Aklım erdiğinden beri bizim memleket elden gidiyor. Ekonomik kriz kapıda, içeri ha daldı ha dalacak! Siyasetçiler vatanı ha sattı ha satacak! Sürekli bir açık artırma salonunda gibiyiz… Dahası komünistler rejim ithal edecek, dinciler şeriat getirecek, teröristler vatanı bölecek… Âlem bize zaten düşman sanki dost olması gerekiyor gibi…
Hayır, hayır bu sefer durum bildiğin gibi değil; Çok ciddi! Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Bak, ben sana olayın aslını anlatayım. Halk uyuyor, uyutuluyor… Kimse bunların farkında değil… Ve sair ve sair…
Bunlar gerçek ise yapılması gereken şey ne hadi kalkın yapalım dediğinizde ise yanınızda pek kimseyi bulamazsınız. Legal bir faaliyetin içinde olsanız da sokağa çıksanız da yalnızsınız. Eskiden masa, şimdi klavye başından kışkırtıcılıkta pek mahir olan gerilim tüccarları uzaktan izlemeyi çok severler. Arada bazıları gelip destek pozu verebilirler yanınızda ama bu işin gereğidir sadece. Çünkü bazıları da sizin düştüğünüz hallerle dalga geçecek kullanıldığınızı bilmem hangi takımın maşası olduğunuzu söyleyeceklerdir.
Aslında bu güzel öğretmenler gününde, dünyanın en şanslı öğrencilerinden biri olarak tüm öğretmenlerimin adını tek tek sayıp anılarını yâd etmek varken bunları niye yazıyorum. Çünkü ben de bir öğretmen okulu mezunu olarak fiili olarak yapmasam da özümde hep bir öğretmen yüreği taşıyorum. Çünkü öğretmenlerimin bana baktığı gibi o karşılıksız sınırsız şefkat ve sevgi dolu gözlerle gençlere bakıyorum. Öğrenmeye, değişime gelişime açık her insan gençtir aslında. Onun dışındakilere ise ne desek faydası olmaz. Okusalar da anmayacaklar işlerine gelen bir şeyi cımbızla çekip oraya takılacaklardır.
Ben bildiğimden beri böyle dediysem az şey yaşamış değiliz toplumca… Çünkü 1972 ‘den sonrasını hatırlarım öncesini tanıklarından dinledim onlarda kalan etkisini içimde özümsedim. Nazım’ın yurt dışına çıkışını da bilirim Sabahattin Ali’nin çıkamayışını da… Nurhak’takileri hele de Sinan Cemgil’i unutamam Kızılderedekileri de… Deniz’lere çok ağladım. Metin Yüksel’e… Sokakta vurulmuş yatan birçok gence… Erdal Eren’e de, Mustafa Pehlivanoğluna da…
Siyasi görüşlerini bir yana koyup yine tartışalım ayrıca. Ama ortak bir noktaları var ki onlar bu vatan için en doğru şeyi yaptıklarına inanan gençlerdi kendi menfaatleri uğruna öldürülmediler. Daha iyi bir ülke istiyorlardı. Bu gerçek tek başına saygı duymaya değerdir. İlla bir taraf tutma zorunluluğu varsa bile ülkenin yakın tarihini bütüncül ve tarafsız bir merakla inceleyip yaşadığınız her an için eğriyi doğruyu bir daha gözden geçirip karar vermemiz gerekiyor. Çünkü ülkemizde hemen her şey anında yer değiştirir.
Mesela çok sevdiğimiz Sabahattin Ali, Konya'da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanmış (1932), bir yıla mahkûm olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yatmış, Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşmuştur (1933). Dışarıda deli dalgaları da bu mahkûmiyetinde yazmıştır. Belki bu yüzden Atatürkçü ismi altındaki derneklerin mitinginde bu eserin çalınması bana trajikomik gelir.
Aftan bir süre sonra ise yazdığı gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşmış, kapatılmış, yazılar hakkında kovuşturmalar açılmıştır. Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı cezaevinde üç ay yatmıştır. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca Bulgaristan'a kaçmaya karar vermiş, Ali Ertekin adlı kaçakçılık yapan birisi tarafından Bulgaristan sınırında öldürülmüştür (2 Nisan 1948). Sabahattin Ali'yi öldürdüğünü itiraf eden Ali Ertekin, dört yıla hüküm giymiş; aynı yıl çıkan aftan yararlanarak serbest kalmıştır.
