İSTANBUL (AA) - HANİFE SEVİNÇ - Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nazım Serdar Turhal, bağışıklık sistemini aktif hale getirip, çalıştırarak kanser hücrelerinin tanınıp, yok edilebilmesini sağlayan immüno-onkolojik tedavinin uygulandığı klasik hodgkin lenfoma kanserinde başarının yüzde 70'leri bulduğunu bildirdi.
Turhal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gen haritası tamamlandıktan sonra normal genetik yapının özellikleri daha iyi ortaya çıkınca kanserli yapıyla normal yapı arasındaki farkın görülmeye başlandığını kaydetti.
Böylece kanser türlerinin vücutta farklı yollarla çoğaldığının anlaşıldığını dile getiren Turhal, tümör hücrelerinin genellikle vücudun bağışıklık sisteminin kendisini tanımasını engelleyerek çoğaldığını, immüno-onkolojik tedavilerin de tanınmayı engelleyen mekanizmaları bloke ederek, vücudun ve bağışıklık sisteminin kanser farkındalığının artmasını sağladığını anlattı.
Turhal, günümüzde immüno-onkoloji tedavisinin kullanıldığı malign melanom, böbrek kanseri, akciğer kanseri, hodgkin lenfoma, meme kanseri, özafagus, mide kanseri, baş boyun kanseri, mesane kanseri ve kolon kanserinde başarılı sonuçlar elde edildiğini belirtti.
Kemoterapi iyi ve kötü gözetmeksizin pek çok hücreyi yok ederken, immüno-onkolojik tedavilerin, bağışıklık sistemi üzerinden çalıştığı için vücudun diğer hücrelerine zarar vermediğini vurgulayan Turhal, şöyle devam etti:
"İmmüno-onkolojide temel mekanizma, bağışıklık hücrelerinin kansere karşı uyarılması esasına dayandığından, yan etkiler de genellikle daha iyi tolere edilmektedir. Hastalar, tedavi esnasında daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olmaktadır. Saç dökülmesi, bulantı, kusma, ağrı gibi kemoterapide sık karşılaşılan yan etkiler yaşanmamaktadır. Bu tedavilerin diğerlerinden (kemoterapi ve hedefe yönelik tedavilerden) bir başka önemli farkı tedaviye cevap alınması durumunda elde edilen cevabın kalıcı ve uzun süreli olabilmesidir."
- Dördüncü evrede de başarı yüksek
Prof. Dr. Nazım Serdar Turhal, hodgkin lenfoma ve malign melanom olgularının metastatik vakalarında (4. evre) tedavinin ardından ilaca son verildiğinde dahi tedavi başarısının devam edebildiğini vurgulayarak, "Akciğer kanseri ve böbrek kanserinde immünoterapi ile uzun süreli cevaplar alınabiliyor. En iyi cevap oranları diğer tedavi ajanlarına dirençli klasik hodgkin lenfoma hastalarında olup, objektif yanıt oranları yüzde 70'leri bulabilmektedir." dedi.
İmmüno-onkolojik tedavilerde cevap alınabilmesi için en az 3 ay beklenmesi gerektiğini, olumlu etkinin ilk 3-6 ay içerisinde görüldüğünü ifade eden Turhal, şunları kaydetti:
"İmmüno-onkolojik tedavilerde 2018 itibarıyla özellikle melanom ve lenfoma başta olmak üzere akciğer ve böbrek kanserlerinde önemli sağ kalım avantajları elde edildi. Gelecekte immünoterapi ajanlarının birlikte kullanımıyla diğer kanser türlerinde de bu başarıların elde edilebileceği, daha erken dönem tedavilerde kullanılacakları öngörülmektedir. İmmüno-onkolojik tedaviler ile şu an için kür sağlanamasa bile, en azından daha uzun süreli hastalıksız sağ kalım süreleri ve daha iyi yaşam kalitesinin elde edilebileceği tahmin edilmektedir. Ayrıca önümüzdeki dönemde hastadan alınan kan ile tümör hücreleri üzerinden genetik analiz yapılıp kanser türü belirlendikten sonra hastalığa uygun tedavi uygulanabilecek seviyeye geleceğiz."
Turhal, Türkiye'de hastaların bu tedaviden maalesef ilk aşamada yeterince yararlanamadığını dile getirerek, ilaçların çok pahalı olması nedeniyle SGK tarafından her ilacın karşılanamadığını, bu sorunun sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da pek çok ülkede de yaşandığını sözlerine ekledi.