Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki, bu yıl da Rahmet ayı, huzur ve bereket ayı Ramazan’a kavuştuk.
Yüce Allah’ımız bizlere bir kere daha kendimizi affettirme ve günahlarımızdan arınma fırsatı verdi. Yaratıcımız bir kere daha bizleri; Rahmet, Mağfiret, Gufran ve Oruç Ay’ı olan mübarek Ramazan’a ulaştırdı. Bunun için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır.
Yüce Allah, çeşitli Kur’an ayetleri ile Ramazan ayında oruç tutmamızı farz kılmıştır. Orucun muhakkak bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok hikmetleri vardır. Ancak, kul olarak bizim, bütün ibadetlerde olduğu gibi Orucu da bizi yaratan Allah’ımızın bir emri olarak yerine getirmemiz gerekmektedir.
Mâdem ki, bizler Yaratıcımız olan Allah’ın bir muhatabıyız ve Yüce Allah yarattığı milyarlarca eserinin içinden insana ayrıcalık, üstünlük vermiştir, o halde biz de seçilmiş olmanın, ayrıcalıklı ve üstün olmanın, Rabbimizin lütuf ve hediyeleri ile muhatap kılınmanın şerefi ile davranmalı, beden ve ruh dünyamıza ona göre yön vermeliyiz.
Rabbimizin lütuf ve hediyeleri ile muhatap kılınmanın şerefi ile Yüce Rabbimizin hediyelerini baş tacı yapmalı ve O nasıl davranmamızı istiyorsa eksiksiz olarak o şekilde davranmalıyız.
Orucun farz kılınmasının özelliği ve hikmeti, sadece aç kalmaktan ibaret olmamız değildir. Yemeyi – içmeyi azaltmanın elbette birçok hikmetleri ve faydaları vardır. Ancak, asıl olan sadece bedenimizi yemeye ve içmeye kapatmak değil, bununla beraber, gönül dünyamızı da tamamen kötülüklere, çirkinliklere kapatmak, orucu bedenimizin yanında ruhumuza ve kalbimize de tutturmaktır.
Oruç tutmamız sebebi ile oluşan açlığımız ve susuzluğumuz, aç ve susuz kalarak hayatını idame ettirmeye çalışan garip, fakir ve kimsesiz insanları da düşünmeye sevk etmelidir. Hayatları boyunca sürekli olarak açlık içinde kıvranan insanların ve onların yaşadıkları zorlukların hatırlanması oruç sayesinde mümkün olmaktadır. Oruç, bu insanların durumlarını daha iyi anlamak ve sıkıntılarını gidermek için en büyük vesiledir.
Böylesine zor durumda olan insanlara ve evlerine ekmek götürmekte zorlanan kimselere yardım elini uzatmak, paylaşmak, yardımlaşmak gibi hasletlerin Ramazan’da daha çok yaşanıyor olması, Rahmet ayının toplumsal ve sosyal yönden ne denli olumlu bir hava oluşturduğunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir.
Ömrümüz boyunca durup dinlenmeden çalışan vücut azalarımızın biraz da olsa dinlenmeye ihtiyaçları vardır. Dinlenmeye ihtiyaç duyan organlarımızın başında mide ve diğer sindirim organlarımız gelmektedir.
İnsanın ömrü boyunca, bir saniye zaman süresince bile ara vermeden çalışan Allah’ın yarattığı sistem, görevini aksatmadan eksiksiz bir şekilde yerine getirmektedir. Organlarımız görevlerini tam icra ederken, bizim de onlara karşı bazı vazifelerimiz vardır. Onların sağlıklı çalışmalarına katkıda bulunmak vazgeçilmez görevimizdir.
Vücudumuz, Yaratıcımızın bize verdiği bir emanettir. Emanetlere ihanet etmemek ve onları korumak en temel borcumuzdur. Bilhassa sindirim sistemi organlarımıza fazla yük yüklememek ve onları zaman zaman dinlendirmek, onların sağlıklı çalışması bakımından oldukça önemlidir.
Ve en önemlisi oruçlarımız bizi hesap gününe hazırlamalıdır. İçinde yaşadığımız şu mübarek ve faziletli günler, nefis muhasebesi yapmanın, hata ve kusurlarımızı telâfi etmenin, eksikliklerimizi gidermenin tam zamanıdır.
Madem ki, Yüce Rabbimiz, yarattığı biz kullarına bazı mükellefiyetler yüklemiştir ve kendisine ibadet etmemizi emretmiştir. Biz de, Rabbimizin bu emrini hiç savsaklamadan, bahaneler ve mazeretler üretmeden, çeşitli teviller yapmadan, O’na tam teslim olarak, emirlerini yerine getirir, “âmennâ ve saddaknâ” (inandık, iman ettik ve tasdik ettik) ve “semiğna ve atağna” (işittik ve itaat ettik) diyerek kulluk görevimizi ifa ederiz.
Rabbimizin rahmet, mağfiret ve af deryasının cûşa gelip coştuğu, kabarıp taştığı ve tüm mü’minlerin üzerine sağanak halinde yağdığı bu mübarek Ramazan ayı, Yaratıcımız tarafından bizlere verilen en büyük fırsatlardan biridir. Onun için bu fırsatı çok iyi değerlendirmeli, oruç ibadetini, bizleri günahlarımızdan arındıran bir fırsat ve melekût âlemine yükselten bir imkân olarak görmeliyiz.
Eşi ve benzeri bulunmaz bu ay içinde mutlaka hata, kusur ve günahlarımızdan arınmamız, kendimizi affettirmenin yollarını arayıp bulmalıyız. Rahmet ayı Ramazan’ın içinde iken, bu fırsatı kaçırmamak ve Ramazan’da affa, rahmet ve mağfirete mazhar olmayı başarmak en önemli kulluk borcumuzdur.
Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan… Hoş geldin on bir ayın Sultanı… Hoş geldin Kur’an ayı Ramazan… Hoş geldin kalbimizin nuru, gönlümüzün süruru, önümüzün ve ömrümüzün ışığı olan mübarek Ramazan… Hoş geldin bizleri karanlıklardan aydınlığa ulaştıran, ruhumuzu doyuran ve cehennem azabından kurtuluş ayı olan, güzel ve güzelliklerle dolu olan feyizli, kutlu Ramazan…
Tüm mü’minlerin Ramazanlarını tebrik ediyor, mübarek Ramazan’ın tüm mü’minler için kurtuluş, hayırlara ve güzelliklere ulaşma vesilesi olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Bu arada her Ramazan olduğu gibi bu Ramazan’da da Filistinli kardeşlerimize saldırı başlatan Siyonist İsrail’i şiddetle, nefretle kınıyor, döktüğü bu kanların bir gün en çetin bir şekilde hesabını vereceğine inanıyor, o günü bizlere de göstermesini Rabbimden niyaz ediyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim. (Salih Sedat Ersöz – Aydan Arı Günden Duru)