Hicret, Efendimizin Mekke’nin zulüm devletinden uzaklaşıp, Medine’de kurduğu Saadet devletine doğru adım atışıdır.
Allah Rasûlünün; Mekke’nin inkâr bataklığından ayrılarak, iman filizini yeşertmek için Medine’ye yaptığı kutsal yürüyüşün adı Hicret’tir.
Karanlıklardan aydınlığa, zulümden saadet ve mutluluğa, çilelerden huzur ve refaha atılan adımın adıdır Hicret…
Hicret; vahşet, küfür ve zulüm düzeninin yerle yeksan edildiği ve asr-ı saâdet nizamının kurulduğu tarihi olayların başlangıcıdır.
Hicret; kötülüklerden iyiliklere, yanlışlıklardan doğruluğa, düşmanlıktan dostluğa ve kardeşliğe, inkârdan imana, Allah’a isyandan sadâkate, zulümden adalete, haksızlıktan Hak’ka yürüyüşün adıdır.
Hicret; Mekke’de 13 yıl süren ve ancak belli sayıda kişinin iman ettiği ferdi faaliyetten sıyrılıp, Medine İslâm devletinin kuruluşunun adıdır.
Ve Hicret; vefasızlık, ihanet, inkâr, boykot ve zulüm düzenini terk ederek, Ahde Vefa’ya yönelişin adıdır.
Rasûlullah, Mekke’de İslâm’a davetini sürdürürken Kureyşliler de inkârlarında ve inatlarında diretiyorlardı. Müşriklerin inananlara yaptıkları zulümler ve işkenceler ayyuka çıkmış, tahammül gücünü aşmıştı. İslâm’ın devlet sisteminin kurulması ve bu dinin yayılması için başka bir diyara ihtiyaç vardı.
Peygamberimiz müşriklerin zulümleri karsısında yılmıyor, bilhassa Mekke dışından gelenlere İslâm’ı anlatmaya devam ediyordu. Günün birinde Medine’den gelen 6 kişi, Efendimizi dinledikten sonra Müslüman olarak şehirlerine gittiler ve ertesi yıl 12 kişilik bir grupla gelerek; “Hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocukları öldürmemek, iftira etmemek, Allah ve Rasûlüne muhalefette bulunmamak hususunda” Peygamberimize söz verip biat ettiler.
Bu grubun Medine’de yapılan tebliğ faaliyeti, orada İslâm’ın çığ gibi büyümesini sağladı. Doğduğu yerde boğulmaya çalışılan İslâm, Medine’de filiz vermiş, boy atmaya başlamıştı.
Bir yıl sonra 72 kişilik grupla gelen Medineli Müslümanlar Efendimizi Medine’ye davet ettiler ve şu sözü verdiler: “Allah’tan getirdiklerine bilerek ve inanarak sana biat ediyoruz. Kendimizi, kadınlarımızı ve çocuklarımızı esirgeyip koruduğumuz şeylerden seni de, esirgeyip koruyacağız. Biz Rabbimize biat ediyoruz. Eğer bu ahdimizi bozarsak, Allah’ın ahdini bozan, bedbaht insanlar olalım. Ya Rasûlallah! Biz ahdimize sadığız.”
İşte bu ahde vefadır ki, Efendimizin Medine’ye yaptığı kutsal yürüyüşünün esasını ve Medine’de kurulan Saadet nizamının temelini teşkil etmiştir. Bu ahde vefanın bizim hayatımıza da örnek teşkil etmesini ve bizim ahidlerimize de vefalı olmamıza vesile olmasını niyaz ediyorum.
Bir müddet sonra Peygamberimiz, Müslümanların Medine'ye hicret etmelerine izin verdi. Kısa zamanda Müslümanların büyük bir kısmı gizlice hicret etti. Müşrikler, hicrete engel olmak için var güçleriyle karşı çıkmalarına rağmen, Müslümanlar zorluklar içinde hicretlerini tamamladılar.
Hz. Ömer, silahını kuşandı, Kâbe'yi tavaf etti, çevrede bulunan müşriklere hicret edeceğini söyleyerek ve "Anasını ağlatmak, karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyen varsa gelsin" diye meydan okuyarak hicret etti. Hz. Ömer'den sonra Hz. Hamza ve diğer Müslümanlar hicret ettiler. Efendimiz, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ali’ye beklemelerini söyledi.
