Hüseyin Kaya ile...

Gölyazı’nın Hacı Efendi Yaylası’nda dünyaya gelen, yokluk ve yoksulluk içinde büyüyüp 75’li yıllarda CHP’nin altı oklu bayrağını Konya’da zirveye taşıyan, ve uluslararası nakliyatçılık yaparak başarısını ispatlayan bir

Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri - 42


Söyleşi: Uğur Özteke


 


Hüseyin Kaya


 


Bu haftaki konuğumuz Konyamız’ın Cihanbeyli, Kulu ve Gölyazı yöresinde siyasete altı oklu CHP çatısı altında başlayıp kısa sürede parti bayrağını zirveye taşıyan, kısaca bölgeye damgasını vuran, iş hayatında ise sıfırdan başlayıp adeta bir tır filosu kuran uluslararası nakliyatçı Hüseyin Kaya. İş hayatına ve politikaya birinci basamaktan başlayıp en üst noktayı görmesine rağmen bugün hala o mütevazı, babacan, sessiz, sakin beyefendi kimliğiyle çevresinden saygı ve sevgi gören Hüseyin Kaya doğup büyüdüğü bölgenin yokluğunu anlatırken daha sonra buralara yol, içme suyu, elektrik ve telefon gibi hizmetleri götürebilmenin de heyecanını yaşıyor.


 


 


Hüseyin Kaya 1 Ocak 1945 tarihinde Gölyazı kasabasının Hacı Efendi Yaylası’nda dünyaya gelmiş. Baba Hacı Hasan ile anne Nuriye’nin beş çocuğundan en büyüğü, yani ilk çocukları. Dünyaya gözlerini açtığı yayla ise bugün Tuz Gölü’ne giderken yolun solunda kalan, çile çeken insanların bereketli toprakları.


1945’li yıllara, yani Anadolu insanının yokluk ve yoksulluğun yaşandığı yıllara gittiğimiz zaman Baba Hacı Hasan evinin, çocuklarının rızkını bir yandan çiftçilik hayvancılık yaparak sağlamaya çalışırken, diğer yandan da küçük bir bakkal dükkanı işletiyormuş.


KOYUNLARIN KUZULAMASINI UNUTAMIYORUM


Sohbetimize başlayıp çocukluk yılları dediğimiz zaman Sayın Kaya’nın yüz ifadesinin gerildiğini, o çocuk yaşlarda bile çektiği sıkıntıları yeniden yaşadığını hissedebiliyorduk. ‘Nasıldı o yıllar. Çocukluk dediğimiz zaman mesela aklınıza ilk ne geliyor?’ dediğimizdeyse hiç düşünmeden ‘Koyunların kuzulamasını hiç unutamıyorum. Çocukluk işte. Bağla, tarlayla, toprakla uğraşırdık. Yeni aklımız ermeye başladığı zaman, yeni yeni yürümeye başladığımız zaman gördüğümüz toprak ve hayvanlardı. Oyunumuz da bunlardı zaten. Ama o koyunların kuzulaması beni çok etkilerdi. Zaten yaylada yaşardık. Kış gelinceye kadar günlerimiz yaylada geçerdi. Ne zaman kış basardı, o zaman tekrar evimize dönerdik. Ama o koyunların kuzulaması yıllarca benim rüyalarımı düşlerimi süsledi.’ 


NE SİNEMASI? KAVHEHANE BİLE YOKTU


O yılları hatırlıyorum da. Kışın evimize döndüğümüz zaman büyüklerimiz yine damlarla ahırlarda çalışarak vakit geçirirlerdi. O zamanlar bırakın bizim yerlerde öyle sinema filan olmasını, kahvehaneler bile yoktu.


HALİKAĞA İLKOKULU YÖRENİN EN BÜYÜK VE EN İYİ OKULUYDU


Gölyazı’daki ilkokul o bizim yörenin en büyük ve en iyi ilkokuluydu. İsim değişikliği yapılıncaya kadar okulumuzun adı Halikağa İlkokulu’ydu. Sonradan ismi Gölyazı İlkokulu oldu. Cihanbeyli’de bile böyle büyük okul yoktu. Okulumuz iki ayrı binadan oluşuyordu. Her katın ortasında uzunca bir salon salonun etrafında da 4’er sınıf vardı.


