İlahiyatçı Prof. Dr. Hayrettin Karaman, bugünkü yazısında, Müslümanların ceza hukuku dışında şeriata göre yaşayabileceklerini söyledi. İşte Hayrettin Karaman'ın Yeni Şafak'taki, "Beklentilerde ölçülü olmak" başlıklı yazısında şunları söyledi:
Bundan önceki yazıda AK Parti iktidarına yönelik maddi beklentileri ele almış bunların ne ölçüde karşılanabildiğini ortaya koymaya çalışmıştık.
Bu yazıda manevi, dini, ahlaki beklentilere bakmak istiyoruz.
Samimi olarak dinini yaşamak için beklentileri ve talepleri olan kesime daha sözün başında insaflı ve ölçülü olmaları gerektiğini hatırlatmaya ihtiyaç duyuyorum.
Biz Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali (Allah onlardan razı olsun), Selçuklu, Osmanlı… devirlerinde değiliz. Ümmet coğrafyası parçalanmış, ümmeti birbirine düşürerek zayıflatan sömürgeciler maddi ve manevi varlığımızı büyük ölçüde tüketmişler. Ülkemizin üzerinden dev bir silindir geçmiş, her şeyi çağdaşlaştırma adıyla Batılılaştırma manasında dümdüz etmiş. Kendi düzenimize, kültür ve medeniyetimize dönüşü zorlaştırmak üzere uluslararası antlaşmalara imza atılmış, bağlayıcı ve bir kısmı değiştirilemez kanunlar vazedilmiş, insanımız değişmiş, Müslüman aileden gelen birçok kişi din ile alakasını ya tamamen kesmiş veya çok zayıflatmış, yönünü maddeye ve Batı’ya çevirmiş, dinine daha bağlı görünen kesimde de (müstesnalar kaideyi bozmaz) bazı zaafalar oluşmuş ve daha önemlisi teorik olmasa da fiilen ılımlı (şeriatsız) Müslümanlar haline gelmişler…
Bu tespitimiz doğru ise bizi daha iyiye götürmek için siyasete giren ve iktidara gelen insanımızın işte bu tasvir etmeye çalıştığım kesimlerin tamamından oy almaya ihtiyacı vardır. İlk adımda Hz. Ömer devrini isteyenler (diyelim ki, kendileri o devir Müslümanları gibidirler) eğer oy veriyorlarsa onların oyları, Erdoğan ve benzerlerini (benzeri varsa) iktidara getirmeye de iktidarda tutmaya da yetmiyor.
Bu durum karşısında hikmet ölçüleri içinde düşünen iyi niyetli insanımızın beklentilerini ölçülü tutmaları gerekiyor.
Evet, adalet, dînî ve millî eğitim, kültür, aile, ahlak ve âdâb konularında bana göre de haklı şikayetler var; ama bunların kısa zamanda belli bir kesimin istek ve anlayışına göre kökten değişmesi ise muhaldir.
Bu manada bir değişimi devletten beklemek de doğru değildir; çünkü devlet bütün kesimlerin devletidir.
Peki devletten ve iktidardan ne beklenebilir?
Herkese ve her kesime yolunda yürüyebilmeleri için gerekli hak ve hürriyeti vermesi beklenebilir.
Devlet bunu yaparsa gerisi her bir kesimin sivil toplum parçaları olarak yapacakları faaliyetlere, gayretlere, fedakârlıklara kalır. Kim daha çok, düzenli, planlı, programlı, hakikat bilgisine dayalı, ayakları yere basan faaliyet gösterirse gelecekte üstün söz sahibi de o olur.
Bundan önceki birçok iktidar döneminde İslâmî kesimin ayaklarında maddi ve manevi hareketlerini engelleyen bağlar, bukağılar, prangalar vardı. Bu iktidar bunları teker teker çözdü, şimdi iyi Müslümanlar olabilmek için maddi ve manevî neye ihtiyacımız var ise mevcuttur. İnsanların kendi aralarında anlaşarak -ceza alanı hariç- birçok alanda ve ilişkide şeriat kurallarını uygulamalarına da engel yoktur. Değişim için en önemli araç eğitim ve öğretim ise -ki, bence de öyledir- çocukların okul çağı öncesine ait okullardan üniversiteye kadar her kademede okul açmak, mevcut okullar içinden de amaca uygun olanlarını seçmek mümkündür.
Eğer İslâmî kesim, mevcut şartlar içindeki iktidara, “şu veya bu derecede ve manada ötekini” tut beni bırak, ötekinden al bana ver, ona yasak getir bana hürriyet… diyorsa ve bunu bekliyorsa ölçüyü kaçırmış demektir. İktidar, yukarıda tasvir ettiğim şartlar ne kadarına imkân veriyorsa ancak o kadarını yapabilir; daha fazlasının şimdilik aşılamaz engelleri vardır. Bu engelleri her bir Müslüman kendine düşeni eksiksiz yaptığı zaman ve eşyanın tabiatının gerektirdiği kadar da süreler tamamlandıkça yapabilecektir.