Tepkiler üzerine özür dilenmiş olsa bile, bu davranış onların içyüzlerini ortaya koyması bakımından önemli bir gelişmedir.
Ben şimdi, NATO’nun kendi üyesi olan bir ülkeye yaptığı bu düşmanlığın, alçakça bir ihanet girişimi olduğunu mu yazayım, yoksa bu davranışın Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğundan kaynaklandığını mı?
ABD, 2014 Eylül ayında DAEŞ tehdidi bahanesiyle başlattığı PKK ve PYD’ ye silah sevkiyatını, DAEŞ’ in bölgeden büyük oranda temizlenmesine rağmen hâlâ devam ettiriyormuş.
14 Kasım’da PKK’ya 73 araçlık teslimat yapan ABD’nin, 65 araçlık yeni silah ve zırhlı araç yüklü TIR kafilesi 19 Kasım’da Haseke’de PKK’ya teslim edilmiş.
Ben şimdi, güya bizim müttefikimiz ve dostumuz olan ABD’nin yaptığı bu sevkiyatların kahpece, münafıkça ve düşmanca tavır içinde bir teşebbüs olduğunu mu yazayım yoksa bu ülkenin bütün terör örgütlerini kurup kullandığını mı?
ABD’ de tutuklu bulunan Rıza Zarrab üzerinden Türkiye’ye kumpas kurulmaya çalışıldığı açıklandı.
Ben şimdi, ABD’ nin elinde, Türkiye aleyhine olabilecek ne kadar bilgi, belge varsa hepsini harekete geçirdiğini mi yazayım, dünyada ne kadar puştluk oluyorsa hepsinin arkasında ABD olduğunu mu?
Yoksa merhum Erbakan hocamızın dediği gibi, Suriye’den sonra hedefe Türkiye’nin konduğunu ve bütün planların Türkiye’yi ele geçirmeye dönük olduğunu mu kaleme alayım?
Söyleyin dostlar, bütün bunların hangisini yazayım? Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.