Hiç Hadis Kitabı okudunuz mu?

Esat Çoğal

Hazreti Peygamber (s.a.) bu dini insanlara öğretmek için çeşitli yöntemler takip etmiş. Emirler ve yasakların yanında, kimi zaman bir yanlışı düzeltmiş, bir doğruyu tasdik etmiş. Bazen sorular sormuş ashabına; cevabını yine kendi söylemiş. Sorulan soruları farklı şekillerde, bazen olduğu gibi bazen istenenden daha teferruatlı cevaplamış. İste tüm bunların hepsine (Hadis) söz denmiş. Hadis-I şerif ise (Şerefli Söz) demekmiş.

Bizzat yaparak veya sakınarak öğrettikleri olmuş. Kimi zaman veciz sözler beyan etmiş. Bu yönüyle O’na “cevâmiü’l-kelîm” denmiş. Yani az sözle çok şey anlatan.. Bunları üç kere tekrar ederek adeta zihinlere kazınmış. Bazen bir meseleyi enine boyuna açıklamış, kıssalar anlatmış, meseleler tasvir etmiş. Kimi zaman da bilgileri kategorilere, sınıflara ayırmış…

Bunların hepsini tek tek örneklendirmek mümkün. Hadis kitapları bu örneklerin binlercesi ile dolu. Ancak bizler bir hadis-i şerif çerçevesinde Allah Resûlünün bilgiyi sınıflandırarak insanlara dini; yüksek ahlakı, üstün fazileti ve değerleri nasıl öğrettiğini mevcut hadis kitaplarından okuyarak öğrenip hayatımıza geçirmek, uygulamak ve anlatmakla sorumlu olduğumuzu bir kez daha hatırlatmak isterim. Unutmayalım ki, bizler tuttuğumuz takımdaki futbolcuları tanıdığımız kadar, babamızı, patronumuzu, çocuğumuzu, tanıdığımız kadar, iki cihan serveri kainatın efendisi peygamber efendimizi tanımaz isek Allah’a (c.c) hesap veririz.

 

 

Hiç Böyle Bir Dostunuz Oldu mu..?

 

*Daima düşünceliydi

*Susması konuşmasından Uzun sürerdi

*Lüzumsuz yere konuşmazdı

*Konuştuğunda ne fazla ne eksik söz kullanırdı

*Dünya işleri için kızmazdı

*Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı

*Kötü söz söylemezdi

*Affediciliği tabii idi, intikam almazdı

*Düşmanlarını affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer verirdi

*Kimseyle çekişmezdi

*Boş şeylerle uğraşmazdı

*Umanı umutsuzluğa düşürmezdi

*Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı

*Hiç kimseyi ne yüzüne karşı ne de arkasından kınamaz, ayıplamazdı

*Kimsenin kusurunu araştırmazdı

*Kimseye hakkında hayırlı olmayan söz söylemezdi

*Yanında en son konuşan kişiyi ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi

*Her zaman ağırbaşlıydı

*Konuşurken çevresindekileri kuşatırdı

*Kelimeleri, parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı

*Yürürken ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yana sallanmazdı

*Adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilirdi

*Vakar ve sükunetle rahatça yürürdü

*Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi

*Dostlarına şöyle derdi: Dünyada garip bir kimse ya da yolcu gibi ol

*Her zaman hüzünlü, fakat mütebessim bir haletle dururdu

*Adet üzere sarf edilen hiç bir kötü sözü ağzına almamıştı

*Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı

*Fakirlerle birlikte yerdi, öyle ki onlardan ayırt edilmezdi.

*Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmezdi

*Bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı

*Sıradan değildi. Ama sıradan insanlar gibi yaşardı...

*Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı

*Bir şey giyerken sağdan, çıkarırken solundan başlardı.

*Sabahları evinden çıkarken şöyle derdi:

İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan,saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım.

Hoşça, sağlıcakla kalın, ama en önemlisi okumada kalın.

 

 

Haftanın Hikayesi

 

Bu hafta sizlere Konya il milli eğitimin Kütüphanecilik haftası nedeniyle düzenlemiş olduğu, orta öğretimler arası hikaye ve öykü yarışmasında BİRİNCİLİK ödülü alan, Selçuklu İmam Hatip Lisesi öğrencilerinden, Elif Eyşan Yılmaz’ın hikayesini paylaşmak istedim.

 

CANSIZ  TABLO

Her biri ruhunun bir köşesine sığınmış renkli düşüncelerini seyretti uzun süre. Tanımlamaya çalıştı tek tek. O bir ressamdı ve renkleri bilirdi sadece. İçindeki bütün renkleri düşüncelerden soydu önce, düşünceleri tekrar fırlattı yerlerine ve gülümseyerek baktı elindeki düşünceden sıyrılmış, ruhsuz renklere. Usulca fısıldadı onlara:”Yepyeni düşüncelerle işleyeceğim sizleri ve yepyeni anlamlar kazandıracağım sizlere!” Avuçlarının içinden nazikçe akıttı onları kalbine ve geçti tuvalin karşısına.

Ne çizeceğine karar vermemişti henüz. Odaya bir göz gezdirdi ve bütün eşyalara baktı. Odanın sağ tarafındaki kocaman kitaplığa bakışlarını kilitledi. Çocukluğundan beri hep acırdı bu kitaplığa. Özgün düşünceleri yoktu çünkü onun. Kucakladığı kitaplar ne diyorsa, o da aynılarını söylerdi. Bu yüzden vazgeçti kitaplığı resmetmekten.