ÖĞRETMENLERİMİZ BİZİM YETİŞMEMİZ  İÇİN ÇOK BÜYÜK EMEK VERDİLER


O zamanki hocalarımızdan unutamadıklarım var. Mesela bir Mustafa Demir, bir Ali Aksu’yu unutamam. Birde İlhan Bey vardı. Ayrıca ilkokul birinci ve ikinci sınıfta derslerimize giren Aksaraylı bir hocamız vardı. Bizim yetişmemiz, derslerimizi öğrenmemiz için bize büyük emek verirler, adeta üzerimize titrerlerdi.


HOCAMIZ KÜRTÇE KONUŞMADIĞIMIZ ZAMAN PARA VERİRDİ


O yörenin durumu malum. Taaaa o zamanlarda ilkokul çağlarında bizde iyi bir arkadaşlık bağı vardı. Elbette aramızda rekabet de vardı. Kim daha iyi not alacak, kim daha çok ezberleyecek, kim daha çok bilecek gibi… Ama bu rekabette hiçbir zaman birbirimizi kırmazdık, birbirimize karşı çocuk da olsak kırıcı değildik. Bir de o zamanlar için unutamadığım bir olay vardı. İki öğretmenimiz vardı. Kürtçe konuşmamamız için bize hep ‘ Kürtçe konuşmazsanız size para vereceğim’ diye bizi yarıştırırdı. Derslerime gelince pekiyi sayılmazdı. Ama kötü de değildi. Ortaydı. Kısaca ne öyle çok çalışkan, ne de zayıftım. Öyle fazla ders filan da çalışmazdık.’


ORTAOKULU OKUMAK İÇİN 3 ARKADAŞ CİHANBEYLİ’DE


EV TUTUP ORAYA GİTTİK


Babam çiftçilik yapıyor, diğer taraftan da küçük bir bakkal dükkânı çalıştırıyordu. Tahminen 50-100 kadar koyunumuz vardı. İlkokulu bitirdik. Bizde ortaokul yoktu. İlkokuldan sonra ortaokulu okumak için üç arkadaş Cihanbeyli’ye gittik. Burada bir ev tuttuk. Elbette daha çocuk sayılan üç kişi için ev tutup hem yaşamak hem de okumak zordu. Ama bu iki arkadaşımdan birisi çok iyi okudu. Kemal Baş bugün Çukurova Üniversitesi’nde başarılı bir öğretim üyesi, diğeri ise rahmetli oldu. Adı Mustafa Köseoğlu idi. Allah rahmet eylesin. Ama yine de o zor günlerde kendi kendimize yetip okuyabilmenin mücadelesini veriyorduk.


O ZAMANLAR ERKEKLERİN ŞAPKASIZ DOLAŞMASI AYIP SAYILIRDI


Bir de şunu unutamıyorum. O zamanlar başı açık gezmek ayıp sayılırdı. Yani erkeklerin başının açık dolaşması ayıp sayılırdı. Köyde de şapka giyiyorduk. Cihanbeyli’ye geldik o zaman okurken de başımızda okul şapkası vardı. Biz zaman zaman başımızdaki şapkayı çıkartıyor ve şapkasız dolaşıyorduk. Bir gün beni babama ‘Senin oğlan şapkasız dolaşıyor’ diyerek şikayet etmişler.


