İSTANBUL (AA) - ZEHRA MELEK ÇAT - Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nurgül Ceran, dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde HIV'le enfekte olan kişi oranının ilk yıllara göre düşme eğilimindeyken Türkiye'de artış trendinin devam etmesinin enfeksiyonla daha etkin mücadeleyi gerektirdiğini belirterek, "HIV enfeksiyonunun en fazla görüldüğü yaş aralığı 25-35'tir." dedi.
Ceran, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gelişen tedavi yöntemleriyle ilk yıllarda ölümcül olan HIV enfeksiyonunun yol açtığı AIDS'in dünyada ilk kez 1981'de tanımlandığını söyledi.
O günden bugüne kadar 76 milyon kişinin HIV virüsüyle enfekte olduğunu, 35 milyon kişinin de hayatını kaybettiğini belirten Ceran, 2016'da 36,7 milyon kişinin HIV virüsü taşıdığını, 1 milyon kişinin HIV ile ilişkili nedenlerden öldüğünü, 1,8 milyon kişinin ise HIV'le yeni enfekte olduğunun bildirildiğini anlattı.
Türkiye'de 1985'te HIV tanısı alan ilk hastadan 2016 yılı sonuna kadar 14 bin 500 kişinin HIV'le enfekte olduğunu dile getiren Ceran, "Gerçek enfekte kişi sayısının bunun en az iki katı olduğu hesaplanmaktadır. HIV enfeksiyonu başlangıçta düşük bir epidemik yoğunlukla seyretmekteyken son yıllarda enfeksiyonun yıllık görülme oranında belirgin artışlar olması dikkati çekmektedir. Dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde HIV'le yeni enfekte olan kişi oranı ilk yıllara göre düşme eğilimindeyken ülkemizde artış trendinin devam etmesi enfeksiyonla daha etkin mücadeleyi gerektirmektedir. HIV enfeksiyonunun en fazla görüldüğü yaş aralığı 25-35'tir" diye konuştu.
Prof. Dr. Nurgül Ceran, HIV'in kan transfüzyonu, korunmasız cinsel ilişki, anneden bebeğe gebelik veya emzirme sırasında, doku veya organ nakli yoluyla geçtiğini hatırlatarak, enfeksiyonun yüzde 50'sinden fazlasının cinsel yolla bulaştığını aktardı.
HIV bulaşan iğne, enjektör, tıraş bıçağı gibi ekipmanların ellenmesi, ortak kullanılması veya kazayla temas edilmesinin de bulaşma sebebi olduğunu anlatan Ceran, şunları kaydetti:
"HIV aynı ortamda bulunma, tokalaşma, birlikte yemek yeme, aynı ortamda çalışma, aynı evi paylaşma gibi gündelik yaşantıyla ve sivrisinek ısırması gibi yollarla bulaşmaz. HIV'le enfekte kişilerin bardak tabağını ayırmak, çamaşır gibi kişisel eşyalarını ayrı makinelerde yıkamak gereksizdir. HIV enfeksiyonunun en ileri evresi AIDS'tir. Tedavi almayan kişilerde virüs alındıktan sonraki 2-15 yılda ortaya çıkmaktadır. HIV, bağışıklık sistemini hedef almakta, enfeksiyon ve bazı kanser türlerine karşı savunma sistemini zayıflatmaktadır. Bağışıklık sistemine ait bazı hücreler belli bir sayının altına indiğinde fırsatçı enfeksiyonlar ortaya çıkmaktadır. Tanı, virüse karşı gelişen antikorların saptanması (ELISA yöntemi ile), viral antijen tayini (ELISA yöntemi ile) ve HIV RNA'sının saptanması (PCR testi) ile konmaktadır. HIV enfeksiyonunun kesin tedavisi yoktur. Ancak etkili ilaçların verilmesi ile virüs kontrol altına alınıp hastalığın ilerlemesi önlenmektedir. Antiretroviral tedavinin (ART) geliştirilmesi hastalıkla ilgili en önemli gelişmelerden biridir. Etkin tedavi kombinasyonu ile hastalar normal bir ömür beklentisine erişmişler, HIV pozitif kişilerin sağlıklı ve aktif bir yaşam sürmeleri, sağlıklı çocuk sahibi olma fırsatları ortaya çıkmıştır."
Ceran, HIV tedavisinin ömür boyu sürdüğünü vurgulayarak, tedavideki aksamanın virüsün çoğalmasına neden olduğunu, kullanılan ilaçlara direnç geliştirebildiğini dile getirdi.
HIV enfeksiyonunun yayılımının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini vurgulayan Ceran, "En sık görülen bulaşma şeklinin cinsel yol olması nedeniyle korunma ve tek eşlilik büyük önem taşımaktadır. Diğer hastalıklardan korunma ve sağlıklı yaşam için gerekli özeni gösterme, HIV pozitif gebelerin tedavisi, çıplak elle hiç kimsenin kan ve diğer vücut salgılarına temas etmeme, HIV bulaşıcı açısından riskli davranışta bulunan kişilerin HIV testi yaptırmaları konusunda toplumun bilinçlendirilmesi ve eğitim önemlidir." bilgisini verdi.
AA