İ. Adem TUTAN*
attutan@hotmail.com
Belirli çevrelerin nefret, dindar kesimlerin ise kuşku ve küçümseme ile baktığı Harun Yahya ve eserlerine önyargısız yaklaşmanın zamanı çoktan geçti…
Geçmiş çağlarda ispatı vacip (Allah’ın varlığını ıspat çalışmaları) kitabi ve kolaydı. Tabiattaki varlıkları incelemekten çok, ilahi kitaplar incelenir ve yorumlanırdı. Zira toplumlar dindar, fertler tatmin bulmuş müminlerdi. Aydınlanma ile bilim dine karşı kullanılmış; tanrıtanımaz, ahlaki değerlere duyarsız kimseler çoğalmıştır.
Böyle toplumlarda kitabi metodun yeterli olamayacağı açıktır. İnsanları etkilemeleri bakımından; Hz. Salih’in devesi, Hz Musa’nın denizi yarması gibi geçmişte yaşanmış ve özellikle kalıntıları günümüze ulaşmamış mucizelerden çok, bilim ve tekniğin ilerlemesiyle ulaşılan bilgi ve keşiflere işaret eden, tarihe ve zamana emanet edilmiş mucizeler daha önemlidir.
Kurandaki mucizeler incelendiğinde, ayetlerin; astronomi,tıp,antropoloji, biyoloji, fizik ve kimya gibi tüm bilim dallarıyla ilgili olduğu görülür. Şu halde evrendeki varlıklardan hareketle, bu bilim dallarına dayanarak ispatı vacip yapmak hafife alınacak bir durum değildir. Lakin modern ispatı vacip yapanların bilimsel gelişmeleri izlemede gösterdikleri titizliği, Kuranı anlamada göz ardı etmeleri anlaşılmaz bir çelişkidir.
Mucizelerle ilgilenen bazı kimselerin, tüm varlıklarda görülen ihtişam ve amaçlılığın başlı başına ayet olmasıyla yetinmeyerek, her konu için bir ayet çıkarmaya ve ayetlerde bazı kelimelerin birkaç anlama gelmesini kullanarak metnin onaylamadığı yorumlar yapmaya çalışması iki temel yanlış olarak görülmektedir. Kaldı ki Kur’an bir bilim kitabı olmadığı gibi, Kur’an’ın her önemli keşiften bahsetmemesi de bir eksiklik değildir. Esasen bir ilahi kitabın; insan, tanrı, tarih, toplum ve ahlakla ilgili öğretilerden bahsetmesi, icat ve keşiflere değinmesinden çok daha önemlidir. Öte yandan metnin bağlamı; ayetteki müşterek lafzın anlamını belirlediğinden, Kur’an her keyfi yoruma açık edilgen bir kitap değildir.
Samimi bir çabanın ürünü olmasına rağmen yazar da kimi yorumlarında yukarıdaki usul hatasına düşmüştür. Birkaç örnek verecek olursak:
Cebrail ile Peygamber yakınlaşmasını anlatan Necm9.ayeti; Sirius A ve B gezegenlerinin yörüngesi, 7gök ile ilgili ayetleri; Mülk Suresi 5.ayetin dünya semasına 1.gök demesine rağmen, atmosfer tabakaları olarak yorumlaması, Sebe Suresi’nin 12.ayeti; Hz. Süleyman’ın elektriği kullanması olarak, hiç ilgisi yokken Kamer Suresi 1.ayeti; ebced ile 1969 aya çıkışa yorumlaması, sahilden 300 km.içeride bulunmuş bir çiftçi mumyasını (Yeni Şafak, Ali Murat Güven, 20 Kasım 2005) Yunus Suresi 92.ayette anlatılan denizde boğulmuş Firavun’un cesedi olarak yorumlaması gibi…
Buna karşılık yazarın yorumlarının çoğunun isabetli olduğunu, Kur’anı toplumun gündemine taşıdığını görüyoruz:
Evrenin genişlemesi (Zariyat 47),göklerle yerin bitişikken ayrılması (Enbiya 30), aşılayıcı rüzgarlar, atmosferin koruyucu tavan olması, gibi… Bu alanda ne kadar önemli yorumlar yapılırsa yapılsın, önlenemeyen paradoksal bir boyut vardır o da; insanların dinlerini öğrenmek ve yaşamak yerine, mucize yakalamak için, yani magazinsel olarak Kur’ana yaklaşmaya başlaması.
“Harun Yahya ne yapmıştır?” sorusuna verilecek yanıt çok uzundur. Çağrı filmi gibi birkaç çalışma dışında hiçbir yapımın olmadığı bir fetret döneminde, görsel alanda Allah inancını haykıran muhteşem yayın ve belgesellere öncülük etmesi, dünyanın saygın akademisyenlerinin görüş ve kitaplarını titizlikle tercüme ederek ve kaynak göstererek kitaplarında kullanması ve böylece ‘bilim adamı dindar olamaz ’anlayışını sarsması, yazdığı eserler, belgeseller ve Bilim Araştırma Vakfı’nın (BAV) verdiği yüzlerce seminerlerle Evrim teorisinin popülaritesini kırması, fosil sergileri ile bilimin yaradılışı desteklediğini delillendirmesi, kimi dini yayınevlerinin kitabı; ticaret ve sömürü aracı olarak görmesine karşın; çizim, fotoğraf, harita ve görsel malzemelerle zenginleştirdiği; hücreden uzaya, masonluktan kavimlerin helakına uzanan yüz binlerce kitap ve CD’yi ücretsiz dağıtması… Kısacası dini, toplumun ilgisine yakınlaştırarak ispat-ı vacibi sosyalleştirmesi…
Eser ile yazar ilişkisine gelince; eser yazardan bağımsız bir varlıktır. İsnat edilen çirkin suçlamalar nedeniyle, üretilen devasa eser ve çalışmaların töhmet altında tutulması kabul edilemez. Bu gayri ilmi bir çarpıklıktır. Kaldı ki yazar yargılandığı davalardan da mahkum olmamıştır. Son olarak, yazara söylenecek geç kalmış bir ahlaki borcumuz var: Teşekkürler Harun Yahya…
*MÜ İlahiyat Fakültesi Yüksek Lisans Öğrencisi