Nazım Hikmet’in ise 1928 ‘de başlayıp 38 ‘e kadar devam eden siyasi dava listesi oldukça kalabalık. Dileyen kolayca ulaşır. Bir örnek vermek gerekirse: Nazım İstanbul’da ilk kitaplarının yayını ile meşgulken Ankarada, Nâzım’ın hükümet karşıtı şeyler yazdığı ama elini kolunu sallaya sallaya ortalarda dolaştığı konuşuluyordu. Önce dedikodular, arkasından kovuşturma geldi. 1 Mayıs 1931 günü bir sivil polisin getirdiği çağrıyla, ertesi gün İçişleri Bakanlığının emri doğrultusunda, mahkemeye verildi. Sonra ise Ankara’dan gelen telgrafı yayınladığı için iki dava birden açıldı. Nihayetinde 1938'de 28 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 12 sene tutuklu kaldı.1950 yılında yurt dışına çıktı.
Yani buna benzer birçok olay söylendiği gibi faşist kapitalist sağ iktidarlar zamanında olmadı. Diğer tarafın söylediği gibi olumsuz olan her şey de laik sol iktidarlar zamanında yapılmadı. Buna örnek vermeye yer kalmadı ama eminim aklınıza birçok şey gelecektir. Ben de sırası geldikçe yazacağım. Asıl söylemek istediğim şuydu:
Bu ülkenin gençliği günlük siyasi çekişmelere kurban edilemeyecek kadar değerlidir. Her ne kadar tarafların kültür sanat eğitim şimdilerde sanal haber bombardımanı çatışması arasında büyüseler de karşılıklı söylediğiniz yalanları anlayacak kadar zeki, araştırıp aslını öğrenecek kadar dirayetli bir gençlik geliyor.
Bu yüzden hafta boyunca yanlış bir kanun tasarısı bahane edilerek çıkarılmak istenen çatışmaya her türlü tahrike, küfre, hakarete rağmen Türk Gençliği kimseye itibar etmedi. İstismarın istismarcıları, sadece tecavüzcüleri koruma amaçlı bir kanun çıkamaz mümkün değil düşüncesi ile bakanın açıklamasını yayınladığım için olmadık yöntemlerle açıklamayı kaldırmamı sağlamaya çalıştılar. Kırılanın sözü sert olur der Sadi Şirazi. Evet, kırgınım sadece kendi adıma değil. Daha ne olduğunu anlamamış tasarıyı da görmemiş suskun kalmayı tercih etmiş buna rağmen sapıklıkla tecavüzcülükle suçlanmış, her türlü değerine hakaret edilmiş bu toplumun büyük bir kesimi adına…
Tecavüz sadece bedene yapılan bir eylem değildir. Bu yüzden konuşmasına fırsat bile vermeden saldırdığınız herkese tecavüz ettiğinizi unutmayın ve niyetinizin çocukları korumak olduğuna inanılmasını beklemeyin.
Elbette meseleyi hukuki ve insani bir zeminde çözme çabasında olanlar bunun dışındadır. Dört bin mağdur olayı da hukukçu olarak çok şahit olduğum bir sorun olarak ortada kaldı. Bu konu ve cinsel ilişki yaşının çok altlara inmesi büyük bir sorun olarak hala önümüzde ama bu şartlarda sağlıklı konuşma imkânı yok.
Olayın olumlu yönlerinden biri bana göre en önemlisi gençlerin artık bu tuzaklara düşmeyişi. O yüzden inanıyorum ki hasretinden prangalar eskitilen bir gençlik geliyor. Ve çoğunluğu, her şeye rağmen fikri hür vicdanı hür irfanı hür nesiller yetiştirme gayretinden vaz geçmeyen öğretmenlerimiz sayesinde…
Fedakâr ellerinden minnetle öpüyorum…
Öğretmenler günü kutlu olsun !