Müşrikler, Müslümanların Medine'de yayıldıklarını ve Medine’nin İslâm Merkezi olmaya başladığını görünce telaşa düştüler. Peygamberimizin hicretine engel olabilmek için Darü'n-Nedve adı verilen meclis binasında toplandılar. Uzun süren görüşme ve tartışmadan sonra Ebû Cehil'in düşüncesinde karar kıldılar. Karara göre her kabileden bir kişi seçilecek ve hep birlikte Peygamberimizi öldüreceklerdi.
Onlar bu planı yaparken, Efendimiz, Hz. Ebû Bekir'e Allah'ın kendilerine hicret iznini verdiğini bildirerek yol hazırlıklarına başlandı. Mekkelilere ait emanetler teslim edildi ve müşrikleri yanıltmak amacıyla Hz. Ali'ye Peygamberimizin evinde kalması emredildi.
Gecenin geç vaktinde planlarını gerçekleştirmek üzere müşrikler Peygamberimizin evini kuşattılar. Allah Rasûlü Kur'an okuyarak ve Yaratan’a sığınarak, müşriklerin arasından yürüyüp gitti. Müşriklerin gözleri Efendimizin gidişini görememişti. Daha sonra Efendimizin yatağında yatanın Hz. Ali olduğunu görünce tuzaklarının boşa gittiğini anladılar. Rasûlullah (s.a.v.) Hz. Ebû Bekir'le birlikte Sevr Dağı'na gelerek mağarada gizlendiler. Bu dağ Medine yolunun zıt istikametinde idi ve müşrikleri şaşırtmak için böyle bir yola başvurulmuştu.
Müşrikler, iz sürenlerin yardımı ile dağ, tepe demeden her tarafı aradılar. Bir ara mağaranın önüne kadar geldiler ama Efendimizi göremediler. Zira Allah gözlerine perde çekmiş, Rasûlünü koruyordu. Allah'ın, Rasulünü ve O'nun yol arkadaşını korumak için ordulara ihtiyacı yoktu. Bunun için örümcek ağı yeterli idi. Bu esnada Efendimiz, endişe eden yol arkadaşına “korkma, Allah bizimle beraberdir” diyordu.
Hz. Peygamber (s.a.v) ile Hz. Ebû Bekir, mağarada üç gün kaldılar. Daha sonra Medine’ye doğru yol almaya başladılar. Kureyşliler, Peygamberimizi bütün uğraşlarına rağmen bulamayınca, O’nu bulana yüz deve vereceklerini vâdettiler. Bu büyük mükâfatı almak için Efendimizi arayan ve yerini bulan Süraka ve Büreyde ile yanındakiler başlarından geçen olağanüstü olaylar üzerine Müslüman oldular.
Kutlu yürüyüş; sevr mağarasında geçen 3 günden sonra başladı ve tehlikeli anların yaşandığı, sarp dağ geçitlerinden, ıssız çöllerden geçildiği 8 günlük bir yolculuğun ardından, önce Kuba’ya sonra da Medine’ye ulaşılarak sona erdi.
Efendimiz, Medine’de emsalsiz bir coşku ve büyük bir sevgi seli ile karşılandı. Medine, tarihinde görmediği büyük bir coşkuyu yaşıyordu. Medineliler, “Ey Allah’ın Rasûlü! evlerimizle, mallarımızla, canlarımızla emrinize hazırız” diye haykırıyorlardı.
Bütün mü’minler, evlerinin damına çıkmış, bütün halk yollara dökülmüş; “Allahû ekber! Rasûlullah geldi! Allahû ekber! Muhammed geldi!” diyerek bağırıyorlardı.
Kadınlar ve çocuklar, hep bir ağızdan: “Vedâ tepelerinden dolunay doğdu bize! Allah’a davet eden oldukça, şükür etmek gerekir halimize, Ey bize gönderilen Peygamber! Sen boyun eğmemiz gereken bir emir ile geldin bize” diye şiirler okuyorlar, küçük kızlar def çalarak; “biz neccâr oğullarının kızlarıyız, ne mutlu bize Muhammed’in komşularıyız” şarkısını söylüyorlardı.
Hicret sayesinde Mekke’de 13 yıl süren eziyet, işkence ve zulüm dönemi sona ermiş ve Müslümanlar Medine’de kendi devletlerine kavuşmuşlardı. Hicri yılın başlangıcı olarak kabul edilen Hicret’ten sonra, İslâm dini tüm dünyaya Medine’den yayıldı.
Her yeni hicri yılın hayırlara vesile olmasını ve dünya Müslümanlarının içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtuluş yılı olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim. (Aydan Arı Günden Duru – Salih Sedat Ersöz)