Hıdırellez geldiğinde büyükşehirin betonlarının arasında çocukluğuma döndüm bir an…
Ailenin, komşunun bugünkünden farklı anlamlar taşıdığı günlere…
Hıdırellez Hızır ve İlyas Aleyisselamın buluştuğu gün olarak bilinir…
Yine Hıdırellez yazın gelişinin müjdesi, bozkırın uyanışıdır….
Tabii biz çocukluğumuzda Hıdırellez’in bu tanımlarının hiçbirine vakıf değildik…
Hıdırellez bizim için akşam küpe atılan dilek, ateş üstünden zıplama ve tabii ki piknikti…
Hıdırellez akşamı mahallede komşular bir küp etrafına toplanırlardı…
Mahallenin gençleri, kızlar erkekler yazdıkları dilekleri çiçek dallarına bağlayarak büyük bir küpün içine atarlar, bu dilekler sabaha kadar bekler ve sabah mahallenin en büyük teyzesi dilekleri küpten tek tek çeker ve okurdu…
Ateşin üstünden atlama merasimi de Nevruz’da değil daha çok Hıdırellez’de olurdu bizim mahallede…
Sadece çocuklar gençler değil bütün mahalle ahalisi bu gösteriye katılırlardı….
Bu ritüel de Pazar sabahı gidilen piknikte gerçekleştirilirdi…
Mahallede öyle herkesi arabası falan yoktu, birkaç ailenin arabası olurdu onlar da klasik binek arabası olduğu için mahallenin tamamının pikniği götürmek her zaman babama nasip olurdu.
Çünkü bizim arkası açık büyük bir BMC TM25 arabamız vardı, işte o arabalar sadece kavun karpuz, sebze satılarak ekmek parasının kazanıldığı arabalar değildi…
O arabalar aynı zamanda mahallenin sosyal faaliyetlerinin en önemli yardımcıydı…
Babam sırf o gün bütün işini gücünü bırakır ve arabasını o güne hazır ederdi…
Mahallenin çocukları sabahtan arabaya doluşur aracın korkuluklarının hemen önünde yerini alırlardı…
Sonra aileler bir bir gelir ve araca yerleşirdi…
İstikamet Akşehir’in o dönemlerde en gözde piknik yeri olan Engilli piknik alanı…
Arabada neler yoktu ki, plastik toplar, ipler, saç tavaları, örgü şişleri ve tabii ki Pazar günü ekleriyle o günümüzü dolu dolu geçirmemizi sağlayan Pazar gazeteleri….
Piknik yerine varıldığında deliler gibi çimenlere yayılırdık, şimdi olduğu gibi o zamanda komşuların erkekleri mangal yakma işine girerken kadınlar malzemeleri hazırlamaya başlarlardı…
Ancak ilk önce çay hemen demliğe konulurdu….
Biz çocuklar mı? Tabii ki bulduğumuz dört taşla iki kale kurar akşama kadar durup dinlenmeden oynayacağımız maçımıza başlardık…
Maçlar muhakkak bir iddia üzerine kurulu olurdu, mesela gazozuna oynanırdı…
Kız çocukları ip atlamaya başlardı, onların neşeleri bütün piknik sahasına yayılır ve büyükler de ip atlamak için sıraya girerdi…
Bu arada genç kız ve delikanlıların başka dertleri olurdu tabi….
Mahallede sevdiklerini daha uzun süreli görebilme imkanına bu piknikte kavuşurlardı…
O piknikte yeni aşklar başlardı evliliğe uzanacak…
Mahallenin büyük erkeklerinin O Türk filmlerindeki çubuklu pijamaları giyip giymediklerini hatırlamıyorum ancak pikniğin bütün iş yükünü her zamanki gibi kadınların çektiğini biliyorum…
İşte ben o arkası açık BMC’lere doluşup piknik alanlarına akın edildiği Hıdırellez günlerin çocuğuyum…