Son birkaç yıldır Türkiye’de bir “helal gıda” furyasıdır alıp başını gidiyor… Buna mukabil; yakın zamanda konunun bu şekilde sıklıkla gündeme geliyor olması akıllara; ister istemez bazı soruları da beraberinde getiriyor.
“Helal gıda” konusu gündeme gelmezden önce, demek ki bizler “haram gıda” yiyorduk. Böyle bir duyguya kapılmak yanlış olmasa gerektir.
Son yıllarda gündeme gelen bu helal gıda sertifikası tartışmasının altında yatan nedenleri de bir irdelemek gerekiyor kanımca…
İşin içinde “akçeli” işler var. İslam dünyasında paylaşılmaya çalışılan bir trilyon dolarlık bir servet ve tabi’i ki bu pazarda Türkiye’nin ortaya koyduğu 350 milyar dolarlık bir hedef…
Hal böyle olunca; şimdiye kadar böyle bir şey yok idiyse, bundan sonrası için, bu konuyu gündeme getirip rakiplerine karşı bir avantaj kazanma düşüncesi var.
Müslüman halkların bu konudaki duyarlılığından istifade ederek; “domuz eti yoktur”, “helaldir”, “faizle kredi alınmıyor”, “harama bulaşmıyoruz”, “tertemiziz” diyerek ürettikleri ürüne dindar halka pazarlamaktan başka bir amaç yoktur.
Şimdi basit bir misal vererek konuyu kapatalım. Piyasada “helâl gıda sertifikası” alan veya almayan herhangi bir ürünün “östrojen hormonu verilmiş ‘genetiği değiştirilmiş, kan dâhil, hayvansal atıklar; GDO’lu soya ve mısırla beslendiler ise biz bunları helal gıda sertifikası var diye gönül rahatlığı ile yiyecek miyiz?
PAZARCI ESNAFI MARKETE KARŞI…
Son yıllarda market zincirlerinin hızla artması; küçük esnafa vurduğu darbeleri, ardı ardına vurmaya devam ediyor.
AVM’ler, kapılarının önüne koydukları sebze ve meyve tezgahları ile; “her gün pazar her an pazar” alışkanlığı oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bu sistem, tüketiciler için de cazip hale gelmiyor değil. Tartışmalı bir konudur ama ben şahsen pazarı çok seviyorum. Ama pazarın ve pazarcıların beni yani müşterileri pek sevdikleri söylenemez. Bu da ister istemez çağın pazarcılık sistemini cazip hale getirmektedir…
“Anam babam pazarlarını” ben seviyorum da onlar beni yani müşteriyi neden sevmiyorlar? Onlar beni sevseler, öncelikle; ekmek parasına değer veriyorlarsa eğer kendi alışkanlıklarını değiştirmeleri gerekir. O çok sevdiğimiz pazar yerine varıp özenle sıralanmış ürünlerden aldığımızda ve eve gelip baktığımızda sanki beğendiğimiz tezgahın değil de başka bir tezgahın malını almış gibi moralimiz sıfırın altına düşüveriyor. Tezgahta başka evde başka ürünle karşılaşmış olmanın moralsizliği gelecek hafta pazara gidip gitmeme konusunu yeniden gözden geçirmemize neden oluyor. Demem o ki pazarcı esnafı kendi kendini yok etmek için sanki bir birleriyle yarış ediyorlar.
AVM’lerde ise istediğin ürünü almak için kasanın altını üstüne getirerek ürün satın alma imkanın var. Ne alırsa ve eve ne götürürse sorumluluk kendisine ait. Çünkü seçerek almakta alacağını…
Ben şahsen pazardan alış veriş yapmayı çok seviyorum… Ama bu şartlarda nereye kadar severim bilemiyorum.
Pazarcı esnafımızın dikkatine arz ediyorum.
Ben sizi seviyorum ama sevgi karşılıklıdır, siz de beni sevmeniz lazım. Sevmeniz lazım ki size gelmeye devam edeyim.
“Helal ve hayırlı kazançlar” temenni ediyorum.