ORTAOKUL SON SINIFTA NEZARETHANE VE HAPİSHANEYİ GÖRDÜK


Ortaokulda hiç sınıfta kalmadan, öyle fazla da çalışmadan son sınıfa gelmiştik. Son sınıfta arkadaşlar ikiye bölünmüşlerdi. Benim de içlerinde bulunduğum bir grup vardı. O grup bir gün bir öğretmenimize saygısızlık yapmışlar. Grup benim de birlikte olduğum gruptu, ama ben o gün orada değildim. Neyse sonuçta biz de o gruptan olarak bilindiğimiz için bizi toplayıp karakola götürdüler. Bir gün karakolda nezarethanede kaldık. Ertesi gün adliyeye çıkarıldık ve bizi cezaevine koydular. 2-3 gün de cezaevinde tutulduk, daha sonra bizi saldılar.


SINIF BAŞKANINI SEÇERKEN BİLE TÜRK KÜRT AYRIMI VARDI


Bunun nedeni de aslında sınıf başkanlığı seçimiydi. Düşünsene o yıllarda iki kişi sınıf başkanı olmak için aday olmuştu. Biz de bir tarafı tutmuştuk. Aslında bunun altında Türk-Kürt ayırımı vardı. Ama o zamanlar böyle açık açık değildi. Nasıl diyeyim, alttan alta, içten içi bir çekişme gibiydi bu.


ORTAOKULU BİTİRMEK İÇİN BİR YIL SONRA KULU’YA GİTTİK


Bizim başımıza bu iş gelinde sonunda bir yıl okuldan uzaklaşma cezası aldık ve uzaklaştırıldık. Ortaokulu bitirmek için ertesi yıl bu defa Kulu Ortaokulu’na kayıt yaptırdık. Ve bir sene sonra Kulu Ortaokulu’ndan mezun olduk.


LİSE İÇİN KONYA’YA GELİYORUZ


Liseyi okumak için ise Konya’ya geldik. Konya Erkek Lisesi’ne kaydolduk.(Bugünkü Gazi Lisesi.) Tabii burada okumak için de yine ev tutacaktık. Akrabalarımız vardı ama onların yanında kalmak olmazdı. Eski Muhacir Pazarı’nda bir ev tuttuk. Ama o zamanlar eski Muhacir Pazarı dediğimiz yer bugünkü Mareşal Mustafa Kemal İlköğretim Okulu’nun olduğu yerdi. İlerisi Zindankale’ydi. Gazi Lisesi’nin Okul Müdürü Nail Kökbudak idi. Yıl 1960.


BİZİM ORALARDA OKUMA 50’Lİ YILLARDA BAŞLADI


Burada da okulda Cihanbeyli’den gelen ya da her köyden gelen bir iki arkadaşımız, hemşerimiz vardı. O zamanlarda bizim doğduğumuz, büyüdüğümüz yörede okumak bu kadar önemli değildi. Bizde okumak, sanki bizim kuşakla başladı. Yani 50’li yıllarda analar babalar çocuklarımız okusun demeye başladı.


ERKEK LİSESİ’NDE MATEMATİK’TEN ZORLANINCA OKUMAYI BIRAKTIM


Erkek Lisesi’nde matematikten zorlandım. İyi bir çalışma sistemimiz de yoktu zaten. Lise 2’de sınıfta kaldım. Bir sene bekledim. Ondan sonra da okumadım zaten. Bu bizim okul maceramızın da sonu oldu.


BABA OCAĞINA DÖNÜP MUAVİNLİK YAPMAYA BAŞLADIM


Baba ocağına döndüm, o zaman babamın kamyonu vardı. 1962 model bir Bedford’umuz vardı. Ben de babamın yanında muavin gibi yola gidip gelmeye başladım. Artık kamyonculuğu öğreniyordum. Bu iş de iki yıl sürdü.


ASKERLİK İÇİN ÖNCE KÜTAHYA, ARDINDAN BURSA, EN SONUNDA DA İSTANBUL 6. FİLO


1965 yılında askere gittim. Önce Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı’nda acemiliğimizi yaptık. Burada 45 gün kaldım, daha sonra Bursa’ya gittim. Bursa’da da 2 ay kaldıktan sonra beni bu kez İstanbul Kemerburgaz’daki 6. filoya aldılar. Aslında askerliği sevmiştim. Şoför eğitimi almıştım. Hava motorlu araçlar bölüğündeydim.


