Türkiye maalesef kurtulamadığı rauntlaşmaların bir yenisine doğru koşar adım gidiyor. Bunda en büyük suç, bu rauntlaşmaları bitirecek sistemi kurmayan, yapısal olarak beslenme kaynaklarıyla örtüşmediği için kurulmasına da izin vermeyen siyaset kurumu ve siyasilerde. Neredeyse hiçbir konuda liyakatin önem arz etmediği bir mekanizma var. Bu durumun, kuşaklara miras bırakılan bir çatışma ve mazlum kitlelerin emeklerini yok etme dışında bir aksiyon üretmesi beklenemez.
Yaşananlar, genç kuşağın sandığı gibi yeni bir durum değil. Biraz coğrafyamızın kaderi, biraz da bizim ihtiraslarımızın neticesi tevârüsen kucağımızda bulduğumuz ve her geçen gün obezleştirerek gövdesini büyüttüğümüz bir canavar. O kadar ki, bir önceki dönemin gövdesi, bir sonraki dönemin gölgesinde kaybolup gidiyor.
Kendi zillet psikolojilerini, bugün özellikle Ak Parti’nin yaşadığı ve kendisine ümit besleyen on milyonlarca insana da yaşattığı çaresizliğin oluşturduğu boşluktan istifade, inşa ettikleri karton kabadayıda tecessüm ettiren din düşmanı kimi kesimler, ellerini ovuşturarak hamle yapacakları günü bekliyorlar. Sorun, onların beklemesinde değil, onlara bu imkânı verip bu ortamı hazırlayanlarda. Yani kendisini muhafazakâr tanımlayıp, dinin tüm erdemlerini yozlaştıran bizlerde. Türkiye’de siyasetin kanını emen, sömüren, çaresizliğimizi boyunduruk altına almaya tahvil eden profesyonel bir tabaka var. Aynen halkın ve hükümetin kendisine olan sınırsız kredisiyle darbe satın alan FETÖ gibi.
Yaptıkları aşağılık davranışlarla, Türkiye üzerinden koskoca bir ümmete, fikri bir çaresizlik yaşatan, kurtarıcı ve bilinçlendirici tarafımızı tahrif edip bozan bu kitle, arsızlığı ahlak edinmiştir. Kendi murdarlıklarını, mutahhar davamız üzerinden temizlemeye çalışan bu taife, ruhunu çoktan kaybetmiş ölü bedenlerini, toplumun can suyunu sömürerek diriltmeye çalışıyorlar. Durmak ve tatmin olmak bilmeyen hırsları ve her dönem mutasyona uğramış murdarlıklarıyla yeni limanlara yol alıyorlar. Kızarmadıklarını biliyoruz, kızarmayacaklarına da inanıyoruz.
Sorun sadece bu kesimin tutumuyla da bitmiyor. Bünyesinde inancından dolayı yükümlülük, hareketlilik ve tekâmül barından bir kitleyi, yolsuzluk ve ahlaksızlık girdabında boğan yerel ve ulusal bir siyaset anlayışı var. Bu anlayış her nasıl oluyorsa oluyor, Müslüman camianın rahminde büyüyor. Yani bize ait ve bizim insanlarımız. Öte yandan duruşlarıyla bu siyaseti bir disiplin altında tutması gereken kimi dini kesimler ise, bunun yerine bu siyasete seçmen taşıyarak yükümlülükleri yok eden, hareketliliği baskılayan ve tekâmülü din dışı olmakla itham eden bir çizgiye taşıyorlar. Bunu o kadar güzel beceriyorlar ki, onları bırakın böylesi bir suçlamayla itham etmeyi, bu ithamın zihni bir faaliyet olarak bile yapılmasına müsaade etmiyorlar.
Bugün kendi öz neslimizce çözümün ve kurtuluşun din dışı kaynaklarda arandığına şahit oluyorsak, onlarla aynı hedefe omuz omuza yürüyemiyorsak, bunun en büyük müsebbibi, dini esir alıp, boynuna halka takan ve taşı atılamayacak kadar ağırlaştırıp hanesine, tezgâhına ve dergâhına kilitleyen bu siyaset-din ilişkisinin mimarlarıdır. Aynı şekilde siyaseti de halkı yok sayarak kendisinin ve kitlesinin iktidarına dönüştüren bu anlayış, halkın umudunu, ümidini süfli arzuları ve bu arzuların beslediği doymak bilmez iştihasında yok etmiştir.
O kadar ki, elde ettikleri imkân ve makamla, kendi yaşama felsefesi değişenler, toplumun felsefesi hatta toplumun şeklinin de değişmesi gerektiği iddiasıyla kirlenmişliklerini toplumun üstüne boca etmişlerdir. Kendi renkleriyle renklendirip kirlettikleri toplum üzerinden, boyalarını Rahmanileştirmeye çalışıyorlar. Ama unutulmasın ki; sahip olduğu tüm ideolojisini, idealini hatta iman ve ona dair kutsallarını, önüne atılan ulufeleri yemek için başını soktuğu haft’ta yok edenler, geçtikleri köprüyü yıkarak geride bıraktıkları on milyonlarla karşılaşacakları bir sahne olacaktır.
Halkına karşı olan kimi kudretlerle flört ederek, al gülüm ver gülüm ilişkisine giren ve bu ilişkiden, temsil ettiği insanların yokluğu pahasına kendi iyilik ve rahatlıkları için imkân devşirenler, belki daha çok servet, daha çok lezzet ve daha çok emniyet edinebilirler. Ama bilsinler ki yeryüzü, kendileri gibi düşünüp, kendileri gibi yaşayan nicelerini çırılçıplak yolcu etti. Gittikleri yerin, geldikleri yerle bağlantısı, dizlerin bağını çözecek, rahimlerdeki cenini düşürecek ve keşke hayvanların yediği bir ot olsaydım diyecek şiddettedir.