Hedefi olmayan yelkenliye, rüzgar fayda etmez
“Şehri-i Konya”da bir yazarın bilgisayarının başına oturup yazma eyleminin başlangıcında yapması gereken en önemli iş nedir?
-Karar vermek..
"Neyin kararını vermek, yerel veya genel bir konu mu yazacağım?"
-Bir yerel konuyu sütunlarıma alacağım...
"Peki bu neyi anlatacak veya anlatmalı?"
-Nasıl neyi anlatacak, pek anlayamadım...
"Anlaşılmayacak bir şey yok... Neyi anlattığını özetleyen bir ya da birkaç tümce bulmalısın. Ama kesin bir hüküm içermeli bulacağın tümce ya da tümceler.." Amacını işin başında saptamayan kişi boş yere, hem zamanını hem enerjisini hem de kağıtlarını boşu boşuna harcar durur.. Yalnızca yazma eyleminde değil, yaşamımızın her anında bir amacımız varsa sonuca ulaşırız... Ne konuşacağımızı tasarlamadan yaptığımız bir telefon görüşmesinin bile bir iki tümceden sonra ne anlamsız bir söyleşiye dönüştüğünü sıkça yaşamıyor muyuz? Bir arkadaşımıza yazacağımız iki satır mektubu bile ne yazacağımıza karar veremediğimiz için bitiremediğimizi kim yaşamadı aramızda?
Şehr-i Konya”nın mutfaklarındaki aşçılar ne yemeği yapacağına karar vermeden "canım hele şu zeytinyağını kızdırmaya başlayayım ocakta bir kez, nasılsa bir yemek olur sonunda" derse nasıl bir durum çıkar ortaya? Fakiri yaşamım boyunca etkileyen "kararsızların, hep tek bacak üstünde kalacaklarını" anlatan anlamlı Çin atasözüdür... Başta medya olmak üzere görevleri “Şehr-i Konya”ya hizmet üretmek olan seçilmiş veya atanmış aşçılar, herkesin beğeneceği yemekleri pişirmeye neden başlayamadı?
“Ey vatandaş niye sıkıntı içinde dolaşıyorsun kentin merkezinde?”
- Somut bir örnek verir misin?
- Parola ve işaretini söyleyebilir misin?
“Parola: Rüzgar.. İşareti: Fırtına…” Yani, rüzgar eken, fırtına biçer. Ya da, hedefi olmayan yelkenliye, rüzgar fayda etmez...
- Ama bunlar atasözü..
"Evet... Bekle, bitmedi daha… Yalancının mumu yatsıya kadar yanar...”
- Aaa, bu da bir atasözü !
"Çünkü en çok atasözleri elverişlidir sözde hizmet aşçılarının yemeklerinin lezzetini açıklamaya.”
İşte biz; haberi, fotoğrafı, görüntüyü, ahde vefayı iyi öğrenen, yapay hizmetlerle göz boyayan saman çöpleriyle yaşamı boyunca mücadele eden basın emekçileri bu tür tümcelere ileti diyoruz.. Ancak ileti yerine geçen, başka sözcükler de var… Bazı akademisyenler buna mesaj, tez, temel düşünce, itici güç, öz, niyet ve benzeri sözcüklerle karşılık bulmaya çalışmışlar, bir takım kimseler de önerme sözcüğünü kullanmışlardır. Her ne denirse densin işte bu sözcüklerden birinin gereğini yerine getirmek, yazma eyleminin başlangıcında yapacağın en önemli iştir. Yani yazacağımız yazı için açık veya kapalı bir amaç belirlememiz gerekir işin başında.
Çünkü, nereye gideceğimizi bilmeden hangi yoldan gidileceğini nasıl söyleyebiliriz?
"Peki , rüzgar eken her zaman fırtına biçer mi?"
- Ne güzel bir soru…
“Başka bir soru daha geldi aklıma..”
- Fırtına eken ne biçer?
Örneğin yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Bu cümlemizi şöyle de yazabiliriz. “Şehr-i Konya’da yalancıların mumu hep yanar, sönmez… Çünkü, şehrin saman çöpleri mum bitince el hızıyla yenisini koymayı başarıyor, mum da yanmayı sürdürüyor...”
- Su testisi su yolunda kırılır...
- Kanı kanla değil, suyla yıkarlar.
- Şiddet şiddeti doğurur...
- İktidar hırsı, hırs sahiplerini de mahveder.
- Aptalca eli açıklığın sonu yoksulluktur.
- Huysuzluk yalnızlık doğurur.
- Fazla naz aşık usandırır.
- Bencillik insanı dostlarından eder.
- Kıskançlık yalnızca sevileni değil, seveni de mahveder.
- Yoksulluk toplumsal düzeni rahatsız eder.
- Hedefi olmayan yelkenliye, rüzgar fayda etmez...