Hedef kitleniz en az sizi 4 kez görmeli
Bu bir kuraldır. Etkin frekans bazı 3+ olarak kabul edilir. Yani şu anlama gelir. Karşınızdaki kişinin sizin mesajını algılaması için en az 4 kez sizin ona bu mesajı ulaştırmanız gerekir.
Uzun yıllar ve farklı araştırmalarla bu sonuç elde edilmiş. Günlük hayatınızda bunu test ettiğiniz de bu frekans eşiğinin doğruluğunu göreceksiniz. Birebir iletişiminizde kendi isminizi bile karşınızdakine ancak doğru zaman ve doğru yerde karşınızdaki kişinin algılayabileceği şekilde 4 kez söylediğinizde ancak sizin isminizi karşınızdaki kişinin öğrendiğini görürsünüz.
Yani iş görüşmesinde kartvizitinizi karşıya verdiğiniz de iş bitmiyor. Oh ne ala beni artık bu adam tanıyordur diyemezsiniz. Daha yüzde 25’lik adımı attınız çünkü. Aynen devam etmelisiniz. 3 maruz kalma daha istiyor.
Satışçılarda 5 ziyaret kuralı gibi. Satışta da başarılı ziyaret için ortalama 5 ziyaretin gerçekleşmesi gerektiği de aynı mantıktan ortaya çıkıyor. Ancak daha düşükte olabilir daha fazla da olabilir. Satışın kuralları ürüne, hedefe, satışçıya, rakiplere göre değişir. Çok değişir.
Ama reklam için bu değişmez. 3+ kuralı sabittir. Yani 3 kez maruz kaldıktan sonra eşiği geçmiş 4. maruz kalmayla akıla girmiş olabilirsiniz. O da olabilirsiniz. Buraya dikkat. Olabilmek.
Yani reklamın diğer pazarlama, yaratıcılık kurallarını da iyi analiz ederek geçmiş olmalısınız. Yani ne söyleyeceğinizi ve nasıl söyleyeceğinizi iyi belirlemelisiniz.
Bunu reklam kampanyaları için şöyle formüle edebiliriz. Ne söyleyeceğinizi ve nasıl söyleyeceğinizi siz reklam sürecini analiz ederek buldunuz diyelim. O sizin işiniz çünkü. Hem reklam veren firma ve reklam ajansı kafa kafaya verdiniz ve yaratıcı reklam işini buldunuz.
Bundan sonra mecra bölümünde yani nerede söyleneceği sorusunun cevabında 4 kategori formülünü uygulayın.
En azından bu formülle başlangıç yapın. Gerisini siz kendinize ve müşterinize göre geliştireceksiniz. Daha az ya da daha fazla ama etkin frekans bazını düşünerek. 4 kez göze kulağa temas.
4 kategori formülünü şöyle canlandıralım.
- Reklam kampanyasında en az 4 hafta zaman belirleyin ( Yerel için söylüyorum bu formülü. Bu haftalar hemen art arta olacak diye bir kaide yok. Mesele mesajın unutulmamasını sağlayacak eşikte mesajı yeniden yukarıya kaldırmak. 4 farklı zaman dilimi yani.)
- En az 4 mecra seçin (mesela açıkhava, televizyon, gazete ve radyo, bunu kendi ürününüze rakiplerinize, bütçenize göre reklam ajansınız seçsin, belki sizin için bu mecralar dergi, tanıtım filmi, açıkhava ve televizyon olabilir)
Burada amaç etki sırasına göre ve sizin hedef kitlenizin olduğu mecraya göre bu sıralamayı yapmaktır. Buradaki amaç bunda da 4 rakamını yakalamak. 4 farklı yerden ulaşmaya çalışmak gibi. Bu basit formülü uygulamaya başlayın. Reklamlarınızın daha etkili işlemeye başladığını göreceksiniz. Hadi bakalım.
Bugün reklam analizimize yerelde en görünür mecra açıkhava işlerine şöyle “kuş bakışı” bakarak geçelim. Keza bu dönem açıkhava reklam işlerinde reklamı bilerek, reklam kurallarıyla dikkat çekmeye çalışan, reklam yaratıcılığı için uğraşılmış reklamlar maalesef yok.
Doğru iletişim süzgecinden geçmiş bir iş var sadece. O da reklam değil. BSK KONYA Hastanesinin FARK ALMIYORUZ başlıklı duyurusu tek doğru ve başarılı iş olarak mecrada işini yapıyor. Hedef kitleyi iyi analiz etmiş, ürünün faydasını ve vaadini reklama taşımış. Hastaneye gidip gitmeme kararı verecek hasta ne düşünür? Acaba onlar fark alıyorlar mı? almıyorlar mı? Bu kadar.
Hedef kitleyi düşünerek slogan bulunur. Yani faydayı ve vaadi buldunuz mu slogan size gelir zaten. Yaratıcılıkta da formül vereyim bari. Bugün formül verme günüm. Yaratıcılık için şu 3 kelimeyi düşünerek mesajı bulun ve test edin. FAYDA, VAAD VE SLOGAN. Yani hedef kitleye faydanız ne? Siz neyi vaad ediyorsunuz? Hedef kitleye bunları anlatacak sloganınız nedir? Bunlardan uzaklaşmadan reklamı yapın ya da analiz edin. Size reklamın karnesini verecektir. Bunları duyurum için yaptıkları için BSK Konya Hastanesine ve ajansına teşekkür ve tebrik ediyorum.
