ABD’nin işkence uçakları dünya ülkelerinin semalarında cirit atıyor. Aylar önce Stephen Grey’in bu konuda yazdığı bir yazı, Haksöz dergisinde yayınlanmıştı. Yazıda hayalet uçaklarla yapılan insanlık dışı uygulamalara dair örnekler veriliyordu: “18 Aralık 2001 tarihinde Mısırlı bir sığınmacı olan Muhammed ez-Zerî İsveç polisi tarafından tutuklanmasının ardından bir uçağa bindirildi ama o, havaalanında bekleyenin ABD uçağı olduğunu bilmiyordu. İddia edildiğine göre ABD’li ajanlardan oluşan bir ekip şüpheliyi aldı, el ve ayak bileklerinden kelepçeledi, ona turuncu işçi tulumunu giydirdi, uyuşturucu verdi ve paldır küldür uçağın içine tıktı. Zerî neredeyse iki ay sürekli işkence gördü. Çok soğuk ve küçük bir hücrede tutuldu ve dövüldü. En acı verici işkence, vücudunun en hassas bölgelerine doktor gözetiminde birçok kez konulan elektrotlardı. Zerî’nin annesi Hamide Şelibey, “Oğlum, sorgulamanın birinci ayında çıplaktı ve ona hiçbir elbise verilmedi. Neredeyse donmaktan ölecekti.” diyordu.
ABD’nin bu uygulaması, vekaleten işkence olarak isimlendiriliyor. Mahkûmlar sadece Afganistan’dan ve Irak’tan değil, Bosna, Hırvatistan, Makedonya, Arnavutluk, Libya, Sudan, Kenya, Zambiya, Gambiya, Pakistan, Endonezya ve Malezya’dan alınıp ABD tarafından gitmesi uygun (!) görülen ülkelere taşınıyor. Şu günlerde bu ülkelere Türkiye’nin de dahil olup olmadığını tartışıyoruz.
ABD’nin bu insanlık dışı uygulamasını soruşturanlardan Anayasal Haklar Merkezi’nde avukatlık yapan Barbara Olshanky’e göre, bu icraat 1880’lerde başladı.
Hayalet uçaklardan birisinin uçuş kayıtlarını gören ve daha önce CIA ile çalışmış gizli bir görevli Robert Baer’e göre, hayalet uçakların varış noktaları işkence yapılan yerler. 1990’ların ortalarında, ayrılana kadar Ortadoğu’da 21 yıl boyunca CIA ile birlikte çalışan Baer, böyle sivil uçakların CIA’e faydalı olduğunu çünkü bunların üzerinde askeri uçak olduğuna dair bir işaret olmadığını söylüyor: “Siz bunları kendi şirketlerinizin dışındaki şirketler aracılığıyla da işletebilirsiniz.. Onları hızlıca yapabilir, ifşa olduklarında söküp dağıtabilirsiniz. Mecbur kalırsanız üzerlerinde bir gecede değişiklik yapabilirsiniz. Bu çok standart bir uygulama.”
Baer devamla, “Yakaladığınız kimseleri Ürdün’e gönderirseniz, daha iyi bir sorgulama sonucu elde edersiniz. Mısır’a gönderirseniz, muhtemelen onu bir daha göremezsiniz. Suriye için de aynısı geçerli. Suriye gibi ülkeler ABD düşmanı gibi görünüyor ama onlar Müslüman militanlara karşı gizli bir savaşın müttefiki. Ortadoğu’daki basit kural ‘Düşmanımın düşmanı dostumdur.’ İşler böyle gidiyor. Bu ülkelerin tümü bir şekilde İslâmî köktencilikten, yani militan İslâm’dan çekiyor.” Yıllardır Suriyeliler ABD’ye militan Müslümanlığa karşı birlikte çalışmayı teklif ediyor. En azından 11 Eylül’e kadar bu teklifler geri çevrilmişti.”
Baer CIA’nın hayalet uçaklarla adam kaçırıp uygun gördüğü ülkelerde işkence yaptırmasının yıllardır sürdüğüne ama 11 Eylül’den sonra daha büyük çapta ve düzenli hale geldiğine inanıyor ve Guantanamo’ya gönderilenden daha fazla sayıda yüzlerce mahkûmun ABD tarafından Ortadoğu’daki hapishanelere gönderilmiş olabileceğini söylüyor.
Görüldüğü gibi ABD iğrenç işler çeviriyor. Daha da kötü olanı ise; insan hakları, özgürlükler söyleminde ABD’ye nispetle daha iler görünen AB’nin önde gelen ülkesi Almanya’nın yeni başbakanı Merkel’in de bu hukuksuzluğa açıkça “Hayır!” dememesi.
Bir zamanlar bizdeki meşhur “Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesinin” ABD tarafından küresel olarak uygulandığı günlerde yaşıyoruz. Ne yazık ki, AB de ya tepki vermek için kendisini güçlü hissedemediğinden ya da çıkarlarına uyduğundan bu hukuksuzluğa karşı çıkmıyor.
Peki Türkiye ne yapıyor? ABD’li FBI başkanı Robert Mueller’i ağırlıyor, onu gönderiyor CIA başkanı Porter Goss geliyor. “Terörle mücadele” konusunda “Emniyet” ile işbirliği görüşmeleri yapılıyor. Ya İslâm Konferansı? O da ABD talepleri doğrultusunda teröre karşı mücadele (!) tedbirleri üzerinde duruyor. ABD’nin terör deyince kimlerin akla geldiği de herkesçe malum.
İran’ın ara sıra yaptığı muhalif çıkışları hariç tutarsak, Türkiye dahil İslâm ülkelerinin tüm yöneticileri bir araya geliyor, ABD’ye tavır alma açısından bir Hugo Chavez etmiyor.
Cemaleddin Afgani’nin İngiltere işgali altındaki Hindistan halkına yönelik sözlerini günümüze uyarlayalım: “Müslümanlar! 1,5 milyarlık nüfusunuz ile kaplumbağa olup ABD’ye çıksanız ABD göçer.”