Dinler/Medeniyetler arası diyalog aktörleri (yaptıkları işin kendi nefisleri açısından doğruluğu/yanlışlığı hususunu bir yana bıraksak da) bu konuyu gündemlerine taşıdıkları zihinleri ve kalpleri boşaltılmış, donanımsız, resmi ideoloji kurbanı nesli, başıboş turlar atar hale getirdikleri için vebal altındadırlar. (Bu aktörlerin önde gelenlerinin, genellikle, reformist tipler olması ve başta kılık kıyafet sahasında olmak üzere, bir çok bakımdan İslâmî (veya kavmî; Çünkü medeniyet kavmî unsurlarla da irtibatlıdır) gelenekten uzak olmaları hasebiyle, zaten İslâm medeniyetini temsil etme haklarının bulunmadığı; ayrıca, bu temsilin özellikle son zamanlarda, resmi kurumların da konuya el atmaları ile, devletin politik bir manevrası haline geldiği hususlarına da işaret etmeden geçemeyeceğim. Şimdilik sadece değinme; çünkü bu, müstakil bir yazı konusudur.) Pergelin sabitlenmesi gereken ayağını, sabitlenmesi gereken yere sabitlemeden dünya kültürlerini tanımak, dinleri tanımak, dinler/medeniyetler arası diyaloglara girmek amacıyla yapılan çalışmalar, olsa olsa ekseni kaybetmeye, merkezi kaybetmeye ve başıboş turlar atmaya, nihayette de kendini kaybetmeye varır; başka bir şeye yaramaz. İlerleme kavramını sadece maddî alana indirgeyen ve kapsam, boyut ve yöneliminden bağımsız olarak kutsayan, adeta tanrılık makamına çıkaran sığ kültür ortamlarında her şey, her değer maddî kazanıma tahvil edilmektedir. Bu noktada bu sığ ortamın yerli güdücüleri, sömürgecilerin maddî sömürgeleştirmenin hazırlayıcısı/pekiştiricisi mahiyetindeki fikrî/kültürel sömürgeleştirme safhasında tedavüle soktukları kavramlara (ilerleme, hümanizm, özgürlük, eşitlik, akılcılık vs) dört elle sarılmakta bir sakınca görmezler. Görmezler; çünkü o kavramların kendi manevî alanlarını tahrip ettiğini fark etmezler. Fark etmezler; çünkü artık manevî alan, onlar için anlamsızdır; anlamlı olan tek şey, maddî güçtür. Daha çok para kazanmak için tarihî/millî/dinî olaylar-kişiler-belgeler-mekânlar özgün anlamları ile ilişkileri kesilerek turizm unsuru haline getirilir ve sömürgecilerin kavramları ile harmanlanarak habire sunulur sunulur... Bu yolla, aynı zamanda öykünülen medeniyet (Batı Medeniyeti) ile benzerlik, daha da ileri gidilerek aynılık iddialarına kalkışılır. Hatta bu iş ülkemizde öyle abartılı, öyle ahmakça noktaya götürülür ki, bir biri ile hiç alakası olmayan birçok medeniyetin hepsinin, aynı zamanda, varisi ve temsilcisi olduğumuz; hatta hatta çağdaş kutsal kavramların esas menşeinin bizde olduğu bile iddia edilebilir. Bu meyanda, Mevlâna ve Yunus, özellikle Mevlana, on yıllardır hümanizm değirmenine su taşımak için, hümanizm gemisine yolcu toplamak için kullanılıyorlar. Mevlânaya İslâmı öğrenmek amacıyla, yaymak amacıyla, İslâmın güzelliğini ortay koymak amacıyla yaklaşılmıyor. Sanki Allahdan-dinden-İslâmdan bağımsız bir kemâl varmış gibi, nasıl etrafı bunları kale almayan kişisel gelişim kitapları/uzmanları sardıysa; Allahdan bağımsız bir kurtuluş yolu arayanların yolu/dîni olan hümanizme Mevlânadan deliller, mesnedler reçeteler çıkarma çabaları da her yanı kaplamış durumdadır. Bu çabaları anlamsız, saçma ve ahlâksızca buluyoruz. Bu çabalar modaya uyup sürüklenme değilse fırsatçılıktır, parsa toplamacılıktır.Mevlâna İslâmın bir büyüğüdür veya değil (Bu bahsi diğerdir ve biz, bu sorunlu saha ile şimdilik uğraşmak istemiyoruz); ama asla ve asla bütün dinlerin dışında (yahut bütün dinlerin üstünde) bir ortak insanlık dini edasında bir söylemin pîri değildir. Tam bu noktada ayna/perde çağrışımı kalbe geliyor. Mevlâna ve onun konumundaki diğerleri bir başına değer midirler; yoksa İslâma nispetle mi değer bulmaktadırlar? Şayet İslâma nispet edileceklerse, İslâmın önünde perde olmamalı (perde kılınmamalı); İslâma ayna olmalıdırlar (ayna kılınmalıdırlar). İslâma ayna olacaklarsa, sözlerindeki aykırı durumlar (varsa) İslâma vurulmalı; İslâm, Pîrin hatırı için eğilip bükülmemeli, tevil edilmemelidir.Pîri, bilmeden de olsa, perde kılanlara gelince.. Onlar kendilerine yazık etmektedirler, veyl onlara!İdraki tamlık iddiasındaki dostlarımızın da en az bizim kadar fikir çilesi çektiklerini; bizim duyduğumuz kadar kalplerinde vicdanlarında acı duyduklarını düşünüyor, umuyoruz. Yalnızca entelektüel tartışmalarda daha tumturaklı laflar söylemek için, sözde özgün bir öneri ortaya atmış olmak için konuşmak, bundan, entelektüel tatminler bulmak peşinde olmamak hepimiz için hayırlı olur kanaatindeyiz. Allah encamımızı hayreylesin.