Hasan Uzman

Milyonlarca Anadolu çocuğu gibi lastik ayakkabılarla büyüyen, ancak Hollanda’da işçi olan babası yurt dışından gönderince iskarpin ayakkabı ile tanışan, okumadığı için de ayakkabıcı olan, kiracılarının yönlendirmesiyle seçtiği meslekte zirveye tırma

 


Milyonlarca Anadolu çocuğu gibi lastik ayakkabılarla büyüyen, ancak Hollanda’da işçi olan babası yurt dışından gönderince iskarpin ayakkabı ile tanışan, okumadığı için de ayakkabıcı olan, kiracılarının yönlendirmesiyle seçtiği meslekte zirveye tırmanan bir isim


 


Hasan Uzman


 


60’lı yıllarda şehrimizin merkez, ilçe, kasaba ve köylerinde çok zor şartlar altında büyüyen, yokluklar içinde aileleriyle var olma mücadelesi veren isimlerden birisi de günümüzün Ayakkabıcılar Odası Başkanı Hasan Uzman. Hasan Uzman bu haftaki konuğumuz. Uzman’ın ilginç yaşam öyküsü kadar, eskilerin “kelikçi” olarak tabir ettiği bu sektör insanlarının Konya siyaseti başta olmak üzere her türlü sosyal olaydaki liderlik vasıflarını da görüyoruz. Çobanlık dahi yapan, ama okuyamadığı için ailesine karşı mahcup olan Uzman çok çalışıp zirveyi görürken hala anne ve babasına karşı mahcubiyetini gizleyemiyor


 


 


Hasan Uzman 1966 yılında Derbent ilçesinde dünyaya gelmiş. Ama Derbent o yıllarda ilçe değil, tipik bir Anadolu kasabası. Babası Hasan Uzman, tuğla ocağında işçi olarak çalışan, eşine ve biricik oğluna bakmaya çalışan bir baba. Anne Fatma ise ev kadını olarak evine, bahçesine, hayvanlarına bakarak yaşayan mütevazı bir insan. Hasan Uzman evin tek çocuğu, yani bir evin bir oğlu. Bunu söylerken kardeş özlemini de dile getiriyor ve “Bu yüzden de kendimi bazen şanslı bazen de çok şanssız kabul etmişimdir” diyor.


BABA EKMEK PARASI


İÇİN GURBET ELLERE GİDİNCE


Baba Uzman tuğla ocağının o ağır çalışma şartlarına rağmen ailesine iyi bir ortam sağlayamayacağına inanınca o yıllarda herkesin “umut kapısı” olarak gördüğü yurt dışına gitmeye karar verir. Bu karar aile için çok zordur. Çünkü bilinmeyen bir yere gidiş. Ve geride bırakılan bir kadın ve minicik yavru. Yine Uzman çifti iyi bir gelecek rüyasıyla bu ortak kararı alırlar ve baba 1973 yılında Hollanda’da çalışmakta olan hemşerilerinin yardımı ile bu ülkenin yolunu tutar. 1973’ten 1977 yılına kadar bir maden ocağında işçi olarak çalışır. Burada da çalışma şartları çok ağırdır. Bu sıkıntılı dört yılın ardından Amsterdam Havalimanı’na işçi olarak geçer. Burada biraz daha rahat olan baba 1986 yılında yapacağı kesin dönüşe kadar çalışır, çalışır ve biricik eşi ile yavrusunun geleceğini hazırlar. Tekrar Konya’ya döndüğü zaman ise elinde avucunda kalanlar ile yün ve orlon gibi ürünler satarak yaşamını sürdürür     


BABAMIN GÖNDERDİĞİ PARALAR


İLE EV YAPTIRDIK


Minik Hasan annesi ile başbaşa yaşam mücadelesi verirken o günler baba hasreti ile geçen gözyaşı dolu yıllardır. “Babam ben çok küçükken evimizden ayrılmıştı. O izinli olarak köyümüze geldiği günler göz açıp kapatıncaya kadar çabuk geçer, daha babamla kucaklaşamadan babam tekrar bizi bırakıp giderdi. Ortaokulu bitirinceye kadar Derbent’te kaldık. Annem sırf ben okuyayım diye liseye gideceğim yıl her şeyi Derbent’te bırakıp benimle Konya’ya gelmişti. Derbent’te benim doğduğum ev tek katlı kerpiçten klasik bir evdi işte. Daha sonra babamın gönderdiği paralarla iki katlı bir ev yaptırmıştık. O ev bizim için bir saraydı sanki. Ama altında ahırı ve samanlığı olan bir saray. Okul öncesi çocukluk yıllarında en büyük zevkim ise tel çevirmek, yani bir çemberi yuvarlamak idi. ”


