“Eğer, Fahr-i Kainat Efendimize sımsıkı tutunursak, Mekke’nin Fethi yolu yine açılacaktı; yani Müslümanlar yine kazanacak, yükselecek, hakim olacaktı. Kur’an ve peygamberlerin en ulusu (s.a.v) anahtardı.”
Hüzeyme Yeşim Koçak
Hac için niyet etmek, yola koyulmak…
Yıllarca kutsal topraklara gitme, Sevgili’nin (s.a.v) evine, yurduna, islamiyetin doğduğu o eşsiz mekanlara yolculuk…
Nüveye, öze erişmek; belki de dönüşmek demek…
Her yolculuk az çok telaşlandırır, heyecanlandırır insanı. Yaşadığı yerden, eş-dost, çoluk-çocuk’tan ayrı kalmanın hüznü, nereye gidilirse gidilsin yanıbaşında bekler durur insanı.
Senelerce Kabe’ye varma, kutsal beldelerde,O’nun (s.a.v) ayağının bastığı yerlere ayak basma, soluduğu havayı soluyabilme arzusu ve ümidi… Hedeflenen en önemli şeylerden ve her müslümanın en büyük düşlerinden birisidir belki de…
Ölü ruhları diriltme yolculuğu deriz belki de bu yolculuğa…Yenilenme, manevi kemâle er(ebil)mede bir dönüm noktası , kişi için rahmet kapılarının sonuna kadar açılarak “Buyur kulum, hoşgelmişsin” hitabına muhattap olabilme gururudur belki de…
Belki de bu yüzden daha bir sabır,daha bir ihtimam gerektirir oralarda insanlık,kulluk ve de ibadet…
Beşeri tasavvur ve alışkanlıklar elbisesinin hemencecik sıyrılıp da çıkartılması o kadar da kolay değildir bedenden…Karşılaşılacak meşakkatler, imtihanlar ve bunlar karşısındaki sabır ve ruhi olgunluğun gösterilebilmesi, belki de ,tam da mahşer denilen kavramın algılanmasını en güzel gösteren sahnelerin yaşanması, insanı ve insanlığı o noktada daha iyi kavrayabilmek…
İlk kez Hacca gidecek olanların önceki gidenlerden öğrenecekleri pek çok şeyler vardır tabi ki. Önceki yaşananlar, gözlemlenenler bir sonrakiler için önemli emsaller ve rehber olacak niteliktedir. İnsanca sıkıntı ve zorluklar arasında manevi huzuru yakalayabilme arzusu… Kısıtlı zamanda, zor koşullarda ve aksiliklerde o en başta amaçlanan ruhi temizlenmeye, olgunlaşmaya ulaşabilme gayreti…
Haccı anlama nazarı ile hareket edip Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabının yaşadıkları o beldede yaşanılanları kendi adımıza yeniden okuyabilme çabası…
Yıllar önce gittiğim kutsal beldelerde, gitmeden önce kendimi şartlandırmış olduğum o manevi hisleri ve üzerime giyme zorunluluğu hissettiğim o üstün melekelere (daha ağırbaşlı, sakin, ılımlı, anlayışlı vs.) yeterince bürünemediğim duygusuyla allak bullak olduğum birkaç gün yaşamış ve niçin kalbimi, ruhumu maneviyatla tamamen dolduramadım diye oldukça hayıflanmıştım. Ama insan olmanın gerektirdiği duygusal dalgalanmalar ve davranışlar nerede olursanız olun yeryüzünün tüm noktalarında geçerli bir kural idi. Ve ben bunu atlamıştım…
İnsan ve ihtiyaçlarının en manevi ortamlarda bile sukuta ermediğini sizi gülümsetecek bir şekilde dile getirmiş Hüzeyme Yeşim Koçak.
Bulunulan ortamda yaşanılabilecek sıkıntıları, çelişkileri, iç sızılarını, insanın insanla ve kendisi ile olan mücadelesini önünüze seriveriyor. Bunu yaparken de mûsîkîmsi bir dil kullanıyor sanki, kırmak dökmek yok, samimiyet var, içtenlik var yazılanlarda. Vurgular güzellikler üzerine, hüsn-ü niyet üzerine...
Hüzeyme Yeşim Koçak bir taraftan Kutsal Beldelere yapılan yolculuğu günlük insanımız gözüyle anlatırken diğer taraftan da o edebi üslûbundan da taviz vermiyor;
“Maziye oranla, duygu ve manevi yaşantı yoğunluğunun azaldığı gözlense de, aslında Türklerin Alemlerin Nuru (s.a.v.), kutsal beldelerle ilgili hisleri, İslamiyete duydukları bağlılık etkileyici” diyen Hüzeyme Yeşim Koçak Kutsal mekanlar ve o mekanlardaki yaşanılanları, farklı karakterler üzerinden oldukça tabii bir şekilde aktarmayı başarmış.
Müslümanları kendisine çeken bu derin arzu nedir?
Oraya ulaşanlar hangi emelleri taşıyorlar?
Hangi ibadetler yerine getiriliyor?
Orada hangi imtihanlarla karşılaşılıyor, hangi iç muhasebeler yapılıyor?
Hangi deneyimlerle yurtlarına dönüş yapıyorlar? Sorularına cevap veriyor kısa kısa yirmi dört ayrı öykü ile Hüzeyme Yeşim Koçak.
