Hayat Kitabı Kur'an üzerine

Doç. Dr. Murat Kayacan

Mustafa İslamoğlu’nun Hayat Kitabı Kur’an adlı gerekçeli mealinin 3. baskısından ilk iki sureye (Fatiha ve Bakara) dair dipnotlarıyla irtibatlı olarak daha önce birkaç değinide bulunmuştum. Bu yazıda da değinilerime devam etmek istiyorum.

Bakara, 2: 54’teki “…nefislerinizi öldürün…” ifadesini “…içinizdeki kötülükleri öldürün…” şeklinde çeviren İslamoğlu, ayetin bu kısmıyla ilgili 8 no’lu dipnotta, “Önce tevbe etmeleri emredildiği ve onlar da  tevbe ettiği halde, niçin böylesine dönüşsüz bir ceza verildiğini anlamakta zorlanan Zemahşerî, bu problemi gidermek için birkaç ihtimal sayar. Razi bu ayetin tefsirinde bir görüş birliği olmadığını söyler.” demektedir. Bu açıklamalardan okurun faydalanmasının sağlanabildiği söylenemez. İki müfessirin adları belirtilmekte ancak ayetin söz konusu kısmına dair ne dedikleri ve ayetin bu kısmının tefsirinde ne tür ihtilafa düşüldüğü belirtilmemektedir.

Allahu Teala Bakara, 2: 61’de, “…İşte böylece onlara alçaklık ve yoksulluk mührü vuruldu ve Allah’ın gazabına uğradılar…” buyurmaktadır. Ayetin bu kısmına dair İslamoğlu’nun açıklamaları şöyledir: “Kesin taahhütlerini bozdukları için onları rahmetimizden dışladık.” (Maide, 5: 13) ayetinde olduğu gibi lanetlenme belli eylemler ve onları yapanlarla ilgilidir. Baştan sona bir ırkın tüm nesillerini kapsayan manada lanetli kavim yoktur, ancak lanetli mantık vardır.” Gerçekten de bu ayrım önemlidir. Zira Müslümanlar arasında Yahudilerin tümünü düşman gören bir anlayış yaygındır. Halbuki Müslüman olmayanların tüm davranışları yanlış olmayacağı gibi, Müslümanların her yaptığı da doğru olmaz. Olur ki Müslümanın bazen Müslümanın değil Yahudi’nin yanında yer alması gerekir: “Şüphesiz, Allah'ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için biz sana Kitabı hak olarak indirdik. Hainlerin savunucusu olma.” (Nisa, 4: 105) ayetiyle ilgili olarak Mevdudi’nin Tefhimu’l-Kur'an adlı eserinde verdiği bilgilere göre, Ensar'ın Beni Zafer kabilesinden Te'ame veya Beşir bin Ubeyrik denilen bir adam vardı. Te'ame başka bir ensarın zırhını çalmış ve bir Yahudinin evine gizlenmişti. Bir hırsızlıkla ilgili soruşturma başladığında zırhın sahibi meseleyi Hz. Peygamber (s)’e götürdü ve O'na Te'ame'den şüphelendiğini söyledi. Fakat suçlu olan Te'ame, akrabaları ve Beni Zafer kabilesinden birçok kişi işbirliği yapıp suçu, suçsuz olduğunu savunan Yahudinin üzerine yıktılar. Bu bilgi dikkate alındığında mazlum olan Yahudi, müfteri olan Müslümandır ve Allahu Teala Hz. Peygamber (s)’i “hainlik yapan Müslümandan yana olmama” konusunda uyarmaktadır.

Eserde, “Bir zaman İsrailoğullarından, Allah'tan başkasına tapmamak, anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik etmek üzere kesin söz almıştık.” (Bakara, 2: 83) ayetine dair 8 no’lu dipnotta, “Misak, ‘güvendi’ anlamına gelen veseka kökünden türetilmiştir. Yemin veya belge ile garanti altına alınmış en güçlü sözleşme demektir. Ahd ve akdin bir üstüdür.” denilmekte. Kur'an’da insanın Allah yolunda canını feda etmesinin ahid ile aynı kökten gelen bir fiille ifade edildiğini (Ahzab, 33: 23) dikkate alırsak bu üstünlük sıralamasının pek de sağlam temellere oturmadığı söylenebilir.

İslamoğlu, Bakara, 2: 102’nin “(Medine Yahudileri) Babilli iki güç sahibine, Harut ve Marut’a verileni izlediklerini (iddia ettiler). Oysa o ikisi ‘Baksanıza biz (Babil esaretiyle) sınanmaktayız, sakın küfre sapma(yın!)’ demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Fakat (Babil’deki düzenbazlar) bu ikiliden kişi ile eşnin arasını açacak şeyler öğreniyorlardı.” kısmını belirttiğimiz şekilde çevirmektedir. Buna dair 7 no’lu dipnotta İslamoğlu, bu iki meleği küfür olan sihir öğretmekten tenzih eden İbn Abbas’ın “ma” edatına olumsuzluk anlamı veren yaklaşımına, “Bu  tercih bağlama uyumlu değildir.” demekte. Halbuki ilk bakışta akla gelen anlamlandırma İbn Abbas’ınki gibi olmasa da doğrusu odur. Çünkü bu anlam verme biçimi, Hz. Süleyman’ı olduğu gibi “küfür olan sihir öğretmekten” melekleri de tenzih etmektedir. Aslında ayet, iki melek hakkındaki uydurma haberleri iptale yöneliktir. Bu iki melek kimseye sihir öğretmedikleri için kimse de onlardan karıyla kocanın arasını ayıracak şeyler öğrenmemiştir. Zaten bu işleri şeytanlar yapmaktayken Allahu Teala ne diye bir de iki melek göndersin?

En doğrusunu Allah bilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.