Marka elbiseler, ayakkabılar giymeye başlayalı çok oldu. Çocuklarımız bile adidas, nike değilse beğenmiyor aldıklarımızı. Kolumuzdaki saatlerin bile en ucuzu milyardan fazla. Hele cep telefonlarımız... Ülkemizin cari açığına en büyük katkıyı yapacak derecede iphone4 çılgınlığı almış başını gitmiş...
Arabalarımızı da -şimdiye dek almamış isek- ilk fırsatta Audi ya da BMW ile değiştirmek gerek! Ayrıca işi gücü bırakıp hanımları oradan oraya gezdirecek halimiz yok ya, onlara da bi araba alıverelim olsun bitsin...
Evi de 'iyi' bir semte taşımalıyız!..
Bütün bu değişime hanımlarımız ayak uydurursa ne ala...
...
Bu yazıyı, açılış kokteyline davetli olduğumuz için geldiğimiz Alanya'daki Alaiye ADİN Beach Hotel'deki odamda yazıyorum. Dışarıdan bastıran canlı müzik (Açılışa mahsus) sesine rağmen bitirmeye de niyetliyim...
10 sene kadar evvel; ilk zamanlarda garipsenmişti 'tesettür otel' uygulaması. Konya mahreçli markalar Akdeniz sahilinde bu alanda söz sahibi oldular kısa zamanda... Şah inn Paradise ve Bera Alanya, Alanyalı işadamlarının dikkatini çekmiş olmalı ki bu otel 6 ay gibi kısa bir sürede başlanarak bitirilmiş ve çalışmaya başlamış...
Otelin ilk müşterilerine şöyle bir baktığımızda yukarıda bahsettiğim hususlar ilk göze çarpıyor. Parktaki araçlardan, tatilden tatile giyilen terliklere varıncaya kadar her şey 'marka'...
Otelin güzel mescidine giren çıkan çok ama maşallah...
Namazı bari bırakmamışız. Orucu da tutuyoruz elhamdülillah. Hac ve umre hiç sorun değil, elimize geçen her fırsatta gitmek niyetindeyiz. Zekatı biraz savsaklasak da sadakayı ihmal etmiyoruz...
...
Nasıl bırakıp gideceğiz tüm bunları dünyada...
Zevkle bindiğimiz arabaları, emek emek kurduğumuz ofisleri...
Kullandığımız tüm marka eşyaları...
Dünya, bir süredir bizim de keyf aldığımız bir dünya oldu...
Her şeyimizi geride bırakarak 'şehid' olmayı düşlediğimiz yaşları da zamanları da çok olmuş gerilerde bırakalı...
Hangimiz vazgeçeriz, hangimiz bırakıveririz bu keyifli yaşantıyı?
Eski Türk filmlerinin klasik repliği 'bir zamanlar fakir, ama gururlu bir genç vardı' gibi bizler de bir zamanlar daha fakir, ama daha dindardık...
Ve aslında daha mutluyduk!..
...
Hiç ölmeyecekmişiz gibi dünyaya, yarın ölecekmişiz gibi ahirete çalışmak diye bir şey yok artık. Her halükarda yaşamalıyız, görmeliyiz, tatmalıyız...
Ağzımızın tadını kaçıran ölümü ise sıkça unutmalıyız...
Fakir komşumuzun karnını doyuralım sorun değil, ama oturduğumuz semtte pek fakir görünmüyor...
Öyleyse Mevlana'nın dediği gibi yapmak en doğrusu...
Ya olduğumuz gibi görüneceğiz ya da göründüğümüz gibi olacağız. Boşuna kendimizi kasmamıza da gerek yok!
Cebimizde para varsa, var gibi yaşayalım, kimseyi kandırmaya kalkmayalım. Yoksa zaten yoktur. Nihayet 'giderken' de olmayacak!..
Hiç ölmeyecekmişiz gibi...
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.