Hastalık, Rabb’imizden büyük bir nimet ve lütuftur. O’nun büyüklüğü karşısında ne kadar aciz olduğumuzu idrak edip O’na olan sonsuz bir aşkla bağlılığımızı sergileyebilmek için ömür makalesinde açılmış bir parantezdir. Bu parantezin içini doldurabilirsek ne mutlu…
İki aylık bir zaman diliminde peş peşe sevgili eşim Kanser, ben ise Hepatit-C/siroz hastalığıyla bir yıl sürecek bir tedavi tüneline girdik. Haberdar olup dua eden ve geçmiş olsun dileklerinde bulunan ya da bizzat ziyaret eden dostlardan Rabb’im razı olsun.
Allah(cc)'a iman eden ve O(cc)'nun yaratmış olduğu kadere şartsız-şüphesiz teslim olan müminler olarak, her tür hastalığın, belâ ve musibetin; şifanın, hayır ve şerrin de Cenâb-ı Allah(cc)’tan geldiğini idrak ve tefekkür ederek O(cc)’ndan gelen ve gelecek olan her şeye razıyız… İnşaallah bu hastalık/tedavi sürecini kurtuluşumuza vesile olacak sabır/ecir/mükâfat fırsatına dönüştürmüş oluruz…
Hastalıklar, zorluklar, acizlikler, belâ ve musibetler olmasaydı; insanlar Allah(cc)'a karşı kibirlendikçe kibirlenirler, böbürlendikçe böbürlenirler ve büyüklendikçe büyüklenirlerdi… Zira Rabbimiz geçmiş kavimlerden bahsederken, onların zenginlik ve refahtan, bolluk ve bereketten nasıl şımardıklarını, tanrılık davasına kalkıştıklarını şu anda hayatta olan bizlere açık seçik anlatıyor ve aklımızı başımıza almamız öğütleniyor.
“Kader” kavramını doğru algılayıp kavrayamayanlar, başlarına gelen belâ ve musibetleri sebeplerle açıklama yoluna giderler. Oysa aynı sebepler hepimiz için geçerlidir. Allah(cc)’ın bilgisi dışında bir yaprak bile kıpırdamayacağına göre bunun bir imtihan olduğunu unutmamalıyız. Zira hastalığı meydana getiren de, tedaviye aracı olacak olan doktoru yaratan da, ona tıbbî bilgileri öğreten de, tabiat eczanesinde ilaçları var eden de, o ilaçları kullanmamıza izin veren de, şifayı verecek olan da Şafi olan Allah(cc)'tır.
Hz. İbrahim(a.s) öyle demiyor mu Şuara suresinde?
“Ki, beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur; bana yediren ve içiren O'dur; hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur; beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur.”
Yine Bakara Suresi; 177. Ayette:
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” Buyruluyor.
Büyük İslâm alimi üstad Bediü’z-zaman Said Nursi(k.s) ise “Lemalar” adlı eserinin 25.Lema’sında, hastalık karşısında bir mümine düşündürmesi gerekenleri şöyle ifade eder:
“Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir. Hastalıklar, musibetler vasıtasıyla musibetzede aczini, zaafını hisseder, Hâlık-ı Rahîm’ine sığınır, yalvarır. Hâlis, riyâsız, mânevî bir ibadete erişenlerden olur. Evet, hastalıkla geçen bir ömür, Allah(cc)'tan şikayet etmemek şartıyla, mü'min için ibadet sayıldığına sahih rivayet vardır. Senin bir dakika ömrünü bin dakika hükmüne getirip, sana uzun ömrü kazandıran hastalıktan teşekki (şikayet) değil, teşekkür et!...”
Sonsuz teşekkürler Rabbim; verdiklerine ve vereceklerine diyoruz ve Hz. Şems-i Tebrizî(k.s)’den veciz sözlerle yazımızı noktalıyoruz:
“Bir şey yap, güzel olsun.
Çok mu zor?
O vakit güzel bir şey söyle.
Dilin mi dönmüyor?
Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz.
Beceremez misin?
O zaman güzel bir şeye başla.
Ama hep güzel şeyler olsun;
Çünkü her insan ölecek yaşta…”
Dostlardan hayır dua bekliyoruz; bize ve tüm şifa bekleyenlere…
Allah(cc)’a emanet olunuz.