Hayatın içerisinde, hayattan kopmayan, hayatı anlamlandırarak yaşayan, halkın içerisinde, halkıyla beraber acısı tatlısıyla hayatı paylaşan, hayat peygamberi.
Bir piknikte arkadaşlarıyla iş bölümü yapan dostlarına ben de ateş için odun toplayayım diyen…
Mescid yapımında, hendek kazımında herkesle birlikte, hatta herkesten daha çok çalışan…
Kendisine ikram edildiğinde başkalarıyla paylaşmayı şiar edinen…
Savaşta, ashabının sen savaşa katılma, biz vuruşuruz tekliflerine, ben de sizinle birlikte savaştayım diye karşılık veren…
Savaşta barışta hep paylaşarak bir örnek olan peygamber…
Evinde, ev işlerinde eşlerine yardım eden, söküğünü diken, et-kabak doğrayan bir peygamber…
Çocuğu olan çocuklaşsın buyurarak çocuklarını öpüp seven, onları sırtında taşımaktan haz alan bir peygamber…
O sürekli insanlığı hayat veren, adam gibi yaşatan şeylere çağırdı.
“Ey iman edenler! Allah ve peygamberi sizi hayat veren şeye çağırdığında ona icabet edin” “Ey inananlar! Hepiniz topyekûn/bütünüyle İslam’a/barışa girin.”
Vahiy öncesi dağda, mağarada insanlığın derdini dert edindi, derin derin düşündü, kendini yalnızlığa verdi, günlerce mağarada kaldığı oldu.
Vahiyle beraber ise yere indi, insanların arasına karıştı, karargahını mescide kurdu, cami merkezli bir hayatın adamı oldu. Rabbi ile baş başa kaldığı anları olan itikâfında bile hayattan, insanlardan kopmadı.
O, tertemiz geçmişiyle her zaman örnek oldu.
Daha önce yıllarca aranızda bulundum, hiç düşünmüyor musunuz?
Ümmetine hep yaşanabilir örnekler sundu ve onları önce kendi hayatında uyguladı. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin, buyurdu. Toplumu ilgilendiren hususlarda hep kolay olanı tercih etti.
Hayatı düzenli, planlı, belli bir disiplin içerisinde ve son derece tabi idi. Hayattan kopmadı, ancak asla dünyevîleşmedi. Devlet başkanı olduğu günlerde dahi yer sofrasında kuru ekmek yediği günleri hiç unutmadı.
Büyük düşündü, çok çalıştı ve büyük işler başardı ancak ütopik şeylerin peşinde koşmadı. Önceden düşünüp ashabını yönlendirdiği, müjdelediği, haber verdiği şeyler günü gelince bir bir gerçekleşti. Mekke’nin en zor zamanlarında, amca bir elime güneşi, öteki elime ayı verseler, ben davamdan asla vazgeçmem. Ya Allah nurunu tamamlar, ya da bir başıma bu yolda ölür giderim… Siz acele ediyorsunuz, Allah nurunu tamamlayacak… Ağlama kızım Fatıma Allah babana yardım edecek ve bu günler geride kalacak… müjdelerini vererek ümidi yitirmediğini gösterdi.
Hicret yolunda, kendisini takip eden Süraka’ya İran Kisra’sının bileziklerini vaat ederken… Hendek kazılırken, Ümmetimin İran ve Bizans saraylarına girdiğini görüyorum… Kostantıniyye mutlaka fethedilecektir… derken büyük düşündüğünü, büyük hedefleri olduğunu izhar etti
O, içimizden, bizden bir peygamber olarak geldi ve içimizde, bizden biri olarak yaşadı..
O, bizden biri, bize sevdalı, bize geldi, hayatını insanlığın kurtuluşuna ve Yüce Yaradanına adadı.
İnanmayanlara, kendisine insanlık dışı muamele yapanlara karşı onu bizzat Yüce Allah teselli etti: “Herhalde sen, onlar bu söze inanmıyorlar diye, peşlerinde üzüntüden kendini helâk edeceksin!” “Sen, yoldan çıkmış o toplum için üzülme." “Onların sözlerine üzülme, tuzak kurmalarından da sıkılma.”
O, hala kırk yaşında ve ümmetinin başında. Onun hiç solmayan ve solmayacak olan Muhammedî güzelliklerine, Mekke kadar, Medine kadar, Dünya kadar muhtacız! Bunun için Onun doğum gününü idrak ettiğimiz şu günlerde, onunla ilgili bilgilerimizi gözden geçirelim, onunla tanışıklığımızı artıralım.