ASKER İKEN İŞÇİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI AYBAR’I KORUDUK


Sohbet ederken ve de artık Sayın Hüseyin Kaya’ya biz soru sormadan, o anlatmaya başlamışken asker anısı olmadan olur mu? İşte Sayın Kaya askerde unutamadığı bir olayı da şöyle anlatıyordu:


‘Bursa’da askeriz. İşçi Partisin Genel Başkanı M. Ali Aybar’ın da Bursa’da kapalı bir salonda konuşması varmış. Bir grup da onu konuşturmak istememiş. Güvenlik önlemleri alınmasını istemiş Aybar. Yani büyük olay olmasın diye. Askerler olarak emniyet tedbiri aldık. Onu koruduk. Konuşmasını istemeyenlerle Aybar arasında barikat kurduk. Tabii bizde mermi filan yoktu, ama komutanlarımızda vardı


ASKERDE DE CUMHURİYET GAZETESİ OKUYORDUM


Ortaokulu bitirdikten sonra sürekli olarak Cumhuriyet Gazetesi okumaya başlamıştım. Askerde de bu alışkanlığımı sürdürdüm. Zaten subay ve astsubaylardan da Cumhuriyet gazetesi okuyanlar vardı. Akşamları Türkiye’nin meseleleri üzerinde sohbetler ederdik. Aslında benim Kürt olduğumu biliyorlardı, ama beni çok seviyorlardı.


ASKERLİK SONRASI İNŞAATTA ÇALIŞTIM


Askerden gelmiştim. İşim yoktu. Babam manifaturacılık, bakkallık filan yapıyordu. Halamızın oğlu yüksek elektrik mühendisiydi. Osman Torun. Beni çağırdı ve bana ‘Gel bizim işlerin başına geç’ dedi. İşte oraları kontrol edecektim, para işlerine filan bakacaktım. Kabul ettim, gittim iki üç sene burada çalıştım.


67’DE KONYA’YA GELDİM VE EVLENDİM


1967’de Konya’ya geldim. Benim kayınpederimin Kapı Camii’nin orada Sülün Mefruşat diye mağazası vardı. Görücü usulü ile eşimle evlendim. Tabii ki eşimi de annem babam bulmuşlar, bakıp beğenmişlerdi. Beş çocuğum var. Ayşe Nilgün, Tahsin, Deniz ve Özlem. Aynı zamanda artık dedeyim de. Hasan ve Can isimlerinde iki torunum var.


CİHANBEYLİ’DE AYGAZ BAYİLİĞİ VE HALICILIK YAPTIM


Evlendikten sonra kayınpederimle ortak olarak Cihanbeyli’de Aygaz bayiliği ve halıcılık yaptım. 1972’de kayınpederimle ortaklıktan ayrıldık ve kendi başıma halı ve mobilya mağazası açtım.


1969’DA CHP İLÇE YÖNETİMİNE GİRDİM. 1974’TE İLÇE BAŞKANI OLDUM


Bu arkada 1969 yılında da CHP ilçe yönetimine girdim. 74 yılında ise Cihanbeyli ilçe başkanlığı için son gün Sayın Üstündağ’ın ısrarı ile başkanlığa aday oldum ve kazandım.


BÖLGEYE HİZMET VERİRKEN AYIRIMCILIK YAPMADIK


İlçe başkanı olduktan sonra yöremiz için çok çalıştık. Merkez dışında tüm kırsalda da, köylerde de hizmet ettim. O dönemlerde telefon büyük sorundu. Her köyün yüzde 70- 80 oyunu aldık. Telefon 75’lerde gelmişti zaten. Her köye tel bağlattım. Ulaştırma Bakanlığı’nda müsteşar Erkin Bey vardı. Köy yollarını elektrik, içme suyu hiçbir köyü hizmetten yoksun bırakmadık particilik yapmadım sadece hizmet için çalıştık. 1978’de Cihanbeyli’nin bütün köy yollarını bile asfaltlamıştım. Ali Topuz İmar ve İskan Bakanı idi. O dönemde Gölyazı’nın yollarını bile asfalt yapmıştık. Partizanlık hiç yapmadık, insanlara sahip çıkıyorduk. Karakol, nezarethane olayları oluyordu. Biz de yardımcı oluyorduk.


