Hifa Hatun ve Süheyb

Emetullah Akkaya

“İstediğin kadar inançlıyım de, namaz kıl, sadaka ver. Umut verip, güven aşılayıp yarı yolda bıraktığın insanın gönül sadakasını her iki dünyada da ödeyemezsin.” Hz. Mevlana

Rabbimizin huzuruna yapayalnız gideceğimiz o büyük günde utananlardan, mizan kurulduğunda müflislerden olmamak için, Allah tarafından bizlere lutfedilen lakin kiminin elinde heba kiminin gönlünde vefa olan sevgi nimetinin farkına varmak, yaradılanı yaradandan ötürü sevmek, bizim yanımızda bize Allah’tan, biz yok iken Allah’a bizden bahsedecek insanlar biriktirmek kendimiz için yapacağımız en büyük yatırımdır.

Özellikle eş seçimi kalbimizdeki kışı sevgisiyle baharlara çevirebilecek insanı bulduğumuz veya kaybettiğimiz çok önemli bir yol ayrımıdır.

Zira iyi bir eş dünyamızı güzelleştirmekle kalmayıp, ahirete giden o zorlu yolda elimizden tutacak, yeri gelecek düştüğümüzde kaldıracak, yeri gelecek gözlerimizin önündeki sis perdesini aralayacak, bizim için dua edip yakaracak çok büyük bir nimettir aslında.

Rabbimiz bizlerden: “Ey Rabbimiz! Bizlere gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla, bizi takva sahiplerine önder kıl.” şeklinde dua etmemizi istiyor. İyi bir eş ve çocuklar insan için göz aydınlığı ve mutluluk sebebidir. Efendimiz (s.a.v) kişi ile dört özelliğinden dolayı evlenilebileceğinden bahseder ve bu dört özellikten biri olan dindarlığı göz önünde bulundurmamızı biz ümmetine tavsiye eder. Dindarlık deyince sadece ibadet anlaşılmamalıdır. Dindarlık iman-ibadet-ahlak üçlüsünün birleşimidir.

Bütün ilişkilerde olduğu gibi bütün evliliklerde de zaman zaman çatırdamalar olacaktır. Hatta bazen sıkıntıların sebebi nazar bile olabilir. Kişi hayatta var olan her şeyde bir noksan olacağının bilincinde olmalıdır. Bir gün bir padişahın kızı kör olur. Kendisine dertsiz bir kişinin gömleğinin gözlerine sürülmesi halinde iyileşeceği söylenir. Nihayet dertsiz bir adam bulunur lakin onun da gömleği yoktur. İşte bu hikaye tam da hayat dediğimiz olayın özetidir. Bizler güllerdeki dikene değil, dikenler içindeki güllere odaklanabilirsek hem evlilik hayatımızda hem de bütün ilişkilerimizde daha mesud ve daha pozitif olmayı başarabiliriz.

Yeter ki hatalarımızdan ders alalım, tevbe edelim, helalleşelim, sevelim, sevilelim… Kimsenin gönlünde nedamet dilinde nefret sebebi olmayalım. Kimseye “ Özür dilerim kalbim” dedirtmeyelim.

Evliliklerimiz, sevgilerimiz Hifa Hatun ile Süheyb-i Rumi’ninki gibi olsun.

Hifa Hatun Medine’li bir sahabe annemiz. Hem çok güzel, hem de çok sıcak kanlı ve samimi. Belki de güzelliğinin sebebi cana yakın oluşundan. Öyle ki dönemin diğer hanımları onunla ülfet halinde olup, kimisi oğluna kimisi kardeşine onu isteyerek, bu ülfeti akrabalık bağı ile desteklemek istiyordu. Zamanla onun güzelliği ve samimiyeti her yerde duyulmaya başladı. Tüccarlar, tabipler derken hükümdarlar bile sıraya girdi. Ancak o kimseyle evlenmiyordu. Bir gün peygamber efendimize (s.a.v):

- Ya rasulallah! Bana bir nasihatte bulunsanız, dedi. Bunu söylerken efendimizden şu kadar namaz kıl, bu kadar oruç tut nev’inden nasihatler duymayı umuyordu. Fakat böyle olmadı. Efendimiz ona evlenmesini tavsiye etti. Zira evlenen kişi dininin yarısını tamamlamış oluyordu. Fahr-i Kainat (s.a.v) Hifa Hatun’un içinden geçen “iyi ama kiminle?” sorusunu duymuşçasına şöyle dedi:

“Yarın sabah mescide giren ilk kişiyle evlen.” Bunu duyan sahabeler ertesi gün erken kalkmak için önlemler almaya başladılar. Süheyb de duymuştu fakat Medine’ye hicret ederken tüm mal varlığını müşrikler zorla elinden aldığı için böyle bir şeye cesareti yoktu. Nihayet ertesi gün oldu. Arapçada bir atasözü vardır. Nasıbüke yüsıbüke velev kane tahtel cebel: Nasibin dağın altında da olsa seni bulur, demektir. İlginçtir ki diğer sahabeler uyuyup kaldılar ve mescide ilk giren Süheyb-i Rumi hazretleri oldu. Rasulullah (s.a.v) nikahlarını kıydı.

Süheyb : “İyi ama benim ne dirhemim, ne gümüşüm, ne de evim vardır.” der. Hifa hatun kocasına on bin dirhem gümüş hediye eder. O günün gecesinde Süheyb hanımına “Sen benim için bulunmaz bir nimetsin, bu gece sen sabretsen ben şükretsem, geceyi Allah’a itaat ve ibadetle geçirsek?” teklifinde bulunur. Hifa Hatun kabul eder.

Ertesi gün Süheyb Mescid-i Nebevi’de secde halindeyken vefat eder. Efendimiz ashabına dönüp:

“Size bundan daha şaşılacak olanı haber vereyim mi? Şu anda Hifa Hatun da ruhunu Rahman’a teslim etti.” buyurur.

Onlar Allah’a (c.c) can-ı gönülden teslim olmuşlardı. Allah (c.c) da onların vuslatını ve saadetini cennete bırakır. Rabbim her ikisinden de razı olsun. Bizlere de itaat ve ibadet konusunda birbirimize destek olmayı, izdivaçlarımızın ve yuvalarımızın bizi cennete taşımasını nasip eylesin. Amin

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.