Hayatı Çalınanlar Partisi ya da Duvarın Öte Yakası
Bugün zengin yaşamlardan, aydınlık yüzlerden söz etmek yok. İşimiz gereği politik duruşlarını yazıp çizdiğimiz, heyecanlarına ortak olduğumuz adamlar, bugün istirahatte olsunlar. ‘Hayatı Çalınanlar Partisi’ misafirimiz oldu ve ‘duvarın öte yakası’na birlikte bakacağız.
Mevlana Türbesi önünde İstanbul’dan bağımsız milletvekili adaylığını açıklayan Ayşe Tükrükçü’nün siyasete devam kararı, en çok ‘diptekiler’i sevindirdi. Şefkatder’e bağlı Sığınma Evi’nde kalan Tükrükçü’nün ‘yüzkızartıcı suç’ işlediği gerekçesiyle bağımsız adaylık başvurusu İstanbul İl Seçim Kurulu’nca reddedilmiş, ancak YSK, itirazını kabul ederek adaylığına onay vermişti. Genelevde köle gibi çalıştırılan kadınlarca da desteklenen aday, polisin seçim kampanyasını engellemesine rağmen; şiddet, cinsel ayrımcılık mağduru kadınların sesini duyurmayı başardı, sokakta ulaşabildiği insanları sağduyulu olmaya çağırdı. Bütün zorluklara rağmen aldığı bine yakın oy, sayısal olarak bir şey ifade etmese de “diptekiler” adına siyasetin katma değeri oldu.
İstanbul 2. Bölge milletvekili adayı Ayşe Tükrükçü ile İstanbul 1. Bölge bağımsız milletvekili adayı Saliha Ermez, bunca zamandır devletin özür dilemesini beklediler, “devletin hiçbir zaman özür dilemediği”ni bilerek… Olmadı genelevlerde çalıştırılan kadınların özgürleştirilmesi, sosyal güvenlik haklarına sahip olmaları, devletin onlardan özür dilemesi için siyasi parti liderlerine mektup gönderdiler. Ancak hiçbir liderden onların mektubuna cevap gelmedi, yine hiçbir lider onların taleplerini seçim beyannamelerine koyamadı…
“Hayatı çalınmış kadınlar” adına yola çıkan Ayşe hanım, Türkiye’de resmi kayıtlı 68 genelev, 32 randevu evi olmasına rağmen, buna karşın 32 devlet sığınma evi olduğuna dikkat çekmişti, adaylık sürecinde. O’nu siyasete taşıyan nedenlerin başında 68 genelevde çalışan 3 binden çok kadının genelevden çıkmak isteseler de gidecek yerlerinin olmamasıydı. Siyaset kurumunun bu kadınları ‘dipten’ kurtarma girişiminde bulunmaması, hayatı çalınan kadınların feryadı, onu siyaset yapmaya mecbur bıraktı. Devlet elinin uzanmadığı bu kadınlara kalacak yer sağlamak, “hayatı çalınmışlara” yeni bir hayat vermek içindi bütün çabalar…
Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde “genelevde çalışan annelerimize, bacılarımıza her hakkı vereceğiz” sözünden etkilenen yeni siyasetçi, 10 yıl önce verilen sözün, AK Parti iktidarında unutulmasından yakınıyor. İşte bu yakınma, siyaset “hırs”ıyla birleşince ortaya adı konmamış parti çıkıyor.
Anadolu’da kendilerini destekleyen çok sayıda cinsel istismara, töre şiddetine maruz kalmış kadın var. Başkandan temsilcilere kadar herkes ‘dipten’ olacak. Erkeklere kapalı olmayan ancak daha çok şiddete ve cinsel istismara uğrayan kadınların temsilini öne çıkarmak için geliyorlar. İnsanı ve insan sevgisini merkeze alacak partinin adı henüz konulmasa da vizite kağıtları verilerek hayattan tecrit edilenlerin partisi, yani “Hayatı Çalınanlar Partisi” olacak. Karanlığa mahkum hayatlara dikkat çekecek bir oluşum...
Devlet ‘baba’lığını yapmıyorsa belediyeler çaresine bakmalı. Çoğunluğu yoksul, eğitimsiz, şiddete uğramış kadınların hayatlarına yeni bir yön vermek üzere durup nefes alabilecekleri sığınma evlerinin sayısı artırılmalı… AB kriterlerine göre her 7 bin 500 kadın ve kız çocuğu için bir sığınma evi açılması gerekiyor ve şu anda Türkiye’de 10 kadın sığınma evi, 11 yardım merkezi bulunuyor. 35 milyonluk kadın nüfusunu göz önünde bulundurursak daha 4 binin üzerinde sığınma evi açılması gerekiyor. Konya’da 1 milyon nüfusa rağmen devlet kurumları ya da belediyeler eliyle açılan bir tek kadın sığınma evi yok. Şiddete uğrayan, kendisini bir gece vakti sokakta bulan kadınların tek sığınacağı adres Şefkatder mi olacak? Bir çok ilkleri başarmakla övündüğümüz bu şehirde, ‘zirvedekiler’ için fitness keyfi yaşasınlar diye salonlar açılır, yıllarca devletin horladığı ‘diptekiler’ ise karanlığa mahkum edilir… Kimsenin kılı kıpırdamıyor… Nüfusu 50 milyonu geçen şehirlerde sığınma evi açılmasını yasal zorunluluk haline getiren devlet, yasayı takmayan belediyelerin nedense kulağını çekmiyor. Devlet kulak çekmeyince, belediyeler de rahatlarını bozmuyor…
Sosyal sorumluluk projeleri adı altında kültür-eğitim ve çevre konulu etkinlikler düzenlenir ama nedense duvarın arkasındaki karanlık hayatları aydınlatmak için mesai harcanmaz. Saat 5 dedi mi hepimiz için biten mesai, duvarın öte yakasındaki hayatlar için açlık, yokluk, korku ve ıstırabın başladığı vakittir. Bir de ‘öteki hayatlar’ı görmeye ne dersiniz?