KARDA ZILZIK YAPINCA


OKUL MÜDÜRÜNDEN DAYAK YEDİM 


Derbent İlkokulu’nda okuyan Hasan Uzman’ın unutamadığı üç dört öğretmeni vardır. Zaten o yıllarda bir öğretmen üç beş derse girmekte çocuklar da üç dört öğretmen ile mezun olmaktadır. Mesela o kışın çok sert geçtiği yıllarda çocukların en büyük oyunu ise kar üzerinde sıra ile kaymaktır. Bu oyunun yöresel adı “zılzık”tır. Okul Müdürü bir hafta sonu tüm okulu toplar ve zılzıkın yasak olduğunu söyler. Ama hafta sonu kara ve oyuna dayanamayan Hasan ve arkadaşları kimsenin olmadığı yerde yine zılzık kayarlar. Pazartesi günü yapılan törenin ardından Okul Müdürü Hasan Uzman ve zılzık kayan arkadaşlarını çağırır ve bir fena halde döver.


“İşte okulda unutamadığım dayak budur. Hem çok utandım, mahcup oldum, hem de kızdım” demekte Hasan Uzman. Mesela Türkçe öğretmeni Nuran Keskin yine çok sevdiği, etkilendiği ve unutamadığı öğretmenlerinden birisidir


OKUL ARKADAŞLARI UNUTULMAZ


Derbent’te geçen unutulmaz okul yıllarını heyecanla anlatan Hasan Uzman, “Mesela ilkokuldaki arkadaşlarımız arasında Ahmet Çaycı vardı. Şu anda Selçuk Üniversitesi’nde doçent, yine Halil Öztürk ve Necip Kaya vardı. Onlar da Selçuklu Belediyesi’nde çalışıyorlar. Bugün DERDAY’ın Başkanlığı’nı yapan  Ali Yaşar, biz ona Yaştak derdik. Bu isimlerle çok iyi arkadaştık. O günler bir başkaydı” diyor.


NAZIM PEKER’E İT BURNU TOPLARDIM


Hasan Uzman’ın unutamadığı öğretmenlerinden birisi de Nazım Peker’dir. Mesela Nazım Peker dediği zaman, “Hani sonradan hepimizin içtiği adı bile meşhur olan kuşburnu oldu yaaa. Biz ona it burnu derdik. Nazım hoca da it burnunu çok severdi. Ben bol bol it burnu toplar, Nazım hocaya bunu hediye ederdim. Ayrıca diğer öğretmenlerime de babamın Hollanda’dan gönderdiği kravatlardan, kalem ve çantalardan hediye ederdik.


BABAMIN GÖNDERDİĞİ BİSİKLETLE


PARA KAZANMIŞTIM


Babam Hollanda’dan bir bisiklet getirmişti. Köyde çocuklar içinde tek bisikleti olan bendim.  Arkadaşlarımı parayla bisiklete bindiriyordum. 500 metre bisiklete binmenin bedeli 50 kuruş idi. O kahverengi renkli bisiklet benim rüyalarımı süslüyordu.


ÇOK İSTEDİĞİM HALDE


PAHALI DİYE KABAK ALAMAMIŞTIK


Nisan Mayıs aylarında kasabaya sebze meyve satan pazarcılar gelirdi. Yine bir gün pazarcılar gelmişti. Annemle pazarı gezerken kabakları gördüm. Annemden kabak almasını istedim. Kilosu 5 lira idi. Annem ‘5 liraya kabak mı olur? 150 kuruşa insin o zaman alırız’ diye almadı. O gün kabak alamadığımız için çok ağlamıştım.


OKULDA HEP BABA HASRETİ ÇEKTİM


“Babam 7 yaşında iken beni ve annemi bırakarak yurt dışına gitmişti. O zaman ben çok üzülmüştüm. Babam ben askerdeyken kesin dönüş yaparak yeniden ailemizin başına geldi. Bu aradaki uzun yıllarda, özellikle okul sıralarında babamın yokluğunu çok acı hissettim. Evet babam bizim için gurbet ellerde çalışıp para kazanıyor, yemiyor, içmiyor, bize gönderiyordu, ama babasızlık çok acı geliyordu.”


