Dost meclislerinde sohbet ederken ortak konularımızdan biridir: “Neden hep Müslüman coğrafyada kan akıyor, ne olacak İslam ülkelerinin hali” gibi sorular.
Genel huyumuzdur oturup konuşurken ülke kurup ülke yıkmak, çözümler çareler sunmak, mangalda kül bırakmamak. Ancak harekete geçememek, dilden ürettiğimiz çözümleri uygulamaya geçirmemek gibi büyük sıkıntılarımız var.
Samimiyetsizliğin en büyük vesikasıdır dilimizden çıkanlar ile eylemlerimiz veya eylemsizliklerimizin tutarsızlığı.
Moğolistan -30 derecelere varan, soğuk iklimiyle bilinen bir ülkedir. Halkın büyük kısmı Budist, bir kısmı ise Müslüman’dır. Neredeyse hiç Hristiyanın yaşamadığı bu ülkede sadece başkentte 96, ülke genelinde ise 500 civarında kilise var biliyor musunuz.
Hepsinin içinde de Amerika’dan, Fransa’dan, Hollanda’dan, İtalya’dan… evini, ailesini, vatanını bırakıp gelmiş insanlar. Her birinde 2 kişi bulunduğunu varsayarsak 1000 civarında kişi eder. Avrupa’daki rahat yaşamını bırakıp dini için -30 dereceye gitmiş ve hristiyanın olmadığı bir ülkede dini uğruna mücadele eden 1000 kişi.
Nijer ise 65 dereceyi gören sıcakların yaşandığı bir ülkedir. Burada yokluk o noktadadır ki, paranız olsa bile hiçbirşey bulamazsınız başkent dışında.
Ama bakıyoruz bu ülkede Misyoner Hastanesi denilen hastaneler, kiliseler cayır cayır çalışıyor. Burada da gördüğümüz, dini uğruna rahatını bırakıp gelmiş Batılı insanlar.
Peki biz ne yapıyoruz veya yapmıyoruz?
Dinimiz uğruna neyin mücadelesini veriyoruz Allah aşkına?
Geçtim ekstra mücadeleler vermeyi, Allah’ın bize gönderdiği Kitab’ın Türkçe mealini anlamak için açıp bir kere okuduk mu?
Peygamberin dünya ve ahiret kurtuluşumuz için söylediği sözlerden oluşan hadis kitaplarını hiç okuduk mu?
Yoksa oturup sohbet ettik, İslam dünyasının, vatanın milletin kurtuluşu için saatlerce konuştuk, ardından kimimiz ihtiyacı için faizli kredi alacağı bankaya gitti, kimimiz borçlu olduğu kişi arayınca ona yalan söyledi, kimimiz falanca oteldeki şarkıcının konser organizasyonuna mı gitti?
Söyleyin kim kazanır?
Dini uğruna vatanını, ailesini bırakarak zor koşullarda çalışmaya giden mi?
Yoksa dininin emirlerini kendi hayatında bile görmezden gelen mi?
Bu görmezden gelme, dini yaşamama o noktaya geldi ki ülkemizde, insanımız artık vicdanını rahatlatmak için hadis inkarcılarının yoluna girmek, dini emirleri tartışmaya açmak gibi yollara tevessül eder oldu.
Kaybediyoruz, kaybedeceğiz ve daha da kaybetmeye mahkumuz bu yaşam şeklimizle.
FAİZ, İNANDIM DEDİĞİNİZ ALLAH’A VE PEYGAMBER’E SAVAŞ AÇMAK OLMASINA RAĞMEN, faize gidiyorsunuz. Haydi söyleyin hristiyanlar dinleri uğruna -30 derecelere, çöl sıcaklarına giderken, siz oturduğunuz yerde kendi memleketinizde Allah’a savaş açıyorsanız nasıl kazanacaksınız bu savaşı? KAZANAMAZSINIZ.
Bugün EKONOMİK İFLASları görüyoruz, peki bu son şaşırtıcı mı? HAYIR
Neden? Cevap ayette: “Allah, faiz malını mahveder” (Bakara, 276 Meali)
Faizle yapılan işin, elde edilen malın mahvolacağını Allah 1400 yıl önce gönderdiği kitabında bildirmiş. Peki biz ne yapıyoruz? O kitabı hayatımıza sokmuyoruz. Ticaretimize, işçi-işveren ilişkilerimize, aile hayatımıza, sosyal yaşantımıza Allah’ı da Peygamberi de karıştırmıyoruz. Dini Kabe’ye ve seccadeye hapsediyoruz. Ama “Müslümanız elhamdülillah”!
Hristiyanlar ve Yahudiler aslen birbirlerine düşman olmalarına rağmen, ortak hedeflerine ulaşıncaya kadar işbirliğine gitmişlerdir ve Evangelism denen mezhebi kurmuşlardır. Bugün Ortadoğu’da kan akıtmalarının temel nedenlerinden biri de tıpku Haçlı Seferleri’ndeki gibi dinleridir.
Peki, o adamlar dinleri uğruna okyanusları, kıtaları aşıp buralara gelirken, ölmeyi göze alırken, bizler mücadelemizi ne kadar veriyoruz?
Pek çok bahaneler sundunuz değil mi şimdi. “Bunlar devlet işi, güç lazım, ekonomi silah vs. vs”. Peki İslam’ı devletleştiren ve yaşayan sahabenin İMANından başka neyi vardı? Ekonomik güçleri mi, dünya üzerinde söz sahibi olan bir devletleri mi, gelişmiş silahları mı? Sadece imanları vardı ve o bir avuç sahabe, kendilerinden kat kat güçlü ülkeleri yenerek İslam’ı yeryüzünün dört bir yanına yaydılar, hakim kıldılar.
Ama onlar faize gitmiyordu, hadisleri inkar etmiyordu, ayetleri tartışmaya açmıyordu, süte su katmıyordu, yalan söylemiyordu, borcunu ödememezlik yapmıyordu, zina etmiyordu... Ve değişik isimler altında fırkalaşmamıştı onlar. Hepsi ümmet olarak tek vücuttu.
Menfaat söz konusu olunca da kardeşlerinin menfaatini, dinlerinin menfaatini, vatanlarının menfaatini ön planda tutuyorlardı, ceplerini, lük yaşantılarını değil.
Haydi şimdi siz söyleyin: BİZ KAZANABİLİR MİYİZ?