Hoca’ya mı, Eşeğe mi İnanacağız?

Mustafa Yiğit

Akşehirli olmanın en güzel yanı, Hoca’nın torunu olma unvanını ömür boyu taşımak. Gittiğim her yerde gururla “ben Hoca’nın torunuyum” diyorum. Sadece Türkiye değil, dünyanın her yerinde bu asalet geçerli. Hatta kimi zaman sizi ceza yemekten de kurtarıyor bu unvan. İçinizden abarttın bu işi diyenleriniz olacak, ama Ukrayna’da bir hemşerimizin başına gelenleri duyunca siz de bu görüşüme katılacaksınız. Bir gün arabasıyla Ukrayna’da gezen bu Akşehirli arkadaşımızı polis durdurur. Tam ceza kesecektir ki, kimliğinde Türkiye ve Akşehir ibaresini görür. Polis gülen gözlerle, -Nasrettin Hoca’ya selam söyle deyince, bizimkinin ağzı bir karış açık kalır. Söylerim de sen onu nereden biliyorsun der? Polis de Hoca’nın buralarda pek çok kişi tarafından bilindiğini, çok sevildiğini söyler ve şu meşhur fıkrasını anlatır hemşerimize: Hoca bir gün evinde oturmuş kahvesini içerken komşusu gelir ve dağdan odun getirmek için Hoca’nın eşeğini ödünç ister. Hoca “eşeğim yok, çocuk onunla pazara gitti” diye cevap verdiği sırada, gerçekte ahırda olan eşek anırmaya başlar. Komşu, “be hoca sen şu kavuğundan utanmıyorsun ne diye yalan söylüyorsun, işte eşek ahırda” deyince, Hoca da, hiçbir şey olmamış gibi, “şu ak sakalımla bana mı inanacaksın, yoksa eşeğimi” diye cevap verir.Hoca’nın yukarıdaki nüktesine gülüp geçebiliriz. Hatta bazıları içinizden bu hoca da, ne cimri adammış, bir eşeği kıskanmış komşusundan gibi yorumlarda bulunuyordur. Ama işin aslını, özünü kavrarsak çok önemli, çok büyük bir gerçekle karşılaşırız. Nasrettin Hoca, Aradaki komşuluk ilişkisi, hatır sayma, dolayısıyla komşusunu kırmamak için hayır diyemiyor, bir yalan söylüyor, eşek pazarda diyor. O sırada eşek anırıyor ve ortaya gülünç bir durum çıkıyor. Burada dikkat edilmesi gereken husus, hoca herhangi birisine değil de komşusuna bu yalanı söylüyor. Tesadüfi bir misal değildir yani bu. Komşuluk önemlidir. Ve kırmamak gerekir komşuyu. Hep yüz yüze bakacağın bir insan. O yüzden Hoca vermiyorum demek, komşuyu kırmak istemez. Ama Komşu durumu öğrenince anlayışla karşılamıyor ve Hoca’yı yalancılıkla itham ediyor. Hoca’da Ak sakalıma mı, yoksa eşeğe mi inanacaksın diyor. Burada bize verilmek istenen, hayır diyemeyen insanın gerçeği söyleyememesini kınayıp yalancılıkla itham etmesi ve aptallığı temsil eden eşekle aynı doğrultuda olduğu için asıl ayıplanacak olanın komşu olduğudur. Hikmet ve bilgelik içeren bu misali daha iyi anlamak, hatta günde bir kez olsun bu nükteyi yeri geldiğinde kullanmak, eşeklik yapmaktan uzak tutar bizleri diye düşünüyorum. Hatta bu fıkra metnini çoğaltıp eşe dosta dağıtmalıyız. Yedi kişiye dağıtılan dualardan daha faydalı olacaktır, eşeğe değil insana inanmanın faziletini anlatan Hoca’mızın bu meseli. Hoca’nın hayatını incelediğimizde bunu daha iyi anlarız. Nasrettin Hoca’ınn kaç yılında nerede doğduğu, nerede öldüğü, maalesef biz hemşerileri tarafından bile pek az bilinir. Nasrettin Hoca Sivrihisar’ın Hortu köyünde 1205 yılında doğmuş. Hoca gençliğinin ilk yıllarında Akşehir’e gelmiş ve 1284 yılına, yani ölünceye kadar Akşehir’de kalmış. Nasrettin Hoca büyük bir halk filozofu. Halk filozofu tanımı çok beylik bir laf gibi gelebilir, ama Hoca’yı tam anlamıyla anlatır. O okur yazardır, medrese eğitimi görmüştür. Ama hep halkın içindedir. Hocanın akademisi de, üniversitesi de yaşadığı yer. Öğrencileri ise tüm ahali. Derslerini kimi zaman göl kenarında, kimi zaman Perşembe Pazarında, kimi zamanda eşeği Kara Kaçan’ın üzerinde verir. 19. yüzyıla ait resimde Hoca’nın tipik bir Akşehirli olduğunu görürüz. Beyaz sakal, uzuna çalan bir surat, kemerli bir burun, üzerinde eski bir elbise, gülen bir çift göz. Bu güzel yüzlü piri fani, tabii ki, biz torunlarının neler yaşayacağını, nasıl bir dünyada yaşayacağını bilemezdi. Ama meselleri, öğütleri bütün insanlığa ışık tutacak nitelikte ve hala yaşamakta. Son günlerde bizi biz yapan değerlerimizi, gelenekten süzülüp gelen dünyayı algalama biçimimizi değiştirmemizi istiyorlar. Bildiklerinizi unutun, yüzünüzü geleceğe, güneşin battığı yere çevirin diyorlar. Bütün bunları görünce, “Hoca sağlığında ne derdi” bizim bu halimize diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Torunlarının hakla batılı, insanla, eşeği aynı kefede tuttuğunu görünce şüphesiz yine aynı soruyu sorardı “ak sakalıyla hoca’ya mı, yoksa eşeğe mi, inanacaksınız?”