ERDOĞAN BAKKALBAŞI’YI SENATÖR YAPTIK


Cihanbeyli’de1975’te CHP’nin 15 bin oyu vardı. Cihanbeyli’de Kürt kökenli biri olarak siyasete girince bizi hem parti içinden hem de muhalefetten istemeyenler oldu. Bize AP’den bile karşı çıkanlar olurken elbette sahip çıkanlar da vardı. Çünkü o zamana kadar Kürt kökenli olarak sadece Ömer Kart vekil seçilmiş, başka kimse siyasete girememiş.  Burada 7- 8 yıl ilçe başkanlığı yaptım. 1973-74’te Konya’da 12, 13 ilçenin başkanları değiştirildi. O zaman Konya’da oy patlaması yaptık. 75’te Erdoğan Bakkalbaşı’nı senatör seçtirdik, partimiz de birinci oldu. Erdoğan Bakkalbaşı senatör olduğu seçimlerde üç aday vardı: Ben Ereğlili Mukbil Abay’a oy verdim. İşçi Partisi kökenli birisiydi. Erdoğan Bakkalbaşı’nın 2 bin oyunu 11 bine çıkardık. 1.5 yılda bu başarıyı yakaladık.


80’DE SİYASİ YASAKLI OLUNCA NAKLİYATÇILA BAŞLADIM


80 sonrası 10 arkadaş bir araya geldik. Küçük sermayenin birleşmesini sağladık. Bir şirket kurduk, araçlar aldık. Nakliyatçılık yaptık. Koçhan’dı şirketimizin adı. Güneye gittim. 82’de 10–12 tane aracımız olmuştu, C belgesi almıştık. Irak’tan petrol nakliyatı yaptık. 83’ten 90-91’e kadar bu nakliyat işini sürdürdük. Bu nakliyat işi çok hızlı devam etti. 90’da Koçhan’dan ayrıldık. Daha sonra tekrar küçük ortaklıklar ile girişimciliği geliştirmeye devam ettim. Ayko taşımacılık ve Farko taşımacılık şirketlerini kurdum. 12 aracım oldu. Biliyorsun 80’de siyasete yasak gelmişti, beş yıl siyasetten uzak durduk. İskenderun’da, Osmaniye’de kalıp nakliyatçılığa devam ettik. 95’te Konya’ya gelip büro açtım.


EŞREF ERDEM VE BÜYÜKCENGİZ’İN ISRARIYLA 99‘DA CHP’YE YENİDEN GİRDİM


1999’da Cumhuriyet Halk Partisi’ne resmen yeniden girdim O zaman Eşref Erdem ve Nezir Büyükcengiz’in ısrarlı davetleri olmuştu.


BİZİM SOLCULUĞUMUZ KARINCA EZMEZLİKTİ


O tarihlerde siyaset yaparken gençtik, idealisttik. O zamanlar bizim solculuk anlayışımız halkçılık, insanlık, karınca ezmezlik, fakire fukaraya sahip çıkma, yardım etme idi.


BUGÜN SİYASET UMUT OLARAK GÖRÜNMÜYOR


Artık sohbetimizin sonuna geliyorduk. Dayanamadık sorduk: ‘Peki Sayın Kaya. Siz ömrünüzü adeta siyasete adamışınız. Ya çocuklarınız sizin gibi siyasetle uğraşıyorlar mı?’ Hüseyin Kaya’nın cevabı çok net ve keskin idi: ‘Siyaset toplum yararına akıllı yapıldığı zaman topluma fayda sağlar. Türkiye siyaseti şu anda umut olarak görmüyor. Siyaseti umut olarak görmeyen halk da artık eskisi gibi siyaseti konuşmuyor…’