“Bir süt ürünü olan, bir insanın normal olarak içebileceği miktarı (hatta daha da çoğu) asla sarhoş etmeyen, içine dışarıdan alkol katılmayan, mayasında kendiliğinden oluşan bir miktar etil alkol bulunmakla beraber bu da başka maddelerle karışık ve bileşik olarak bulunan, üründe tad, renk ve koku olarak alkolun hiçbir izi bulunmayan kefire -canları öyle istediği veya bilgileri yetersiz olduğu için- haram diyenler olmuştur” diye başlayan yazısını okuyunca önce şaşırıp sonrada hayretimi saklayamamıştım. Üstelik kefir, kımız ve benzeri içkilerin içki kapsamında olduğundan haram olmaları gerektiğine inanan biri olarak benim de bu bilgisi yetersiz kesimden olmam hoşuma da gitmedi değil. Canları böyle istediği içinin de ne demek olduğunu anlamadan...
Lakin yazı böyle bitmedi, devamı geldi. 20 Ekim’deki yazıyı okuyunca yetersiz bilgimle bir şeylerin yazılıp cevap verilmesi gerektiğine inandım. Her ne kadar ikinci yazının sonunda önceki bölümlerin etkisini azaltan bir yorum eklenmiş ise de genelde mana değişmediğinden bence ciddi bir cevabı gerektiriyordu.
Bu tartışmanın çıkış kaynağını biliyorsunuz. Gazozların incelenmesinde içerisinde değişen oranlarda alkol bulundu. Üreticilerden bir kısmının İslami hassasiyetleri olmamasına rağmen bir kısmının mallarını sadece bu örtü altında pazarlıyor olması ilgi çekiciydi. Mesela Çamlıca gazozu Ülker gibi bir firmanındı ve yapısı ve ilgi alanı herkesçe malum.
Alkol genellikle fermantasyona uğrayan her üründe bulunan bir maddedir. Sıcakta kaldığı için ekşiyen elmanın yeni ve ekşi olan tadını alkol verir. Yerseniz bilmeden alkol alırsınız. Kefir de böyledir. Sütün içine -ki bir çeşit mantardır. Sütü fermantasyona uğratır- yirmi dört saat içinde sütün kıvamı ve yapısı değişir. Yeni bir içecek haline gelir. Keyif veren ve sizi mutlu eden bir yapı kazandırır. Bu etki içinde oluşan alkolden dolayıdır. Ben çoğu haram olanın azının da haram olduğuna inanan biri olarak bu sebepten kefir içmem. Size daha garip bir iddia da bulunayım. Buğdayın mayalanması ile kaynatılarak yapılan boza içindeki alkol oranından dolayı belli bir miktardan fazla içilince sarhoş eder. Yani boza da içindeki alkolden dolayı haramdır. Bozanın ekşimesi alkol oranını yükseltir. Hatta oranın % 6’lara kadar yükseldiği ölçülmüştür. Dikkat edin bu alkol oranı biranın alkol oranına yakındır. Şimdi adı kani diye bozayı içki sınıfından saymayıp adı yani olunca birayı haram saymak ne derece doğrudur, takdiri size bırakıyorum.
Hayrettin Karaman beyin bir takım kitaplardan örnekler vererek helal olanı bol olan karışımların vasfını tartışması beni hayrete düşürdü. Bütün fıkıhçılara göre az olan haram, belli miktarda çok olan helale katıldığında karışım haram olmaz diyor ve devam ediyor. Dince pis olan nesne az suya veya az sıvı maddeye karıştığı zaman su ve sıvı pis olur; içilmez ve onunla dinî temizlik yapılmaz. Çok suya pislik karıştığı zaman ise suyun rengi, tadı ve kokusundan biri, katışan pislik belli olacak şekilde değişmedikçe su pis olmaz. İşte size bir soru. Rakı alkol olduğu için içilmesi uygun görülmemektedir. Bardağın yarısından az miktar alkol doldurulsa ve daha çok oranda içilmesi helal olan su karıştırılsa bu mantık gereği çok olan karışım helal olduğundan karışım helal midir haram mıdır? Hiç düşünmeyin haramdır. Hz. Ömer’in bir sözü vardır. “Kızıldeniz’e bir damla şarap düşse o sudan içmem.” Hatta sahabe o kadar ileri ki, yine Hz. Ömer şüpheliden kaçınmak için mayalı hamurdan yapılmış ekmeği yemez. Çünkü mayadan dolayı alkol şüphesi var. Üstelik yeni yetme alimlerin alkol pişince vasfı değişir, yemeklere alkol karıştırmanın zararı yoktur demeleri gibi bir garipliğe aldırmadan...
Yine Sayın Karaman’ın bir paragrafından bahsederek yazıyı bitirmek istiyorum. “Gazlı içecekler büyük tanklarda yapılıyor, bunların içindeki sıvı/su, müçtehidlerin birçoğuna göre “çok”tur. Buna göre gazlı bir içeceği elinize aldığınızda koklayınca alkol kokmuyorsa, tadınca alkol tadı vermiyorsa, bakınca alkol rengini almamış ise, o içecek temizdir, helaldir”. Bu tartışma çok su götürür, her halde çok su helal olduğundan bu paragrafta doğrudur diye düşünmek lazım.
Hatırlarım. Yıllarca önce idi. Ramazan’da oruçlu iken sakız çiğnenip çiğnenmeyeceği tartışması vardı. O sıralar bir Diyanet İşleri Başkanı bir fetva yayınlandı sakız çiğnemek oruç bozmaz. Sonra bu fetvanın arkasında bazı münafıklar akçeli ilişkilerden bahsettiler. Vebali onların boynuna, bana yorum düşmez. Bu yazıları okuyunca aklımdan benzer ifadeler geçmedi değil.
Yine de Sayın Karaman’ı fetva yetkili makamı olarak görüyor ve saygı duyuyorum Ama aklımdan geçeni de söylemeden edemeyeceğim. Bir damla şarap zemzem kuyusuna düşse zemzemin vasfı değişmez. Zemzemin tadını bozmaz ama ihlâsı bozar. İhlâs öyle bir şeydir ki ne şeytan bilir ki ifsat etsin, ne melek bilir ki yazsın. Onu Rabbim bilir. Ben onun bildiklerinden korkar ve utanırım. Buna dikkatte fayda var...
Tüm okuyucularımın geçmiş Ramazan bayramını kutlarım...
Bu yazının daha geniş yorumu www.blogcu.com/zsayman sitesinde yayınlanmıştır.