İSKARPİN AYAKKABI İLE TANIŞMA


O yıllar Türkiye’nin yokluk yıllarıdır. Herkesin yediden yetmişe, kadınından erkeğine, ayağına giydiği tek cins ayakkabı vardır. O da önce siyah, ardından rengarenk olan lastik ayakkabılar. Minik Hasan ilk iskarpin ayakkabıyı ise yine babasının Hollanda’dan gönderdiği ayakkabılarla görür. O gün Hasan Uzman için unutulmaz bir gündür. Bayram günüdür.


HASAN’IN OKUMASI İÇİN AİLE


DERBENT’TEN KONYA’YA GÖÇ ETTİ


Ortaokulu bitince babasının yurt dışından verdiği karar çok önemlidir. Çünkü Hasan eğitimini sürdürmeliydi. Bu yüzden Hasan annesi ile artık Derbent’ten Konya’ya gelecek ve yeni bir hayata başlayacaktır.


“1980-81’li yıllar idi. O zamanlar 12 Eylül harekatı yeni olmuştu. Ama o acımasız siyaset taaa Derbent”e ortaokul sıralarına kadar yayılmıştı. Yine o yıllarda Endüstri Meslek Liselerine sınavla öğrenci alınıyordu. Ben de sınava girdim Yalnız şunu çok iyi hatırlıyorum yüksek bir puan almama rağmen yanlış tercih sıralamam yüzündün ağaç işleri bölümünü kazanmıştım. Beş tercih yapmıştım, ama yanlış sıralama yapmışım. O yıl bana çok zor geldi. Daha doğrusu okuyamadım. Ve lise birin sonunda okulumu bırakmak zorunda kaldım. Tabii bu çok zor bir karardı. Hatta zaman zaman şu espriyi yaparım: ‘Ne olacak işte, ilkokulu it burnu toplayarak, ortaokulu da eniştenin yılda bir öğretmenlere yaylada verdiği ziyafetlerle, yoğurtlar, sütler ve koyunlarla geçersen bilgin olmadan, temelin olmadan ancak bu kadar okuyabilirdin.’


 


 


AİLEMİN HAYALLERİNİ YIKMIŞTIM


“Ama benim okulu bırakacağımı söylemem ailemin bütün hayallerini yıkmıştım. Aslında ben de çok üzülmüştüm. Çünkü ailem bütün hesaplarını benim üzerine yapmıştı. Sırf ben okuyayım, adam olayım diye Derbent’i terk etmişlerdi. Bu kolay bir karar olmamıştı. Çünkü tek hayalleri vardı, o da bendim. Oğlan okumalıydı.”


AYAKKABI ÖZLEMİM,


AYAKKABI KİRACIMIZ


BENİ AYAKKABICI YAPTI


“Okulu bırakmaya, sanayiye gitmeye karar vermiştim., Ama nereye gidecektim?


Çocukken delikli lastik ayakkabılarımı bazen keser, onlara model verirdim. Ama hiçbir zaman ayakkabıcı olmayı dahi düşünmemiştim. Babamın Hollanda’dan gönderdiği iskarpinler ise dünyamı değiştirmişti. Ama yine de ayakkabıcı olmak aklıma gelmemişti. Konya’ya geldiğimizde iki katlı evin birinci katında oturan kiracı, bir ayakkabı kalfası idi. Onun da vesile olması ile 1982’de ayakkabıcı çırağı olarak çalışmaya başladım. 82’den 86’ya kadar çırak olarak çalıştım. 2 yıl sonra kalfa olmuştum, bu işi çok severek yapıyordum. Daha sonra kalıp almaya ve parça başı çalışmaya başladım. Kasım Peközkuzu isimli bir ustam vardı. Onun bende çok büyük emeği vardır. Askere gidene kadar da onun yanında çalıştım.”


ASKERLİK YILLARI


“Askerliğimi Kütahya’da havacı olarak yaptım. Burası acemi birliği idi. Daha sonra Bursa’ya gittim. Havacı idim ve genelde rahattım. Komutan şoförü idim. Ama sonuçta askerliğimi de şükür sağ salim başarı ile yaptım.”


YENİDEN AYAKKABICI DÜKKÂNINA GİDİŞ


“Askerden gelince ayakkabıcılığa devam ettim. Bu kez Ali İhsan Dündar isimli ustamın yanında çalışıyordum. 87’den 89’a kadar onun yanında çalıştım. 1989 yılında eski Kunduracılar Sanayii’nde Pabuç Pazarı isimli yeri ortağım ile açtım. Ortağım Muammer Taşpınar’dı. 25 metrekarelik küçük bir dükkân idi. Belli bir süre sonra bu imalat işini bıraktım.”


