ANKARA (AA) - Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, "Hipertansiyon her zaman kapımızda bekleyen bir tehlikedir ve bu tehlike ancak farkındalıkla etkisiz hale getirilebilir." ifadelerini kullandı.
Öztürk, "17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü" dolayısıyla yaptığı açıklamada, beyin damar hastalıklarının en önemli ve yaygın nedeni olan hipertansiyonun giderek artan ve toplum sağlığını büyük ölçüde tehdit eden bir sağlık problemi olduğunu belirtti.
Önlem ve tedavi farkındalığını artırmak, bu konuya dikkat çekmek üzere 17 Mayıs'ın "Dünya Hipertansiyon Günü" ilan edildiğini belirten Öztürk, şunları ifade etti:
"Hipertansiyon, yaş ile artan ve hemen hemen bütün organlarda hasar oluşturarak ciddi hastalıklara yol açan bir durumdur. Hipertansiyonun önlenmesi veya tespit edildiğinde uygun şekilde tedavi edilmesi ile başta beyin damar hastalıkları büyük ölçüde önlenebilir. Bu durumda atılacak en önemli adım kişilerin kan basınçlarını yani tansiyonlarını öğrenmektir."
Hipertansiyonu, "halk arasında büyük tansiyon olarak bilinen kan basıncının 140 mmHg veya halk arasında küçük tansiyon olarak bilinen kan basıncının 90 mmHg dan fazla olması" şeklinde tanımlayan Öztürk, "İlk defa kalp krizi geçiren hastaların yüzde 69’unun, ilk defa inme geçirenlerin yüzde 77’sinin, koroner kalp hastalığı olanların yüzde 74'ünün 140/90 mmHg üzerinde kan basıncına sahip olduğu bilinmektedir. Beyin damar hastalıkları nedeniyle olan ölümlerin üçte biri hipertansiyona atfedilmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Öztürk, 65 yaşındaki kişilerin üçte ikisinden fazlasının hipertansiyona sahip olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Hipertansiyon her zaman kapımızda bekleyen bir tehlikedir ve bu tehlike ancak farkındalıkla etkisiz hale getirilebilir. Türkiye’de hipertansiyon sıklığı oldukça yüksektir. Yani üç kişiden biri hipertansiftir ancak bu kişilerin yüzde 40’ı bu durumunu bilmemekte ve bu kişilerin üçte biri ise tedavi almamaktadır."
Öztürk, hipertansiyona neden olan faktörlerin, "yaş, etnik özellikler, aile öyküsü ve genetik durum, düşük eğitim seviyesi ve sosyoekonomik durum, kilo fazlalığı, yetersiz fiziksel aktivite, sigara, psikososyal stres faktörleri, uyku apnesi, beslenmeye bağlı faktörler (yağ ve tuz oranı yüksek) ve aşırı alkol alımı" olduğuna işaret ederek, diyet ve yaşam tarzı değişikliğiyle hipertansiyonun önlenebileceğini söyledi.
Tuz kullanımının azaltılmasının ve bu alışkanlığın çocukluk çağından başlayarak yerleştirilmesinin önemini vurgulayan Öztürk, bu konuda ailelerin ve okulların gereken sorumluluğu alması gerektiğini de kaydetti.