Yazar kitabını ayrı ayrı hikayelerden oluştursa da; hikayelerinde işlenen belli bir süreç ve bağlantılar var.
Çekirge Sıçramadı Adlı Yazısında” Çöl,tıpkı’fırtınalı sakat kalbiydi’, yeşermeye ihtiyaç gösteriyordu. Gene de mutluydu. Ne varsa semadan geliyordu.
…Ama hemcinslerinin erişmeye özendiği; ‘mevcudiyetleriyle parselledikleri, özel göklerine yapışık kişizadelerin’ başı yıldızlara ermiş muhteris mekanların, ‘on yaldızlı’ laubali yapıların, mütekebbir küstah salonlardaki anlamsız ‘varlık(lı)ların’ sevdalısı, kapılısı hiç değildi. Tekrar fark edince sevindi.”Diye ifade ediyor.
Ve sevilmişlik…
“Ve sevilmişlik…Doğasında, canlısı cansızında özden sızan, damlayan ballı bir dostluk ve aşinalık; pervane tabiatı, engin bir aşıklık istidadı…
Geniş insan yelpazesinde, ufkunda, sarıldığı ‘Huzur’a durmuş bahtiyar asırların mesut has kulları.”
Kimi zaman Mescid-i Nebevi’nin avlusunda kimi zaman Kabe’nin ….dolaştırıyor sizi…
“ Ve kim pisti?...
Herhalde yürek kirlerinin temizlenmesi, çok daha güçtü…”
Çanta Hikayesi’nde…”Bir Medine sarmalıyor, bir Mekke hayali…Kimliksiz, nişansız, isimsiz bir taş olmayı diliyor. Yahut Medine’de bir hücre…” diyor.
Beni en çok etkileyen yazıların başında;
-Engelli bir annenin ibadetini anlatan “Nuri Yüzünden”,
-Çocuklu bir ailenin ibadet mahallindeki durumları üzerinden anlatılan “Temiz Bir Bakış”,
-Dileci çocuğun sesi ile girilen rüya aleminin işlendiği “Yol Üstü” yazıları geliyor.
“…Fakat bazı aksamalar, farklı tablolar; dikkati gündeliğe, sıradana, olumsuza yöneltiyor. İşin içine benlik girince, mukaddes duygular da yere iniyor. Bir atmosferin kutsiyetini korumak zor. Tekrar yaşamak içinse mücadele lazım.” Diyen Hüzeyme Yeşim Koçak’ın bu görüşüne can-ı yürekten katılıyor, yaşamın her anında mebrur niyet ve amellerle kayda alınmamızı temenni ediyorum.
Bilgisi, görgüsü ve özellikle de nezaketi ile örnek alınması gereken Hüzeyme Yeşim Koçak’ı bu kıymetli eserinden dolayı tebrik ediyorum.
Selametle, ihsanla kalınız…
select-002.png
Kitap ve Yazar Hakkında Bilgiler
Kitap Hakkında
Yayın Tarihi: 2014
Yayınevi: Akçağ Yayınları
Baskı Sayısı: 1.Baskı
Sayfa Sayısı: 154
Temin Adresi: Akçağ Basım Yayım Pazarlama A.Ş.Kızılay/Ankara
Yazar Hakkında:
Hüzeyme Yeşim Koçak’ın Yaşam Öyküsü;
Yazar, Tunçbilek-Kütahya doğumlu. İstanbul Kandilli Kız Lisesi mezunu. Deneme, öykü ve romanlar kaleme aldı.
Türk Edebiyatı Dergisi ve Vakfı’nın açtığı, “Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması’nda”, 1997, 2000, 2001 yılında ödül;
2002’de Beyan Yayınları’nın açtığı “İlk Romanlar Yarışması’nda” “Sinderella’nın Pabucu” isimli romanıyla üçüncülük derecesi aldı.
Öyküleri çeşitli dillere çevrildi.
Deniz Kültür ve Sesli Yapım tarafından yapımcılığı üstlenen “Sesli Edebiyat/Öyküler Sesleniyor” isimli “Sesli Edebiyat Antolojisi’nde” yer aldı.
“Sarılmak” isimli romanıyla (2010 Yılı İlesam-Akçağ Roman Yarışması Birincisi” oldu. 2013’de Berceste Dergisi tarafından “Hikâye Ödülü” verildi.
Edebiyat Otağı, Yedi İklim, Berceste, Mahalle Mektebi gibi bazı dergilerde; edebistan.com, edebiyatufku.net, sanatalemi.net, gibi kültür-sanat-edebiyat sitelerinde çeşitli yazıları yayınlandı.
Halen bir Bölge Gazetesi’nde köşe yazarlığını sürdürüyor.
Diğer Eserleri:
Öykü: Saklı Değerler(2003), Muhabbet Buyursun Gelsin(2005), Bekleyen(2006), Havva Hanım’ın Gamzesi(2007), Edebiyatçıysam Ne Olayım(2010), Hicaz Yaprakları (2014)
Roman: Çoban Aşkın Çocuğuydu(Sinderella’nın Pabucu)(2006), Sarılmak(2011)
Deneme: Bırakın Güzel Konuşsun(2004), Bana Gönülden Çalıp Söyle(2006), Ey Ruh(um) Geldinse Masaya Vur( 2007), Ötede(2008), Edibâne Süz(ül)üşler(2008),Şapkamın Altı(2010), Kırgın Mağara Şarkıları( Murat Mahya Gürses'le)(2014)