AYAKKABICILAR ODASINDA YÖNETİCİLİK GÜNLERİ BAŞLIYOR


“1994 yılında o zaman Dernek Başkanımız olan Mustafa Lamcı’nın listesinden yönetime girdim. Birlikte çalıştık. 1998’de yeniden tekrar imalat işine başladım. Bu imalat işini bu kez 2003 yılına kadar sürdürdüm. 2003’te imalat işinden ayrılınca Kapı Camii’nin orada perakende mağazası açtık. Halen orada bu işimi, hayatımı sürdürüyorum.”


EVLİLİK VE DÖRT ÇOCUK


“1988 Eylül ayının 4’ünde evlendim. Derbentli olan eşim ile görücü usulü evlendim. Ali, Fatma, Lütfi ve Zeynep isimlerinde dört çocuğum var. Ben de çocuklarımın önce ailelerine, etraflarına ve camialarına hayırlı birer insan olmalarını istiyorum. İnsanoğlu nasıl olsa karnını doyuruyor. Ama önemli olan ailenin ismini iyi taşıyabilmek ve örnek insan olabilmek.”


BAŞKANLIK YARIŞI


“Mustafa Lamcı ile 5 yıl birlikte çalıştık. 2 dönem yani. Sayın Lamcı Başkan, ben de onun sekreteri idim. 1999’da Lamcı aday olmayacağım deyince ben aday oldum. Daha doğrusu benim aday olmamı kendisi istedi. Biz çalışmaya başladık. Ama bir ay sonra Sayın Lamcı’nın da aday olduğunu öğrendik. Demek ki çevresi çok baskı yapmış. Böylece birlikle yan yana çalıştığımız bir insan ile bir anda rakip oluverdik. Ama bizim rakipliğimiz son derece seviyeli, düzgün ve olgun bir havada geçti. Tahmin ediyorum ki seçimde ben 600 küsur, sayın Lamcı da 300 küsur oy aldı. Artık Başkan olmuştum. Ve o seçimde ayakkabıcı esnafı ilk defa rekor seviyede bu düzeyde seçime katılmıştı. Seçime katılan üyemizin sayısı yüzde 85 idi.


3 dönemdir başkanlık yapıyorum. 3 dönemdir de  rakip çıkıyor. Bu aslında güzel bir şey. Mesela Sayın Salih Yanık, Sayın Dervişoğlu ile dönem dönem rakip olduk. Aslında kunduracıların Konya siyasetinde, sosyal olaylarının içinde olduğu hep görülmüştür. Yani kunduracı esnafı son derece sosyaldir. Böylece hizmet heyecanı bizleri dinamik tutuyor.”


BAŞKANLIK DÜNYAMI DEĞİŞTİRDİ


“1999 yılında Başkanlığa seçildikten sonra 15 gün geçmişti ki Konya Esnaf Odaları Birliği’nin  seçimi vardı. O zamanda Bekir Duvarcı’ya Odalar Birliği’nde rakip çıkmış. Bir anda kendimi yeni bir seçim atmosferinin içinde buldum. Sayın Başkan Duvarcı benimle birlikte çalışmak istediğini ve beni yönetimine alacağını söylediği zaman çok heyecanlandım. Çok şaşırmıştım. Çünkü kendimi o zamanlar daha böyle bir göreve hazır hissetmiyordum.15 günlük bir başkan iken şimdi Konya’da böyle bir büyük Esnaf Odaları Birliği’nin başkan vekili oluyordum. Bu çok sevindirici bir işti. Ama ancak Bekir Duvarcı gibi tecrübesi birikimi ve siyaseti bilen bir insanın yanında yer alarak çok şeyler öğrendim.


SİYASETTE AKP SAFLARI


Siyaseti ise 2001 yılında AK Parti ile netleştirdim. Bunda da olayları ve gelişmeleri çok iyi takip eden, değerlendiren Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çizgisi ve söylemleri çok etkili oldu. Sayın Erdoğan ile siyasete olan ilgim arttı. Bu süreçte AK Parti ile birlikte oldum Sayın Ali Sürücü’nün teklifi ile parti yönetimine girdim. Siyaset yapmaya başladım. Artık aktif siyasetin içindeydim.


AYAKKABICI ESNAFI


SİYASETİ SEVER


Ayakkabıcı esnafı zaten siyasetin içinde olmayı sever. Geçmişte de bunun bir çok örneği vardır. Kazım Söyler, Mustafa Lamcı, Abdullah Üzülmez, Salih Yanık’ın olduğu gibi… Herhalde biz de belki bir yerde geleneksel hale gelen bu tavrı meslektaşlarımız adına devam ettiriyoruz.