Antika denilebilecek kadar eski, el dokuması halı çekti dikkatini. Özenle işlenmiş desenlere baktı hayranlıkla. Kahverenginin üzerine kremle dokunmuş olan büyük yapraklı çiçeği inceledi, renk uyumu mest etti ressamı. Halının fedakarlığını düşündü sonra, hoyratça çiğnenmesine rağmen sessiz kalışını ve hayata karşı verdiği çetin mücadeleyi resmetti zihninde. Daha canlı bir şeyler çimek istediğini hatırladı ve bakışlarını kaçırdı halıdan.

Kapının yanındaki küçük askılık, bir ayağı çürük sandalye, yamalı koltuk, cam vazo ve içindeki mutluluk çiçekleri, sadece bir çift ayakkabıyı barındıran büyükçe bir ayakkabılık… Hiçbirinin resmedemezdi çünkü canlı şeylerdi aradığı.

 

Köşede duran aynadan kendisine gülümseyen bir çift göz yaşadığı kararsızlıktan kurtardı O’nu. Canlılığı, düşünceyi, sevgiyi, anlamı yani varlığı içinde taşıyan bir şey çizmek istiyorsa eğer, insanı resmetmeliydi.

Fırçasını kalbine dokundurdu ve siyah renge buladı. Bir çift gözün ilk çizgilerini attı ve önce ana hatlarını çizdi gözlerin. Birkaç fırça darbesinden sonra, biri diğerinden çok dikkatlice bakıldığında fark edilebilecek kadar küçük iki göz beliriverdi tuvalde. Evet, az da olsa biri diğerinden küçüktü, ressam hep sevmişti böylelerini. Fırçasını siyahın gizeminden sıyırdı ve kahverengiye buladı. Gözlerin ortalarına küçük daireler çizdi, belki de remin en zor kısmı burasıydı. Gözlere anlam verebilmek…

 

Fırçayı her dokunduruşunda farklı bir anlam aşıladı gözlere. Sevgiyi dokundurdu önce, samimiyeti, hüznü, sevinci, aşkı sınırsızca bıraktı sonra. Dimdik ve ufka bakan gözler… Göz kapaklarını hafifçe belli etti, ne de olsa bunlar insanın dünyaya açılan kapısıydı ya! Kirpikleri ve kaşları çizdi sonra. Beyaz tenin üzerindeki simsiyah kaşları hayranlıkla seyretti. Siyah ve beyaz, elest bezminden tanışık kardeşlerdi O’na göre. Siyahın kasvetine inanmamıştı hiçbir zaman ve inadına sevmişti geceyi. Siyah; gösterişsizdi, kusurları örtendi, temiz olanı en güzel haliyle ortaya çıkarandı. Ve beyaz… Temizlikti, saflıktı, aydınlıktı, çocuk yüreğiydi, hayalin içindeki gerçekti. Siyah ve beyaz; biri karanlıktı, biri aydınlık. Biri suydu, biri susuzluk. Biri güldü, biri diken. Birisi sevilmezdi, diğeri sevilmeden…

 

Fırçasını kırmızıyla güzelleştirdi ve biçimli dudaklar çizmeye başladı. Tekrar gözlere baktı ressam ve çizdiği gözlerde bilgiyi gördü. Bilgiyi gördü ve dudakları kapalı çizdi. Zaten en büyük marifet yeri geldiğinde bildiği halde susabilmek değil miydi? Dudakların çizimini bitirdi ve renge kilitlendi tekrar. Ressamdı O, çözerdi en gizemli renklerin dilini bile. Kırmızı; vatandı, aileydi, aşktı ve bağlanmaktı. Kırmızı, sonsuzluk ve sınırsızlıktı. Başkaldırıydı, asilikti, aykırılıktı ve düzenin çarklarına kapılmamaktı.

Yılların verdiği aşinalıkla gözlere ve dudaklara uygun bir burun ve yuvarlak bir çehre çizdi hemen. Saçları kapatacağı için hayalinde bıraktı bir çift kulağı. Kahverengi, beyaz ve sarıyı harmanladı kalbinde ve isimsiz bir renk elde etti kalbinin en orta yerine. Bu rengi ustaca aktardı tuvale. Uzun, dalgalı, doğal saçlar çizdi bu güzel yüze ve tabloyu tamamladı böylece…

Resmin tam karşısındaki yorgun koltuğa oturdu ve saatlerce beklentili gözlerle baktı eserine. Aradığı canlılıktı ya hani; anlamı bir dantela gibi işlediği bakışlarda da bulamadı onu, sessizliğine alışkın olduğu dudaklarda da. Hayal kırıklığıyla sarıldı en aşina olduğu canlıya. Sarıldı siyaha ve kayboldu karanlıkta…

 

Elif Eyşan Yılmaz

Selçuklu Anadolu İmam Hatip Lisesi

10/D -1019

 

 

 

Haftanın Fıkraları

 

Temel ile Dursun Trafik kazası yaparsa

 

Polise bir ihbar gelir. Temel ile Dursun kaza yapmıştır. Polis olay yerine geldiğinde görür ki, arabalar sapa sağlam, Temel ile Dursun'un ağzı burnu dağılmış. Polis sorar: -Anlat Temel. Olay nasıl oldu? -Komserum. Hava sisli olduğundan kafamı pencereden çıkarmış öyle cideydum. Meğersem Tursun da karşıdan öyle celeymuş.

 

 

Temel upuzun bir ağızlıkla sigara içiyormuş.

Bunu gören Dursun sormuş.

Ha uşağum Temelim o nedir da.?

Temel cevap vermiş.

Doktor sigaradan uzak dur dedi uşağim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.