Bunun dışında ulusalda da önce televizyon reklamlarıyla gördüğümüz Hürriyet Gazetesinin açıkhava reklam işleri yine baskın olarak mecraya kokusunu salmış. Diğer reklamlar bunun altında ezilmişler. Çünkü farklılaşmaya çalışan yok. Löp löp ürünleri koymuşlar. Hani nerde fayda, vaad?
Herkese daha fazla Hürriyet
Aydın Doğan aktif yöneticiliği, Ertuğrul Özkök de Genel Yayın Yönetmenliğini bıraktı. Acaba bunları unutturmak için mi yapıldı bu kampanya diye düşünüyorsunuz. Ama 6 ay öncesinden planlanmış, çalışılmış bir kampanya bu kampanya. Bu olayların üzerine denk gelince bu soruları da çağırması normal. Denk gelse, unutturmuş da olsa bu kampanya güzel başarılı bir kampanya.
3G teknolojisi çıktı. Bilgisayardan gazete okuma yerini cep telefonundan gazeteye okumaya bırakmak üzere. İletişim araçları rekabeti de, gazete rekabeti de kızışıyor. İnsanımız gazete okumuyor. (Türkiye’de ortalama okuma yaşı 35) Gazete satın alma rakamlarımız belli. Bu fotoğrafta lider markalar liderlik edici cümleler söylerler. Herkesten önce hareket ederler. Hürriyet’in reklam işi tam da bu anlamda işlerlik kazanıyor. Liderlik ediyor, herkesten önce hareket ederek öncü oluyor. Reklam uygulaması da entegre olarak çok başarılı. Üstüne reklam başarısı da eklenince tadından yenmiyor.
Zühal Olcay ve Nil Karaibrahimgil ünlülerini de kullanmak çok doğru olmuş. İkisi de hep kendini yenileyen hep daha fazlasını yaratan kişiler. Yani Hürriyet’in herkese daha fazla konseptine cuk oturuyorlar.
Reklam konsepti diğer mecralara da çok güzel geçmiş. İşte yerelde diğer açıkhava işlerinin de üstüne örten bu Hürriyet reklamları baştan sona reklam dersi veriyor herkese.
Var mı Nazo Gibisi!
Aromalı toz içecek markası Nazo’yu hepimiz biliriz. Hani şu 3 saniyelik reklamları varya. Var mı Nazo gibisi diyen. İşte onlarla büyüyen Nazo markası şimdi yine reklamcılıkta farklılık yaratıyor. Farklılığı üniversite öğrencileriyle yaratıyor hem de.
Nasıl yani?
Toz içecek kategorisinden cips ve kozmetik kategorilerine de geçen Nazlı Gıda yeni reklamlarını üniversite öğrencilerine yine 3 saniyelik reklam konseptinden uzaklaşmadan yaptırmaya başladı. Yani üniversite öğrencilerine Nazo markasını veriyor ve yarıştırıyor. Bu düşünceyi ilk olarak İstanbul Arel Üniversitesinde Dabi Dabi reklam filmleri için uyguladılar. Başarılı da oldular. Bu konsepti tüm üniversitelere yayarak devam edeceklermiş. Reklamın temelini pazarlama amaçlı halkla ilişkilerle kurarsanız daha kalıcı marka değerine sahip olursunuz. Nazlı Gıda da bunun uygulamasını yapmış. Bakınız proaktif MPR.
Bence bunu bizim yerel firmalarımız taklit etmeliler. Var mı Üniversite Gibisi!
İlaçların Reklamları Yapılsa Sizce Nasıl Olur?
Başbakan geçenlerde söyledi. Ortalık karıştı. İlaçlar sadece eczanelerde satılmayacak. Ya nerede satılacak marketlerde. Vay be!
Şimdi toplum konuşuyor, tartışıyor. Şaka gibi gelen bu konu bir gün gerçekleşecek. Hep öyle olmadı mı? Toplumumuz fikirleri önce tartışır. Alışır sonra kabul eder.
Çünkü artık dünya değişiyor ve herkes her ihtiyacını çok alternatifli temin edebilme olanağına sahip oluyor. İlaç için bu alternatif neden olmasın? Bir çok açıdan olay değerlendirilebilir ama ben pazarlama iletişimi açısından reklam potansiyeli açısından değerlendireceğim.
İlaçlar marketlerden satılmaya başlanınca ne olacak biliyor musunuz? Önce doktorlara yönelik yapılan pazarlama satış aktivitelerinin yönü değişecek. Yine doktorlara yönelik pazarlama satış aktiviteleri yapılacak ama çizgi üstüne taşınacak iletişim. Reçetesiz satılabilen öksürük ve soğuk algınlığı ilaçları, ağrı kesiciler, vitaminler ve minerallerin reklamlarını görebileceğiz. Bu ürünleri marketlerden satın aldırmaya yönelik “çekme stratejili reklamlar” yapmaya başlanacak. Yani firmalarda reklam ajansları da şimdiye kadar hep doktorları ikna etmek için uğraşmışlardı ya. Sonra sizi bizi ikna etmek için de uğraşacaklar. Yani reklam pastası büyüyecek. Yani benim cevabım iyi olur’dur.