Milliyet Yazarı Hasan Cemal, dün "bu kadarına da pes" dedirten bir yazıya imza attı.
"Barışa Emanet Olun" kitabında Karayılan'la PKK'nın sözde taburunu selamlayan Hasan Cemal, PKK'nın 24 askeri şehit etmesine, daha önceki gün Bingöl'de sivilleri katletmesine aldırmadan PKK ile masaya oturulmaasını teklif etti.
Hasan Cemal devleti, son zamanlarda kanlı eylemlerini arttırarak hemen her gün can yakmaya devam eden terör örgütüyle müzakereye çağırmaktan da çekinmedi.
Oysa Kürtlerin haklarını savundukları iddia eden PKK, Van'da enkaz altındakilere yardıma koşan askerlerin yoluna mayın döşemişti.
O terör örgütü, Siirt'te 4 genç kızı 200 mermi sıkarak katletmişti.
O terör örgütü 8 aylık hamile kadını kurşun yağmuruna tutmuştu.
Önceki günde Bingöl'de 4 sivili katletmişti.
Acaba Hasan Cemal PKK'nın bu katliamlarını görmüyor mu yoksa PKK'lılara "temiz yüzlü" dediği için yakıştıramıyor mu?
İşte Hasan Cemal'in dünkü yazısından ilgili bölüm;
“1990’ların faili meçhul cinayetleri bugün yok ama...”
Evet yok.
Ama şu var:
1990’ların o korkunç döneminde, ensesinden tek kurşunla hayata veda edenlerin yerini, bugün artık KCK operasyonları ile kitleler halinde hapse atılanlar alıyor. O zamanların bedeli hayattı, bugün de özgürlük denebilir.
Buna duyarlı olmalıyız.
Demokrasi diye, hukuk diye, özgürlük diye, insan hakları diye itirazları olanların KCK operasyonlarının önünü arkasını iyi düşünmeleri lazım.
Şu da söylenebilir:
Soğuk savaş döneminin milliyetçi-muhafazakâr dünyasında kendini belli etmiş olan anti-komünistlik, bu kez 2000’lerde anti-Kürtlük olarak sahneye çıkarsa yazık olur, demokrasi açısından...
İçtenlikle demokrasi diyen herkesin buna izin vermekten kaçınması gerekiyor.
“Teröre rağmen demokrasi!” deyip de demokrasinin içini -farkında olarak ya da olmayarak- dolduramazsak yazık olur.
Gidiş iyi değil.
Ve böyle giderse, korkarım, Türkiye’nin bugünkü cezaevi kapasitesi yetmeyecek. Yeni yeni hapishaneler inşa etmeniz gerekecek.
Çünkü PKK’lı Kürtleri, KCK’lı Kürtleri, BDP’li Kürtleri, hatta -Büşra Ersanlı örneğindeki gibi- Türkleri içeri atmaya devam ederseniz, bölge 1990’lardaki gibi koskoca bir hapishaneye dönüşür.
Seçtiğiniz yol yanlış.
Bu yol, Kürt sorununu derinleştirir.
Bu yol PKK’ya darbe vurur ama bitirmez.
Ve PKK’nın bugün yürümekte olduğu yol da çıkmaz yoldur.
Çok kan akacak.
Yazıktır, günahtır.
‘Barış süreci’ne giden yolu kısaltmak lazım. Devlet adamlığı, liderlik bunu gerektiriyor.
Daha bir iki yıl önce Kandil’den gelen PKK temsilcisinin karşısına, kendi ‘özel temsilcisi’ni, (bugünün MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı) oturtabilecek kadar siyasal cesaret ve kararlılık sergilemiş bir Başbakan, Sayın Erdoğan, Oslo benzeri bir barış sürecini yeniden başlatabilir, başlatmalıdır.
İkincisi:
İmralı’yla Kandil, PKK saldırılarını, PKK’nın şiddet eylemlerini durdurmak için bir an önce düğmeye basıp ateşkes ilanını sağlamalıdır.
Üçüncüsü:
Türklerin ve Kürtlerin ortak platformlarda savaş değil barış sloganıyla buluşmaları temenni edilir.